Adalet Nöbetinde 55. hafta: Hakikat akacak yolunu bulur
Her hafta perşembe günleri tutulan Adalet Nöbeti’nde 24 Nisan’da başlayacak Cumhuriyet Davası’na çağrı yapılarak, “Korkunun verdiği güçle ne kadar zorbalık yaparsanız yapın, inadına gazetecilik yapanlar mutlaka çıkar ve hakikat akacak yolunu bulur” dendi.
Cumhuriyet-İstanbul‘Gazetecilik yargılanamaz’
“Herkes için adalet” pankartının açıldığı nöbette tutuklu avukatların fotoğraflarının yanı sıra geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Av. Nurdan Düvenci Tarkan’ın fotoğrafları taşındı. Dışarıdaki Gazateciler adına açıklama yapan gazetemiz editörü Nazan Özcan Cumhuriyet Gazetesi’ne karşı kurulan kumpasın üzerinden tam 536 gün geçtiğini belirterek daha ilk duruşmadan itibaren yalan söyledikleri net bir biçimde anlaşıldığına değindi. Tutuklanan arkadaşlarının Cumhuriyet Gazetesi’nin çizgisini değiştirmek gibi bir niyetleri olmadığına değinen Özcan, “Aksine Cumhuriyet’i ele geçirip gazetenin muhalif siyasi çizgisini yok ederek iktidarın değirmenine su taşımak isteyenler bu davanın açılmasını sağlamışlar, hatta adlarını hiç utanmadan tanık diye yazdırmışlardı. Biliniyordu ama daha ilk duruşmadan itibaren yalanları birer birer döküldü. Geriye sadece savcının gazeteciliği suç gösterme gayreti kaldı. Gülen Cemaati ile arkadaşlarımız arasında ilişki kurabilecek somut tek bir delil bile bulamadılar” diye konuştu. Hakikatin karşısında duyulan büyük korkunun çok anlaşılır olduğunu dile getiren Özcan şöyle devam etti: “Diyoruz ki, çabanız boşuna. Diyoruz ki: Gazetecilik sorgulanamaz, yargılanamaz, cezalandırılamaz. O yüzden 24 Nisan’da başlayacak Cumhuriyet Davası’nda sizin kararınız ne olursa olsun, şimdiden söyleyelim ki yok hükmündedir. Nazım Hikmet yıllar önce söylemişti ama biz de ümidin, akar suyun, meyve çağında ağacın düşmanlarına nihai kararımızı duyurmak için tekrarlayalım: ‘Ve elbette ki, sevgilim, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: İşçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet.’ O yüzden, bir kez daha: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.”
‘Ülke ekonomi, güvenlik ve hukuk krizinde’
Ardından söz alan Prof. Dr. Av. İbrahim Kaboğlu ise adil yargının 7 ana kuralı olduğunu, bunların mahkeme hakkı, silahların eşitliği ilkesi, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme hakkı, açık usul ve çabukluk ilkesi, yargı kararlarının uygulanması, suçsuzluk karinesi ve savunma hakları olduğunu hatırlattı. Söz konusu ilkelerin tümünün ihlal edildiğini vurgulayan Kaboğlu, “Savunma hakkı esasen mağdurlar için gerekli olan temel bir hak ama savunmanların yani avukatların da kendilerini savunma hakkına muhtaç hale getirilmesi hukuki kazanımlarımız açısından hiçbir biçimde kabul edilebilir bir durum değildir” dedi. Kaboğlu, “Seçim güvenliği ilkesi hukuk güvenliği içinde yer alır ve hukuk devletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de son 2 yılda tam bir anayasasızlaştırma süreci yaşanıyor. 16 Nisan referandumunda anayasa fiili duruma uyduruldu. Üzerinden 1 yıl geçti, ‘bizim yaptığımız anayasa değişikliği ülkeye yeterli değildir. Ülke gerek ekonomi gerek güvenlik bakımından gerekse hukuk bakımından derin bir krize girmiştir bu nedenle seçimi yenileyelim’ dendi. 24 saat içinde 24 yalan söylendi fakat hukukçular olarak yalanları teşhir etme hakkımız bile elimizden alınıyor. Bu süreçte yoğun anayasal bilgi kirliliğine tanık olacağız. Bunların başında cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kavramıyla topluma şırınga edilmeye çalışılan bir sözde yönetim sistemi var. Oysa 6771 sayılı kanunda ne hükümet var ne cumhurbaşkanlığı var ne de siyasal sistem diyebileceğimiz bir düzenleme var. Hükümetin, cumhurbaşkanlığının olmadığı, sistemin mevcut olmadığı bir anayasal düzenlemeye cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi demek bir yalandır ve algı operasyonudur”ifadelerini kullandı.
‘OHAL istismar ediliyor’
Kaboğlu, Türkiye Barolar Birliği’nin “OHAL’de adil yargılanma hakkı ihlalleri” konulu tematik rapor hazırlama sorumluluğunu daha fazla geciktirmemeleri gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü;
“OHAL’in çok yönlü istismarını belgeler ile ortaya koymalıdır. Çünkü; OHAL, Anayasa için kullanıldı. OHAL, adil yargılanma hakkının ihlali için kullanıldı. OHAL, toplumsal muhalefetin tasfiyesi ve baskı altına alınması için kullanıldı. OHAL, seçimler için kullanılacak. Kısacası, hukuk ve amaç dışı kullanılan OHAL, istismar edilmeye devam etmekte. Bütün bunları rapor etmeye en elverişli kurum Türkiye Barolar Birliği’dir. Geçirdiğimiz süreç biz hukukçuları Anayasasızlaştırma karşısında ne yapmamız gerektiğini sorgulama görevinden uzak tutamaz. Biz huhukçulara önemli görev düşüyor. Lütfen Anayasal bilgi kirliliğine alet olmayalım. Geleceğin aydınlık Türkiye’si için kalbi çarpan bir Anayasacı olarak değil bir yurttaş olarak seslenmeyi görev biliyorum.”