'AKP devlet gücünü açıkça kullanıyor'
Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır mitinginde Kürtçe konuşmasını gerekçe göstererek konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapması üzerine TRT'nin yayını kesmesinin 'çelişki' olduğunu söyledi. AKP'nin devlet gücünü açıkca kullandığına vurgu yapan Batum, Türk'ün TBMM'de Kürtçe konuşmasına ilişkin Anayasal konumunu değerlendirdi.
Tolga YenigünMilletvekillerinin belli bir grup konuşmasında, mutlaka Türkçe konuşmaları gerektiği yönünde bir düzenleme olmadığını belirten Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Batum, Anayasa'nın 83. maddesine atıfta bulunarak, "Türk'ün sözleri nedeniyle herhangi bir soruşturmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Tabii bunu, Devletin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırma amacı ile yaptığını açıkça ortaya koyacak biçimde, sıklıkla ve her konuda ve nedeni açıkça belli olan bir şekilde yapsa, ancak o zaman 'yasama dokunulmazlığı' dikkate alınmak kaydıyla, bir soruşturma yapılabilirdi” dedi. Cumhuriyet Haber Portalı’na konuşan Prof. Dr. Batum’un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün TBMM'de DTP Grup Toplantısı'nda Kürtçe konuşmasını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
SB: 1982 Anayasası'na göre, Devletin resmi dili Türkçedir. (madde3). Anayasa'nın14. maddesine göre, Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan bir faaliyet biçiminde kullanılamaz. Aynı şekilde Anayasa'nın 81. maddesi, "andiçme" başlığı altında, milletvekillerinin görevlerini hangi ilke ve amaçlar doğrultusunda yapmaları gerektiğini belirliyor. Bununla birlikte, milletvekillerinin belli bir grup konuşmasında, mutlaka Türkçe konuşmaları gerektiği, hatta Kürtçe ya da başka bir dilde bir kaç sözcük söylemelerine engel bir düzenleme yok. Üstelik TBMM İçtüzüğünün 65. maddesi, "genel düzen"den söz etmekle birlikte, bununla "şahsiyatla uğraşmak, çalışma düzenini bozucu hareketlerde bulunmayı" ifade diyor. Aynı şekilde 67. madde de "konuşma üslubu"ndan söz ediyor ve "kaba ve yaralayıcı sözlerin" kastedildiğini belirliyor. Aynı şekilde Anayasa'nın 83. maddesi de, "TBMM üyelerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamayacaklarını" belirliyor. Dolayısıyla, Ahmet Türk'ün sözleri nedeniyle herhangi bir soruşturmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Tabii bunu, yukarıda belirttiğim amaçlarla yani 'Devlet'in bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırma amacı ile yaptığını açıkça ortaya koyacak biçimde, sıklıkla ve her konuda ve nedeni açıkça belli olan bir şekilde yapsa, ancak o zaman "yasama dokunulmazlığı" dikkate alınmak kaydıyla, bir soruşturma yapılabilirdi, bu durum başka. Tabii bir de, tüm milletvekillleri benzer eylemlerde bulunsalar, bu eylemler diğer bazı eylem ve davranışlarla birleşse, yani bunların o partinin bir bütün olarak, Anayasa'ya aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini açıklıkla ortaya koyarsa, bu durumda da, ancak Siyasal Partiler Kanunu'nun 80 v 81. maddeleri uyarınca, 101. maddesinin b bendine göre dava açılıp kapatılabilir. Ancak, önümüzdeki olayda, bence mümkün değil.
- TBMM Başkanlığı, Meclis'teki resmi toplantıda Türkçe dışında bir dilin kullanılmasının Anayasa ihlali olduğunu belirtti. Bu ihlalin yaptırımı nedir?
SB: Söylenilen ilke olarak doğru. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi, Türkiye'de resmi dil Türkçe, dolayısıyla milletvekillerinin (yukarıda belirttiğim kurallar çerçevesinde) Türkçe konuşmaları esastır. Aynı şekilde hem Siyasal Partiler Kanunu'nun 81/c maddesi, hem 298 sayılı Seçimlerin temel Hükümleri... hakkındaki kanun'un 58. maddesi, faaliyetlerde, toplantılarda, propagandada, her yerde "Türkçeden başka dilin kullanılmasını" yasaklıyor. Ama dediğim gibi bu yasak ilkesel. Herhangi bir kişinin kürtçe konuşması artık nasıl yasak değilse, nasıl Anayasa'nın 26. maddesindeki yasak artık kalktıysa, bir milletvekilinin, belli bir amaçla Kürtçe konuşması da yasak değil. Yeter ki, yukarıda söylediğim amacı gerçekleştirmeye yönelik olduğu ve bu yönde "açık ve yakın bir tehlike" yarattığı, açıklıkla ortaya çıkmasın. Bu nedenle, önümüzdeki olayda yaptırımı olan bir ihlal bulmak kanımca çok zor hatta mümkün değil.
