Akademide propaganda zamanı
Portland Eyalet Üniversitesi'nden Peter Boghossian ve ekibi akademik tarafsızlık ve gerçeği sorguladı.
Deniz Ülkütekin
Akademi, Batı dünyasında modernleşmeye giden yoldaki zihinsel altyapıyı oluşturan en önemli yapıtaşı olarak görüldü. Haçlı Seferleri ile başlayan, Rönesans’la şekillenen ve sonunda Aydınlanma adı verilen sürece dönüşen neredeyse bin yıllık medeniyet yolculuğu boyunca akademi, bilimsel düşünceyi temel alan kurumsal yapısı ile giderek önemini artırdı. Aydınlanma, ardından günümüze kadar uzanan süreçte ise iletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişimi ile dünyanın önemli bölümünde Batı merkezli akademi tarafından oluşturulan ortak değerler dili meşru kabul edilir oldu. Artık insanlığın karşısında yeni bir kavram vardı; evrensel değerler.
Tarafsızlık deneyi!
Bu uzun girizgâhın sebebi, geçen haftalarda ABD’nin Portland Eyalet Üniversitesi’nde Peter Boghossian isimli araştırma görevlisi ve iki arkadaşı tarafından yapılan ‘akademik tarafsızlık’ deneyi.
Söz konusu ekip, ırk, kimlik ve cinsellik üzerine makalelerin yayımlandığı önde gelen hakemli dergilere 20 adet kasıtlı olarak çarpıtılmış makaleler yolladı. Makalelerin 7’si kabul edilirken, 4’ü ise farklı dergilerde yayımlandı. Bu deneyin amacı, bir makalenin akademik alanda popüler kelimeler kullanıldığında ve politik anlamda hâkim gündeme hizmet ettiğinde, bilimsel doğruluğuna bakılmaksızın değerli bulunduğunu ispatlamaktı.
Yayımlanan makalelerin birinde, Portland’daki köpek parklarındaki tecavüz kültürü ele alınıyordu.Önerdiği tez ise şöyleydi: “Köpek parkları ezilen köpeklere karşı sistematik baskı uygulanan tecavüz ve tecrit alanları olarak iki probleme karşı da insan davranışlarının incelenmesine uygun. Bu durum erkeklerin tecavüz ve bağnazlığa karşı eğitilmesi için bir içgörü sağlıyor.”
Makale erkeklerin cinsel şiddetten arındırılması ve tecavüz kültürünün önüne geçilmesi için köpekler gibi eğitilmesi gerektiğini savunurken, çalışma sırasında parka gelen 10 bin köpeğin cinsel organlarının incelendiği iddia ediliyordu. Bu makale “Kimlik, mekân & kültür: Bir feminist coğrafya yayını” isimli -akademik alanda oldukça popüler- bir dergide yayımlandı.
Hitler’in feministliği
Yayımlanan bir başka makalede ise Adolf Hitler’in Kavgam isimli kitabından bir bölüm, feminist argüman ile yeniden düzenlenmişti. Makalenin başlığı ise ironik bir biçimde, “Benim kavgam, bizim kavgamız: Neo-liberal ve tercihci feminizme bir cevap olarak dayanışma feminizmi” ismini taşıyordu. Bu makale de feminist sosyal çalışmalar bülteni Affilia tarafından kabul görüp yayımlandı.
Boghossian öncülüğündeki ekip, ortaya çıkan sonuçla ilgili yorumlarını Aero Magazine isimli bir dergiye yazdıkları makale ile açıklarken şu sözleri kullanıyorlardı; ‘Yüksek öğretimde bir şeyler ters gidiyor. Özellikle insanlıkla ilgili bazı alanlarda. Akademisyenlik, gerçeği ortaya çıkarmaya, artık daha az odaklanırken, sosyal şikâyetlere daha fazla dikkat çekiyor. Tamamen egemenlik kuramasalar da, bu tip akademisyenlerin, öğrenciler, idareciler ve diğer departmanlara, kendi dünya görüşlerine bağlı olmaları için yaptığı tacizler artıyor. Bu dünya görüşü, titiz ve bilimsel bir çalışmanın ürünü değil. Birçokları için sorun giderek büyüyor ama kanıt konusunda eksikler vardı. Biz de bu sebeple akademide bir yıl boyunca bu sorun üzerine çalıştık.”
Çürümenin sonucu
Ekip bu durumu politik çürümenin akademik alana yansıması olarak tanımlıyor. Sosyal bilimler içinde yer alan kültür, kimlik ve cinsiyet çalışmalarına, ortak bir isim vermişler: Yakınma çalışmaları!
Sosyal bilimler alanında yer alan hâkim görüşlerin bölgesel ve toplumsal farklılıklara göre değişkenlik göstermesi elbette anlaşılabilir bir durum. Öte tarafta ise her görüşün hâkimiyet alanını artırmak için bilimsel gerçekleri çarpıtması iddiası, konuyu medeniyetler ve değerler çatışmalarının merkezine oturtuyor. Bahsi geçen örnekler, yerel bazlı olsa da, çerçevesi itibarıyla evrensel olmayı amaçlayan bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Daha anlaşılabilir bir şekilde söylemek gerekirse, nasıl ki moda, ne zaman ne giyeceğimize karar veriyorsa, akademi de konuşurken hangi kelimeleri kullanacağımıza ve nasıl düşüneceğimize, bizim yerimize karar vermek istiyor. Elbette bu Batı dünyasındaki akademik inisiyatifin kendi başına ortaya koyduğu bir yaklaşım değil. Politik bir gündemin sonucu. Politikanın ve hâkim siyasi dilin akademiyi yönlendirme çalışması sırf Batı’ya özgü bir durum değil. Ülkemizde de geçmişte olduğu gibi halen hâkim siyasi dilin kendi ideolojisi ve geleceği inşa etme planları çerçevesinde akademiyi kullanarak onlarca tez, makale yazdırdığı biliniyor. Öte yandan Batı akademisindeki hâkim dil, bir parti veya ülke ideolojisi ile sınırlı kalmayıp ortak değerler parantezi içinde, zihin coğrafyasındaki hâkimiyet alanını evrensel olarak kabul ettirmeyi amaçlıyor. Bu durum da, insanların zihnine ve diline hükmetmek, kendi istediği değil, zihnine dayatılan kelimelerle mümkün.