'Ahmet Oktay, dert sahibidir!'

Ahmet Oktay'ın sekseninci yaş gününe neredeyse denk gelen bir çalışma Serdar Aydın imzalı Yol Üstündeki Yazıcı-Ahmet Oktay Poetikası İçin Bir Yaklaşım. Aydın, Oktay'ın özgün poetikasının koordinat dizgesini, geometrisini, nirengi noktalarını belirlemek ve nirengi noktalarının kapitone noktalarıyla olan özdeşliğini göstermeyi amaçlıyor kitabında. Aydın'la Yol Üstündeki Yazıcı-Ahmet Oktay Poetikası İçin Bir Yaklaşım'ı konuştuk.

cumhuriyet.com.tr

-Ahmet Oktay ve şiiriyle tanışıklığınızın, kendini öldüren on iki müntehir üzerine yazılmış, gerçek özne adlarını şiir adları olarak seçerek, real karakterleri poetik karakterlere dönüştürdüğü Yol Üstündeki Semender yapıtıyla başladığını okuyoruz. Bunu anlatır mısınız, Ahmet Oktay'ın 'Opus Magnum'u olduğunu irdelediğiniz bu yapıtın sizdeki ve bu kitaba da hayat veren karşılığını, yerini, 'Opus Magnum' halini?

- Hep kullandığım bir tümcem vardır: Sözcüklere meyyalimiz vallahi derttendir' Bu tümce, yazma ediminin, bendeki karşılığını ifade ediyor. Eleştirel ve kuramsal metinlerimde, esasen bu meseleyi, yani derdi olanı ve bunu yazmayı seçeni betimlemeyi, çözümlemeyi deniyorum. Böylelikle hem kendi yazma edimimi hem de diğer yazarların yazma edimlerini algılamaya ve nitelendirmeye çalışıyorum. Sorunuz, aslında bu derdi açık ediyor. Bence; Ahmet Oktay'ın Yol Üstündeki Semender'i yazması dert sahibi olmasından. Zaten Yol Üstündeki Semender'e konuk edilen müntehirlerin de dertlerinin büyüklüğü ortadadır. Dolayısıyla bu 'derd'in ayrı ben'lerde ortaklaşabilen ontolojik hısımlığı, Yol Üstündeki Semender'in, bana göre, Ahmet Oktay Şiirinin Opus Magnum'u olmasını sağlamıştır. Ancak vurgulamak isterim: Ontolojik hısımlıktan kastım, çok değişkenli, varoluşa içkin, poetik olanın bütün araçlarını kullanan, şiirin iç ilişkilerini geliştiren ve kendi bireysel varlık halini, insanın trajik varoluşuyla ilişkilendirebilmeyi başarmış olmaya dairdir. Ahmet Oktay, o intihar etmiş sanatçıların, yazarların, şairlerin ben'likleriyle kendi ben'inin var olma halini ilişkilendirmiş ve bu kitabı yazmıştır. İntiharla söyleşebilmek, edemediğimiz ve edebileceğimiz intiharlarla yüzleşebilmek, dünyanın kederini görünce kendi kederimizin biçareliğine bakakalmak ama yine de 'yüzümüze yargımızı mıhlayarak, bu dünyaya dönmek', sanırım her şeyi açıklar.

- Çalışmanızda empati ve ilişkilendirme olguları merkezde. Ahmet Oktay'ın poetikasını empati ve ilişkilendirme olguları açısından paranteze aldığınızı ve bunu asla 'indirgemeden' yaptığınızı ifade ediyorsunuz. Bunu açar mısınız?

