Ak Parti'ye, Ak Sayfalı Gazeteler...
cumhuriyet.com.tr
Kendisine AK adlandırması yapan bir partinin iktidarı dönemine beyaz sayfalı gazeteler ne kadar da yakışıyor. Üstelik de bu kez ne II. Abdülhamit’in sansürü ne de Demokrat Parti’nin baskılarına benziyor. AKP sansür tarihini tümüyle yeni baştan yazıyor, bütün yaratıcılığını ortaya koyuyor. Diğer bütün uygulamalarında olduğu gibi basına baskıda da önemli yeniliklere imza atıyor.
Boşuna dememişler “tarih tekerrürden ibaret” diye. Bu deyimin içini en çok da biz dolduruyoruz galiba toplum olarak. İlk olarak II. Abdülhamit’in, Meşrutiyet Anayasası’nı feshetmesinin ardından başlayan ağır kısıtlamalar döneminde yaşanmıştı gazetenin, okurun karşısına beyaz sayfalarla çıkması. Diyelim ki o zaman devletin başında padişah vardı, dediğim dedik durumlar o sistem içerisinde doğaldı.
1950’li yıllarda Demokrat Parti döneminde basına getirilen kısıtlamalar II. Abdülhamit’in sansürünü aratır dozda olmuştu. Üstelik de ülkede çok partili yaşama geçilmesine, dolayısıyla da tam demokratik dönemin başlamasına öncülük eden bir partinin iktidarda olduğu bir dönemde basına getirilen kısıtlamalar anlaşılır gibi değildi. Demokrat Parti iktidara hazırlanırken basına ne sözler vermişti, ne vaatlerde bulunmuştu.
Ancak tıpkı şimdiki gibi iktidara gelip de yerinin sağlamlığından emin olduğu andan itibaren artık basına ihtiyacı kalmadığını düşünmüş olmalı ki art arda uygulamaya başladı basına kısıtlamaları. Gazete kapatma uygulamaları, kâğıt sınırlaması, ağır vergiler derken beyaz sayfalar yeniden moda olmaya başladı gazetelerde. Ne de olsa yeni kuşaklar bilmiyordu bir gazetenin bembeyaz boş sayfayla çıkmasının nasıl bir şey olduğunu. İşte şimdi tanışma zamanıydı.
AKP tarihi yeniden yazıyor
Basının büyük desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti yanlış uygulamaları nedeniyle basından eleştiri alınca şöyle bir yoklayıverip basın tarihini, olabilecek en ağır kısıtlamaları, demokrasi falan dinlemeden yeniden koyuvermişti basının, dolayısıyla da halkın karşısına. Böylece öğrendi yeni kuşaklar da gazete kapatmanın, yazısız gazete sayfalarının ne demek olduğunu.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi var iktidarda ve yine aynı süreçler yaşanıyor. Kendisine AK adlandırması yapan bir partinin iktidarı dönemine beyaz sayfalı gazeteler ne kadar da yakışıyor. Üstelik de bu kez ne II. Abdülhamit’in sansürü ne de Demokrat Parti’nin baskılarına benziyor. AKP sansür tarihini tümüyle yeni baştan yazıyor, bütün yaratıcılığını ortaya koyuyor. Diğer bütün uygulamalarında olduğu gibi basına baskıda da önemli yeniliklere imza atıyor.
Medya patronuna ceza
Bir kere AKP basın yasasıyla falan zaman harcamıyor. Yasa maddelerinde düzenleme yapmak, Meclis’e götürmek, uzmanlara danışmak falan zaman alıcı şeyler. İşi daha pratik yollardan çözüyor. Hazır seçim süreci de yaşanıyorken miting alanları oldukça uygun ortamlar. Çıkıp kürsüye verip veriştiriyor falanca gazete patronuna, filanca köşe yazarına vs. Ülkenin en etkili ağzından falanca gazetelerin okunmamasına ilişkin kampanya başlatılıyor ki bu, Türk basın tarihine bir ilk olarak geçecektir.
