Akan kan nasıl durur/1
Kan dökülüyor, anaların babaların gözyaşları dinmiyor. Cumhuriyet'ten Türey Köse, siyasetçilerden aydınlara, şehit babalarından yazarlara, emekli askerlerden sinema sanatçılarına dek çeşitli kesimlerle konuştu. Barışın sağlanması, akan kanın durması için 'Ne yapmalı' sorusuna yanıt aradı.
cumhuriyet.com.tr
SUNUŞ
Kan dökülüyor, anaların babaların gözyaşları dinmiyor. Resmi açıklamalarda “Terörün son çırpınışları” deniyor, “Analar ağlamasın” temennisi dile getiriliyor. Ne “son çırpınışlar” bitiyor ne de gözyaşları. Son dönemde “1990’lara mı dönüyoruz” kaygıları yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. “Habur, Oslo, 2. Oslo...” derken sert tartışmalar yaşanıyor, “akil adam” formülleri gündeme getiriliyor. “Akil adam” denilince ilk akla gelen isimlerden olan Yaşar Kemal, 2009’da Cem Erciyes’in sorularını yanıtlarken “Bu ‘akil adamlar’ konusu çok tartışılır oldu. Ben de düşündüm elbette ne yapabilirim, elimden ne gelir, diye. Ama demem gerek ki çözümün özü bu kadar açık seçikken akil adam, arabulucu filan gerekmiyor. Gereken tek şey kararlı bir siyasi irade. Korku ve şiddet üzerine kurulu her politikanın çözümsüzlük üreteceğini gören cesur bir siyasi irade” demişti. Yaşar Kemal, bu yıl mart ayında yayımlanan “Bu Bir Çağrıdır” kitabında da “Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki, bu yaraların sarılması bizim elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim” çağrısı yapıyordu. Kendisine “Kanı durdurmak için ne yapmalı” diye bir kez daha sorduk. Yaşar Kemal, güncel tartışmalara, formül arayışlarına girmedi. “Kimi zaman bir sözcük, binlerce sözcüğün yerini alabilir… Benim kitaplarım zaten barışa çağrı. Bütün kitaplarımda barışa çağrı yaptım” dedi.
Siyasetçilerden aydınlara, şehit babalarından yazarlara, emekli askerlerden sinema sanatçılarına dek çeşitli kesimlerle konuştuk. Barışın sağlanması, akan kanın durması için “Ne yapmalı” sorusuna yanıt aradık.
DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, Özal’ın formülünü örnek veriyor, güven ve samimiyet gerektiğini söylüyor. Türk ‘Öcalan çözüm için bir şans’ diyor
‘Af değil helalleşme’
• Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı, Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk, parlamentodaki en deneyimli siyasetçilerden biri. Türk’ün görüşleri şöyle:
PKK-Öcalan muhatap Çözüme odaklanmış bir devlet, hükümet görüntüsünü görmek istiyoruz. Bugün bundan uzağız. İkilemler, bir projenin olmadığını, bir hazırlığın olmadığını gösterdi. PKK’nin elinde silah var, bu sürecin doğru gitmesi için PKK’nin önce ikna edilmesi gerekiyor. İnandırıcı, güven verici bir sürecin başlatılması gerekiyor. Silah bırak, demekle bırakılmıyor. PKK’nin elinde silah varsa, bunların susması gerekiyorsa elbette PKK’yi aktör olarak görmek zorundasın. Cezaevinde Sayın Öcalan bir aktörse Kürtler üzerinde -ki öyledir- o zaman bunu da göreceğiz. Halkın iradesiyle seçilmiş bir grup varsa elbette o da katkı sunacak.