- Empati ve ilişkilendirme ikiliğinin ontolojik bir kavram olduğunu ve Ahmet Oktay şiirinde poetik bir niteliğe kavuşarak şiir kitaplarının tamamı göz önüne alınmak koşuluyla nesnelleştiğini söylemek isterim. Belki de bu ikili kavram ilişkilendirmesinden bir analiz üretmek, şairin var olduğu dünya ve hayatla olan onto-poetik ilgisini görünür kılmayı sağlamıştır. Elbet ki bir tür paranteze alma söz konusudur. Buradaki parantez fenomenolojik paranteze almanın, indirgemenin bir kavram ikiliğine yönelik anıştırmasıdır. Şairin poetikası için çok farklı yaklaşımlar oluşturulabilir. Ancak empati ve ilişkilendirme ikiliğini bir şekilde irdelemeden, Ahmet Oktay poetikası için herhangi bir görüş oluşturulamayacağını, oluşturulsa bile bunun 'eksik' bir değerlendirme olacağını söyleyebilirim.

'Ahmet Oktay, varoluşsal bir 'soy' kavramı geliştirdi


- Her Yüz Bir Öykü Yazar adlı yapıtından itibaren şairin varoluşsal bir 'soy' kavramı geliştirdiğini yazıyorsunuz. Bu 'varoluşsal soy'un niteliklerinin kesin hatlarıyla 'Yol Üstündeki Semender'de belirlendiğini vurguluyorsunuz. Öte yandan 'Bir Sanrı İçin Gece Müziği'nin de anımsamanın ve soy kavramının belirginleştiği bir başka yapıt olduğunu okuyoruz. Bu 'varoluşsal soy'u ve Ahmet Oktay'ın poetik kavrayışında başat bir öğe olduğunu imlediğiniz 'anımsama' ediminin şairdeki yerini yurdunu anlatır mısınız?

- Empati ve ilişkilendirme kavramlarının doğal sonucu bu varoluşsal soy nitelendirmesidir. Ahmet Oktay verimini ortaya koyarken kendisi dışında birçok yazarla, şairle, sanatçıyla bir tür hısımlık ilişkisi kuruyor, onları ve ürünlerini kendi verimine konuk ediyor hem psişik hem de ontolojik bir soy tanımlıyor. Kapanmayan yarasıyla doğan'ları bir araya getiren, mayası keder olan, acıların kurduğu bir zamanda yaşayan, tutunmaya çabalayan 'cehennemliklerin' birlikteliğiyle tanımlanmış bir soy' Bu soyun bir diğer özelliği de 'yol üstünde olma hali'dir. 'Yol üstünde olma', ontolojik bir konumdur ve şairin tanımladığı varoluşsal soy'un en kadim özelliğidir. Yol Üstünde olan bir Semender'in simgeselliğinde yazıcı'ların kendilikleridir söz konusu olan. Zaten bu kitabın yazılması bir yönüyle benim kendi soyumu tanımlama çabamı da nesnelleştirir. Kitabın birinci çoğul kişi adılında yazılmış olması ve 'biz' söylemi, bu soy ilgisinden kaynaklanır. Anımsama edimi ise bu ilişkinin kökeninde yer alır. İnsan, anımsar. Bir soyun tanımlanması anımsama edimiyle doğrudan ilişkilidir. Ahmet Oktay da anımsamayı hiç elden bırakmaz. Neredeyse bütün kitaplarda anımsama edimi ilişkilendirmenin ve empatinin özünde yer alan majör öğedir. Ayrıca bir noktayı daha vurgulayayım: 'Bir Sanrı İçin Gece Müziği', Türkçe Şiir Geleneği içerisinde kolaj tekniğiyle yaratılmış ilk ve tek şiir kitabıdır. Ben, başka örnek bulamadım ve eğer bilen varsa bu savımı tashih edebilirim. Ancak bu niteliğin, ülkemiz eleştirmenlerince görülmemiş olmasını hem Ahmet Oktay'a hem de bu kitaba yapılmış bir değerbilmezlik olarak değerlendiriyorum.

- 'Ahmet Oktay, empati-ilişkilendirme olgularının şiirlerindeki etkileri, sonuçları ile İkinci Yeni'den farklılaşmıştır' saptamanızı açar mısınız?