- TRT 6 ile Kürtçe yayın yapan TRT'nin Ahmet Türk'ün Kürtçe konuşmasını kesmesini nasıl yorumluyorsunuz? Bunu bir çelişki olarak yorumlamak mümkün müdür? TRT 6'nın kürtçe yayın yapmasına ilişkin yasal bir sıkıntı var mı?
SB: Bence bir çelişki. Çünkü 298 sayılı Kanun'un 58. maddesi çok açık; "seçim propagandalarında partilerin Türkçeden başka dil kullanmaları yasak" ve Başbakan, Diyarbakır (zannediyorum orada) konuşmasına kürtçe başladı ya da kürtçe kelimeler kullandı. Şimdi bu sözler herhangi bir yaptırıma konu olmadı ve kesilmedi. Üstelik TRT 6 kürtçe yayın yapıyor. Ve bunun dışında da, kürtçe kullanılması, hatta yayın yapılması (3984 sayılı kanuna göre) yasak değil. O halde, TRT’nin yayın kesmesi, anlaşılır gibi değil.
- Sizce Ahmet Türk'ün bu çıkışı Anayasa Mahkemesi'nde de görüşülen 'DTP'nin Kapatma Davası'nı nasıl etkiler?
SB: Tabii etkileyebilir. Çünkü daha önce Refah Partisi davasında da açıkça görüldüğü gibi, bir milletvekilinin yasama dokunulmazlığına giren eylemlerde bulunması ve bu nedenle sorumlu tutulmaması ayrı, buna karşın, tüm o davranış ve eylemlerin bir bütün olarak ele alındığında, o partinin "anayasaya aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi" ayrı. Nitekim söylediğim gibi, bunun tersi, daha önce hem Refah partisi, hem AKP davalarında ileri sürülmüştü. Ama Anayasa Mahkemesi, bu görüşü (bence haklı olarak) reddetmişti. Ancak dediğim gibi, bu tür eylemlerin çok olması, bir bütün olarak ele alındığında, parti aleyhinde kullanılabilecek bir eylemler bütününün ortaya çıkabilmesi zorunludur. Bunun dışında, tek başınakanımca, herhangi bir kanıt ve kapatma nedeni kesinlikle oluşturamaz.
- Yaşanan bu gelişmeler yerel seçimlerde doğudaki illerde galip gelmek için yaşanan AKP-DTP gerilimini nasıl etkiler?
SB: Bilmiyorum, göreceğiz. Bence AKP Devlet gücünü açıkça kullanıyor. Hem bir şeyler dağıtarak, hem Devletin tüm güçlerini (güvenlik güçleri dahil) kullanarak. Buna karşı DTP de, herhalde kendi propaganda ve etkileme araçlarını (tabir yanlış olmasın silahlarını) kullanıyor. Buna maalesef PKK da dahil.
- Kürtçe yayının konusundaki düşünceniz nedir? Bu tür bir yayının devletin resmi kanalından yapılmasının sakıncaları var mıdır?
SB: Bence sakıncası yok. Devlet televizyonundan yapılması neden sakıncalı olsun. Herkesin kürt olmaması, dolayısıyla Devlet gelirlerinin kürtçe televizyon için kullanılamayacağı iddiası bence çok geçerli değil. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı için de benzer bir iddia ortaya atılabilir. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı hep var. Kaldı ki bizzat ben bile, 2000 yılında, TÜSİAD'ın yayınlandığı, ve benim hazırladığım raporda, "kültürel hakların" önemli olduğunu ve bu yönde, hem Devlet televizyonunun, hem de özel televizyonların kullanılabileceğini yazmıştım. Hem de bunun için 3984 sayılı yasanın değişmesi gerektiğini söylemiştim. Nitekim 2002 de ve AKP iktidara gelmeden, ilgili yasa bu yönde değiştirildi.