Oslo devam etmeli Oslo sürecindeki tıkanıklığın nedeni sızdırma değil, kimin sızdırdığını bilmiyorum, iki taraf da ben sızdırmadım, diyor. Ama oradaki atılması gereken adımlar Sayın Başbakan’ın önüne geldiği zaman “Bu talepleri asla kabul etmeyiz” dediğini ve bu süreci bitirdiğini biliyoruz. Bir projeniz olmalı. Bir görüşmeye başlarken, 93’te Beyrut’a gittiğimizde, Özal’ın söylediği şuydu; şunu düşünüyorum, bunu söyleyin, eğer görüşürseniz, dedi. Tabii ki Oslo süreci devam etmeli, bunu olgunlaştırmalı. Bir yol haritası koymadığı için herkes şaşkın. (Leyla Zana’nın “Erdoğan bu işi çözer” sözlerine karşı çıktığı anımsatıldığında) Şu anda devletin başında bir pojenin olmadığını, devletin bir hazırlığının olmadığını görüyorum. Keşke olsa da katkı sunabilecek bir rol oynayabilsek.
Dokunulmazlıklar ipleri koparır Dokunulmazlıkların kaldırılması, diyaloğun, iplerin tamamen kopması anlamına gelir. Başbakan zannediyor ki BDP’yi işlevsizleştirirse, parlamentodan atarsa birileri muhatap olarak çıkar. Öyle bir şey asla olmaz. Bu tamamen Kürtleri dışlayan, Kürtlerin artık hiçbir hakkını tartışmayan bir süreç olarak değerlendirilir. Bu kolay olmayacak, halkın iradesiyle seçilmişiz, burada seçilmiş insanları parlamentodan atmak o kadar kolay değil.
Öcalan bir şans Türk halkının da hassasiyetlerini biliyoruz, Kürt halkının da. Çözüme en fazla katkı sürecek bu kuşak da giderse çözüm çok daha zor olacak, demiştim. Mevcut aktörler geçmişi, Türk-Kürt ilişkisini, uzun bir birlikteliğin ne olduğunu biliyoruz. Bugünkü gençlik daha radikal bir sürecin aktörleri olacak. Biz nasıl bir şanssak, 30 yıldır bu savaşın içinde birçok şey görmüş olan Öcalan da bir şanstır.
Sınırlar heyecanlandırmıyor Bizi heyecanlandıran sınırlar değil, bizi heyecanlandıran federasyon değil, bizi heyecanlandıran adil, eşit yönetime eksiksiz katılımı sağlayacak bir sistemdir. Bu da Kürtlerin bir statüye sahip olması ve yönetime katılma arzusudur. İnkâr edilmiş bir halk var. İnkâr edilmeseydi belki statüye bile gerek olmazdı. Bir halkın dili, kimliği tehlike altında, yok olmayla karşı karşıya. Bu insani bir arayıştır, asla ve asla milliyetçi bir bakış değil.
Helalleşme lazım (Genel af istekleriyle ilgili) Tabii ki sonuçta bir helalleşme döneminin başlaması lazım. Kimse kimseyi affetmiyor. Helalleşme dönemi olacak. Bir helalleşmedir, yeni bir dönemdir, yeni bir Türkiye’dir, demokrasiyi esas alan, herkesi kucaklayan. Herkes için bir şans, bir fırsat dönemi olarak getireceksiniz.
Özal’ın formülü
Rahmetli Özal bir gün bizi çağırdı, “Ben şöyle düşünüyorum” dedi. “Herkes gelecek bir zarf verecek, beş yıl bu zarflar açılmayacak, beş yıla kadar suç işlemeyen herkes için de bu zarflar ortadan kaldırılacak, meseleyi bitireceğiz” dedi. Hak ve özgürlükler konusunda da gereken yapılacak...(Zarfta ne olacak, sorusu üzerine) Yani PKK, itirafçı değil, bir zarf verecek, bu zarf devletin kasasında duracak, o insanlar eylem yapmadığı takdirde o zarflar yok edilecek. Kimse rencide olmasın, gel itirafçı ol, gibi... (Aynı yöntem bugün de önerilebilir mi, sorusu üzerine) Bu tartışılır. Güven ve samimiyet olduğunda bütün formüller tartışılır. Kürtler federasyon da isteyebilir, şu anda Türkiye hazır değil, denebilir. Geleceğin doğru oluşturulması için herkesin bu diyalog sürecine katkı verecek bir anlayış içinde olması gerekir.