- Ahmet Oktay'ı İkinci Yeni Şiiri ve şairleri ile olan ilişkisini Mavi Hareketi'nden itibaren ele alırsak ve şiirsel üretimin son kertede ulaştığı noktayı göz önünde bulundurursak farklılaşmanın net olarak görülebileceğini düşünüyorum. Bu farklılaşmayı ortaya koyacak analitik bir çözümleme ancak kapsamlı bir başka çalışmanın konusu olsa gerektir.

Ama belirtmek isterim ki Ahmet Oktay İkinci Yeni Şiiri ve Şairlerinden algılama edimi, anlamlandırma süreci, poetik kavrayış açısından farklıdır. Bu farkın kökeninde şairin Marksist gelenekten geliyor oluşu önemli ve real bir faktördür. İrreal düzeyde ise biraz önce andığımız soy ilişkisinin kurulmuş olması ve Ahmet Oktay'ın kendi verimini bu varoluşsal soy üzerinden yapılandırması çok önemlidir.

Nitekim bu yapılandırma ve çoklu ilişkisellik Ahmet Oktay'ı şiirden farklı alanlara yönlendirmiş, benim için ayrı bir değeri olan resim yazılarına değin birçok alanda yapıtlar vermesine neden olmuştur.

'Yol Üstündeki Semender',Ahmet Oktay poetikasının baz noktası


- Simgesel ve poetik bir anlatı olan 'Dr. Kaligari'nin Dönüşü'nün, Ahmet Oktay Poetikası'nın nirengi ağını oluşturacak birinci derece nirengi noktalarından ilki olduğunu okuyoruz. Nedir bu ağ meselesi, anlatır mısınız?

- Öncelikle nirengi noktalarına değinmek isterim. Mühendislik bilgisinin şiir eleştirisine doğrudan bir katkısıdır bu durum. Nirengi noktası haritacılığa içkin bir olgudur. Ancak Lacan'ın kapitone noktaları kavramlaştırmasıyla bir koşutluk kurarak, Ahmet Oktay poetikasının nirengi noktalarını belirlediğimi savladım ve bu noktaları aynı zamanda kapitone noktalarıyla ilişkilendirerek şiirin geometrisini kurup, grafiklerle ifadelendirdim.

'Dr. Kaligari'nin Dönüşü', 'Yol Üstündeki Semender', 'Bir Sanrı İçin Gece Müziği' ve 'Hayalete Övgü' bu nirengi ağı nitelendirmesinin birinci derece noktalarıdır. 'Yol Üstündeki Semender' ise Opus Magnum olduğu yönündeki savımızla koşut olarak, nirengi ağının dönüklüğü ve ölçeklendirilmesini sağlayan Baz Noktası'dır. Örneğin Yol Üstündeki Semender'de empati (irreal varlık katmanı) ekseninde büyük bir alan kuşatılırken, Hayalete Övgü'de ilişkilendirme (real varlık katmanı) ekseninde kapsanan alan daha büyüktür. Poetikanın geometrisi bu ağ nitelendirilmesiyle ifade edilmiştir.

- Tekniğe dönersek, 'Her Yüz Bir Öykü Yazar'da 'çünkü' bağlacına; 'Dr. Kaligari'nin Dönüşü'nde 'gibi' bağlacına; 'Sürgün'de ise 've' bağlacın etkin olduğuna dikkat çekiyorsunuz -ki 've' bağlacı dikkat çektiğiniz gibi yıllar sonra 'Ağıtlar ve Övgüler' kitabında da öne çıkacaktır-. Öte yandan ilk 'Sürgün'de görülen 'ikiliklerin kullanımı' bağlamında da 'Ağıtlar ve Övgüler' ile 'Gözüm Seğirdi Vakitten' de bir evrimin söz konusu olduğunu okuyoruz...

