Alevi çocuklar için eğitim seferberliği

Zorunlu din dersine tepki duyan velilerin hukuk mücadelesi sonuçsuz kalıyor.

Figen Atalay

<haber-dikey:1128939>

Çocuğunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmesini istemeyen anne-babaların çoğu, birçok nedenle sessiz kalırken kimisi de hakkını yasal yollardan aramaya çalışıyor. Muafiyet talebiyle açılan davalar kazanılıyor ancak uygulanmıyor.

En son örnek, yazarımız Emre Kongar’ın 2 Kasım tarihli yazısında söz ettiği İTÜ Geliştirme Vakfı Beylerbeyi İlkokulu 4. sınıf öğrencilerinden birinin velisinin, çocuğunun din dersinden muaf tutulması istemiyle açtığı davayı kazanması. Bu yazıyı çocuğunun öğrenim gördüğü özel okul müdürlüğüne götürerek muafiyet dilekçesi veren bir veli, “bakanlıktan aksi bir talimat gelmedikçe bu ders zorunlu” yanıtını aldığını söyledi. Avukat Hasan Cem Yılmaz, bu konudaki sorularımızı yanıtladı:

Laik bir devlette din dersinin zorunlu olması ne anlama geliyor?

Zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, daha en başından laiklik ilkesi ile çelişen, anayasaya, uluslararası anlaşmalara aykırılık taşıyan hükümlerdi. Din dersinin zorunlu olması, zaten kentlere göç etmek zorunda kalan Aleviler açısından çoktan başlamış olan yabancılaşmayı hızlandırdı.
Çocukluğumda, din dersi öğretmenimin gözüne girmek için, oruç tutmak isterdim. Yaz tatilinde yalnız kalmamak için arkadaşlarımla camiye Kuran kursuna gitmek isterdim. Bu anılar istisnasız tüm Alevi çocuklar için de geçerlidir. Din ve vicdan özgürlüğü ve eşitlik ilkesi daha en başından ilkokul sıralarından itibaren ihlal edilmeye başlanıyor. Çocuk, kendisine konulan isimle yaftalandığı gibi, ailesinin inancı ile de en başından hor görülüyor.

Çocuğunun din dersine girmesini istemeyen veliler neler yapabilir? 

Dernek üyeleri için hazırlamış olduğum dilekçe ve ekleri var. Önce okul müdürlüğüne ve sonrasında İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bir dilekçe verilecek. Dilekçeye 60 gün içinde cevap gelmemesi halinde sürenin sonundan itibaren 60 gün içinde, olumsuz bir cevap gelmesi halinde ise cevabın gelmesinden itibaren 60 gün içinde bölgedeki İdare Mahkemesi’nde dava açılacak. Açılacak olan davanın reddedilmesi halinde ise üst yargı yolları tüketilecek. Anayasa Mahkemesi ve AİHM ise alt ve üst yargı mercilerinin kararlarının kesinleşmesinden sonra öncelik sırasına göre başvurulabilecek yargı yolları.

Davalar kazanılıyor

Alevilerin AİHM’de kazandıkları davalar var. En son bir veli de iç hukukta bir dava kazandı. Bunların yansıması nasıl oluyor?

Kazanılan davalar var. Ancak uygulamaya giren, muafiyet uygulanan var mı bilmiyorum. En azından bize yansıyan yok. Bir de veli “Neden böyle bir yola başvurayım. Üniversiteye giriş sınavlarında soru çıkıyor” diyor. Haklı! Diyecek bir şey yok. Elimizdeki tek yol hukuksal başvurular. Örgütlü Alevi toplumu olarak öğretim dönemi başında kamuoyunun dikkatini çekebilmek için boykot, eylem yöntemleri denendi ise de, veliler okulda ve çevrede mimlenmekten, ötekileştirilmekten ve lise, üniversite giriş sınavlarından çekindikleri için bu durumu sineye çekiyor.

Maalesef AİHM kararlarını anayasamızın 90. maddesi gereği yasa hükmünde uygulaması gereken devletimiz, 4+4+4 sistemine geçerek din dersi eğitimindeki ders çeşitliliğini de arttırdı. Örneğin Hz. Muhammet’in Hayatı isimli bir seçmeli ders konuldu müfredeta. Bu seçmeli ders taşra okullarının çoğunda öğrencilere zorunlu olarak okutulmakta.

Dava kazanmasına rağmen çocuğu bu dersten muaf olmayan velinin izlemesi gereken yol nedir?

Bu hususta açılan davalar idari davalardır. Bugün ülkemizde yasaya aykırılığı tespit edilmiş ancak uygulanmayan çok sayıda İdare Mahkemesi kararı var malumunuz. Ülkemiz “hukukun” çok iyi yasalaştırıldığı ancak uygulanmadığı bir ülke maalesef. O nedenle zorunlu din dersinden muafiyete ilişkin bir davanın kazanılması halinde, yürütmenin durdurulması kararı da verilmediği için en çok geçmişe dönük tazminat davası açılabilir ve manevi tazminat talep edilebilir diye düşünüyorum.
Son söz olarak; bir ülkede, toplumun barış içinde yaşamasının tek yolu din ve dil farklılıklarının barıştırılmasından, eşit yurttaşlık hakkının hayata geçirilmesinden geçmektedir. Oysa günümüz dünya yönetimlerinin iktidarda kalmalarının tek yolu da toplumları din ve dil açısından ayrıştırmaktan geçmektedir. Biz hukukçular, bu handikap içinde topluma yargı yollarını tüketmekten ve haklılıklarını yargı kararları ile kanıtlamaktan başla bir çare öneremiyoruz maalesef. Oysa tüm dünya halkları çarenin örgütlenmekten ve örgütlü olarak talep etmekten geçtiğini tarihsel olarak bilmektedirler.

Haftasonu kursları

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Hüseyin Güzelgül, eğitim sistemine tepki olarak “Eğitim Seferberliği’’ başlattıklarını söyledi. Hafta sonları düzenlenen kurslarda, ortaöğretim çağındaki çocuklara din, akademik ve sanat eğitimi, işten atılan öğretmenler tarafından veriliyor. 
Türkiye’deki eğitim kurumlarında Aleviliğin yok sayıldığına dikkat çeken Güzelgül, şöyle dedi: 
“AİHM’de açılan davalar kazanıldı ama uygulanmıyor. Hak arama mücadelemiz sonuçsuz kalıyor. Zorunlu din dersi Aleviler için zulümdür ve zulme asla razı olmayız. Bütün okullar imam hatipe dönüştü. Bu derse girenler Sünni-Hanefi inancının eğitimini alıyor, bu tek doğru olarak öğretiliyor. Alevilik, müfredatta kültür ve folklorik bir unsur olarak yer alıyor. 

Federasyon olarak çocukların asimilasyona uğramaması için aldığımız karar doğrultusunda eğitim seferberliği başladık. Bu eğitim sistemine karşı hem dini eğitim veriyoruz hem üniversite hazırlık kursları, sanatsal dersler var.’’