‘Öcalan çıkınca çözülecekse çıksın’
Müjde Ar, “dobralığıyla” ünlü bir sanatçı. Siyasetle de yakından ilgileniyor. “Kanın durması için ne yapmalı” diye sorduğumuzda öncelikle siyasetçilere isyan ediyor:
“Kızıyorum, hepsini de bu meselede samimiyetsizlikle suçluyorum. Bir ileri, on geri gidiyorlar. 30 yıldır herkes papağan gibi aynı lafları tekrarlıyor. 30 yıldır bu meseleden çıkılamıyorsa, konuşulan lafların hiçbirinde bir samimiyet görmüyorum. Laf, laf, laf... Siyasetteki oy endişeleri, aman belediye seçimleri var, genel seçim var, geri adım atalım, aman Cumhurbaşkanlığı seçimi. ‘Dur bakalım, Oslo falan başladı ama kendimi orada göreyim, ondan sonra bakayım.’ ... Erteleye erteleye sorun bu hale geldi. Çoktan çözülebilecekti. Öcalan’ı mutahatap aldıysan devam et. Kürtlerin bütün demokratik talepleri yerine getirilmeli. İnsanların çocuklarına Kürtçe isim koyamadıkları dönemler oldu. Benim bir arkadaşım gidiyor çocuğuna ‘Botan’ adını koyuyor, ‘Vatan’ diye yazıp eline nüfus kâğıdı veriyorlar. Bu konularda samimi davranılmadıkça bu sorunun da çözüleceğine inanmıyorum. Vay Öcalan’la görüşülmüş... Kimle görüşülecek, Ugandalı biriyle mi? Öcalan çıkınca bu mesele çözülecekse, çıksın. CHP de net olamıyor. Benim oy oranım belli, iktidar olamayacaksam, bari elimi masaya vururum, net bir şey ortaya koyarım. O zaman ‘yeni CHP’ diye oy verenler, ‘neresi yeni’ diye sormaktan vazgeçer.”
‘Türkiye Birleşik Devletleri’
Mustafa Sarıgül liderliğindeki Türkiye Değişim Hareketi Genel Sekreteri Hasan Aydın’ın “Türkiye Birleşik Devletleri” önerisi tartışma yarattı. Aydın, “hareketi lağvetmediklerini, yerel seçimlerden sonra durumu değerlendireceklerini” söyledi. “Kişisel” düşüncelerini ifade ettiğini vurgulayan Hasan Aydın’ın önerisi şöyle: “30 yılı geçkindir aynı politika izlenmektedir. Silah, silah, silah... Şiddet, şiddet, şiddet... Kör olsa görür, sağır olsa duyardı. Kısaca özü hiç değişmeyen, zaman zaman biçimi değişen bu siyasetle olmaz... Ey dağdakiler... Sevgili devletim, onu yönetenler, ölenler, öldürülenler, hiç kimse bu çizgiyle istediğini elde edemeyecek. 30 yıl yetmediyse, bir 30 yıl daha buyurun devam edin. Kan dökün. Kin kusun. Ne yaparsanız yapın olmaz. Olmayacak. Çözüm Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde, bunu rahmetli Özal denedi. Ama ömrü vefa etmedi. Amerika’nın Birleşik Devletleri oluyorsa (ABD) Türkiye Birleşik Devletleri de olur. Avrupa Birliği (AB) devleti oluyorsa, Türkiye Birliği devleti de olur. Bal gibi olur. Federal Almanya oluyorsa, Federal Türkiye de olur.”
Yarın: Sezgin Tanrıkulu'ndan üçlü öneri