- Değindiğiniz gibi, bağlaç kullanımları ilişkilendirme ediminin somut örneğidir. Ayrıca bağlaçlar Önermeler Mantığı dikkate alındığında çeşitli işlevlere de sahiptir. Kategoriler açısından 've' bağlacı, tümel evetlemeyi imler. Ayrıca bu bağlaç bağladığı öğeler arasında türsel ilgi de kurar. Yani özne+özne ya da nesne+nesne bağlanmalarında 've' bağlacı kullanılır.

Ayrıca 'Ağıtlar ve Övgüler' Ahmet Oktay'ın belki de en umutsuz, öfkeli betiğidir. Şair bağlaç kullanımı anılan kitaplarda tekniğinin bir parçası olarak uyguluyor. İkiliklerin kullanımı ise bir dönüşümün veya dönüştürme isteğinin sonucudur. Çeşitli durumlar, olaylar, olgular birbiri ile ilişkilendirilir ve poetik olarak ifade edilir. Bu durum, Ahmet Oktay'ın şiir tekniğini, empati ve ilişkilendirme olgusundan hareketle yapılandırdığının bir göstergesidir.

- Ahmet Oktay Poetikası'nda 'soru sorma hali'ni de mutlaka 'sormalı'?


- Soru sorma hali esasen varlıksal bir edimdir. Soru soran ben, varlık hallerini algılamaya, betimlemeye de çalışır. Süregiden hayatın içerisinde her soru, bir yanıtı ön gerektirerek, bilinmezden bilenene yönelmiş bir durumu, bilme halini oluşturmaya yarar. Bilen özne, bildiğini ifade etmenin yollarını da arar. Ahmet Oktay sorma edimi ile poetikasını, eşdeyişle kendi varlık halini ve varoluşunu yapılandırır. Hatta bu soru sorma hali, 'Gözüm Seğirdi Vakitten'de yer alan bir şiirde öylesine derişik bir hale gelir ki sanki bir tek soruya verilebilecek bir tek yanıt bütün var olma mücadelesini görünür kılacaktır. Şair, ikizleri saydığı Pavese ve Malcom Lowry'le birlikte sorar: 'Kaç Kişiyiz Kendimizde?' ve sonra yanıtını da verir: Besbelli bir hata olduğunu söyleyerek içindeki ölümden ürettiğini söyler her şeyi' Ne denebilir ki böylesine önemli ve ontolojik-poetik bir olgudur soru sorma edimi.

- Ahmet Oktay Poetikası'ndaki 'dışsal' (real-ilişkilendiren) ve aynı zamanda içsel (irreal-empati kuran) kavrayış özelliğini burada da değerlendirir misiniz?

- Nicolai Hartman'a göre ontolojik varlık tabakaları iki şekilde tanımlanabilir. Real Varlık Tabakası 'Ön Yapı (vordergrund)' ve irreal varlık tabakası 'arka yapı (hintergrund)'. Bu tabakalar iç içe geçmiştir ve sanat yapıtlarında cisimleşen 'nesnelleşen tin'dir. Ben, real varlık tabakasını ilişkilendirme, irreal varlık tabakasını ise empati kavramlarıyla ilişkilendirerek poetikanın neliğine ilişkin bir yaklaşım oluşturdum. Bu yaklaşım içerisinde Lacan'ın önermeleri de çok işlevsel sonuçlar doğurdu. Simgesel düzene geçen ve dil tarafından yakalanarak işkence edilen özne, parçalanmışlığının bilincine ve kültürün ben üzerindeki etkilerinin ayırdına vardığında varoluşunun da farkına varır. İşte bu bağlam Ahmet Oktay'ın da var olduğu ve şiirlerini ürettiği bağlamı tanımlar. Bu kitabın amacı böylesi özgün bir poetikaya bu bağlam içerisinde bir yaklaşım oluşturmak, poetikanın koordinat dizgesini, geometrisini, nirengi noktalarını belirlemek ve son kertede nirengi noktalarının kapitone noktalarıyla olan özdeşliğini göstermekti.