Diğer yandan yıllarca ülkede vergi rekortmeni olarak ilan edilen medya patronu bir anda ağır bir vergi cezasına çarptırılarak basın dünyasından silinmeye çalışılıyor.
Aynı iktidar partisi iktidar olana kadar Doğan medyasını dilinden düşürmüyordu övgülerle, şimdi de dilinden düşürmüyor ama, dile alış biçimi farklı. Medya grupları aile bireylerince satın alınınca, geniş bir yandaş medya kesimi oluşturulunca gereksinim kalmadı artık diğer medya gruplarına.
Hatta tahammül bile yok şimdilerde laiklik, çağdaşlık, Cumhuriyet değerleri gibi lakırdılar eden hiçbir yayın organına. Onlar köprüyü geçene kadardı. Köprü geçildi –zavallıca bir yanılsama- ne de olsa. Şimdi sıra köprünün bu tarafında uygulamaya konulacak projeler. Laikliği, çağdaşlığı, Cumhuriyetin değerlerini yok etmeye yönelik projeler elbette ki. Bunun için de bir an önce kurtulmak gerekiyor Cumhuriyet tarihi boyunca bu toplumun vazgeçilmezleri haline gelmiş Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet vb. gazetelerden. Pişmiş aşa su katmasınlar diye kesmek gerekiyor seslerini. AKP’nin “ak”ı gibi varsın beyaz çıksın onların sayfaları da. Gülen’in, Çalık’ın yayın organları laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı, çağdaşlık karşıtı bol yazılı çıkıyor ne de olsa. Şimdi onlara gerek var AKP’nin değişim ve dönüşüm projelerine destek vermek için.
Yine anımsarsak Demokrat Parti dönemini, tutuklamalar da vardı. Gazeteciler çeşitli suçlamalarla soruşturuluyor, koğuşturuluyor, tutuklanıyorlardı. Ama o dönemde bile tanımlanamayan, kanıtlanamayan suçlardan dolayı tutuklanan gazetecilere rastlanmıyordu. Hiç değilse belli suç tanımları vardı, haklı ya da haksız. Bir yandan laiklik diyen, demokrasi diyen, Atatürkçülük diyen, ulus diyen gazetecileri, aydınları, düşünen insanları cezaevlerine kapatacaksınız, diğer yandan da Nâzım Hikmet gibi sol aydın çevrelerde büyük saygınlığı olan kişileri siyasetin ucuz propaganda alanına malzeme yapacaksınız. Bu ucuz propaganda seferberliğini Cem Karaca, Ahmet Kaya gibi isimlerle de inadına sürdüreceksiniz.
Şimdiden görür gibiyim. İleride, on yıllar sonrasında da yine AKP’nin devamı niteliğindeki başka siyasal partiler ya da yetkeler bu kez de şimdilerde cezaevlerinde tutuklu bulunup da mağdur edilen insanları kendi propaganda etkinliklerine malzeme ederek ne kadar demokratik ve ne kadar özgürlükçü olduklarını kanıtlamaya çalışacaklardır.
Hatalardan ders almak
Tarihin derinliklerinden bugünlere, bugünlerden geleceğe sürüp giden bir kısırdöngü. Hatalardan ders almak yerine, onları çok daha pekiştirerek onlar üzerinden güç sağlamaya çalışmak, geçmişin hatalarından utanç duymak değil, günü kurtarmak için malzeme yapmak. Eskilerine yenilerini katarak tarihi yazmaya devam eden hep aynı sığ düşünce, aynı kısır ve tutuk zihniyet ve de benzer yanlış uygulamalarla dolu bir tarih.
Topluma egemen olan, giderek de dal budak salan, yaygınlaşan bu akıl tutulması sürecinden çıkmanın tek yolu var, o da gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve laik bir siyaset kulvarı. Çağdaşlığı, demokratikliği ve laikliği başkalarından kopyalayarak değil, bu toplumun özgün koşullarına uygun biçimde özümsemiş ve uygulayabilen bir zihniyete gereksinim olduğu çok açık.