'Hayalete Övgü bir anımsamalar kitabı'


- Hepsi de aynı yıl içinde, 1996'da yayımlanmış 'Söz Acıda Sınandı', 'Gözüm Seğirdi Vakitten' ve 'Az Kaldı Kışa' yapıtlarının tek bir kitabın üç bölümü ya da 'Hayalete Övgü'nün üçleme niteliği gösteren önsemeleri olduğu savınızı açar mısınız?

- Ahmet Oktay bir dizesinde der ki: 'İnsan daima anımsar'' Böylesi bir dizeyi yazan şairin, anımsama, kaydetme ve anlatma isteği şiirinin omurgasını oluşturur. Zaten empati ve ilişkilendirme kavramları da ancak bu dizeyi yazan bir şairin poetikası için işlevsel olabilir belki de. Ahmet Oktay'ın anlatma ve kaydetme isteği, dışsal olanın içsel olanla kesiştiği ilgi alanında ortaya çıkar. 'Hayalete Övgü'ye kadar ekleyerek, eklemleyerek anlatan, kaydeden şair, bu kitapla birlikte yöntemini değiştirmiştir. Anımsayan, kaydeden şair artık eksilterek anlatmayı tercih etmektedir. Bu eksiltme durumu bir tercih midir, yoksa bir zorunluluk mu? Ancak kesin olan eksiltmedir. 'Hayalete Övgü', eksilterek anlatmanın ya da şiiri kurmanın son noktasıdır.

- 'Sonuç şiir', 'sonuç kitap' olarak nitelediğiniz 'Hayalete Övgü' nasıl bir eşiktir ustanın yaratısında?

- 'Hayalete Övgü' bir anımsamalar kitabıdır. Şairin yıllar içerisinde gördüğü, kaydettiği, anlattığı her şeyin yeniden anımsandığı, bir tür muhasebenin yapıldığı, eklemeden vazgeçilerek her şeyin olabildiğince eksiltildiği ve yalınlaştığı bir betiktir. Aynı zamanda son derece kederli bir kitaptır. Öznel olanın gelip geçişi, ömrün gelip geçişine bir ironidir sanki. Yıllarca sözcüklerden medet uman, doğru harfi arayan ve bulduğunda içinde yittiği labirentin aydınlanacağını varsayan şair, kederin son kertesinde sessizce fısıldar: 'Geliyor ve gidiyor insan'' Çok sarsıcı bir yargı daha vardır bu kitapta: 'Anımsadıkça bilebilecek insan/neyi unutmaması gerektiğini'' Ve daha birçok nüansla Yol Üstündeki Yazıcı'nın, ötekilerin gözlerine, ateşten gözleriyle baktığı, yakıcı ve bir o kadar da kederli bir sonuç kitaptır.

Buradaki sonuç nitelemesi, son şiir kitabı olmasının yanında poetikanın bütünlendiği nitelikler açısından da ilgi çekicidir. Nitekim üstat 'Hayalete Övgü'den sonra bir şiir kitabı çıkarmamıştır. Gerçi 'Urfa İçin Fügler' adlı bir şiir serisinin yazıldığını, kimi parçalarının yayımlandığını bilsek de Hayalete Övgü henüz son kitap olma niteliğini korumaktadır.

Dilerim daha birçok şiir kitabı yazar üstat ve bizi 'Hayalete Övgü'nün kederinden kurtarır. Yoksa 'kendi dehşetimizden geriye kalacak yankı', hiçbir sözcüğün ifade edemeyeceği bir hiçliği suratımıza çarpacak ve keder, 'bütün kara parçalarında, Afrika dahil', bir kez daha hükümranlığını ilan edecektir!..

gamzeakdemircumhuriyet.com.tr

Yol Üstündeki Yazıcı-Ahmet Oktay Poetikası İçin Bir Yaklaşım/ Serdar Aydın/ Mola Kitap/ 288 s.