'AB sürecinde önemli olan zihin açmaktır'

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, muhalefet partileri destek vermese de gerekirse referandumla anayasa sürecini devam ettireceklerini belirterek, "Sonuçta Türkiye'nin sorunlarını çözmek için ne lazımsa onu yapmalıyız diye düşünüyorum. Eğer muhalefet partileri bu konuda 'istemeyiz' tavrını sürdürürlerse o zaman biz de halka gideriz" dedi.

cumhuriyet.com.tr

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, "Muhalefet destek vermese de gerekirse referandumla anayasa sürecini devam ettireceğiz diyor musunuz" sorusuna, "Tabii ki" yanıtı verdi. Bağış, "Türkiye'nin sorunlarını çözmek için ne lazımsa onu yapmalıyız diye düşünüyorum. Eğer muhalefet partileri bu konuda 'istemeyiz' tavrını sürdürürlerse o zaman biz de halka gideriz. Halkımızın vereceği karar her zaman hakkaniyet kararı olacaktır. Ona da saygı duyarız" diye konuştu. Bütün siyasi partilerden ne kadar demokrasi, insan hakları ve özgürlük istediklerini yansıtan bir anayasa taslağı hazırlamalarını isteyen Bağış, Anayasa Komisyonunun bu taslakları inceleyerek, farklı kesimlerin ortak taleplerini içeren ortak bir anayasa metni haline dönüştürebileceğini ifade etti. Yakın zamanda bir anayasa değişikliği bekleyip beklemediğiyle ilgili olarak da Bağış, AKP'nin görüşlerinin herkes tarafından bilindiğini, ancak muhalefet partilerinin bu konuda bir cevap vermesi gerektiğini söyledi.

'Önemli olan zihin açmaktır'

AB sürecinde önemli olanın fasıl açmak olmadığını da belirten Bağış, "Önemli olan zihin açmaktır. Türkiye'de zihinleri değiştirmemiz, açmamız gerekiyor. AB üyesi ülkelerde Türkiye aleyhindeki zihinleri de açmamız gerekiyor. Bu konuda 2010'da gereken adımları atacağız" diye konuştu. AB ülkeleri ile ilgili yürütülen vize çalışmalarına da değinen Bağış, AB üyesi ülkelerin Türkiye'ye uyguladığı vizenin bir kısmının hukuki boyutunu araştıran ayrı bir hukuk birimi oluşturduklarını kaydederek, "Onu inceliyoruz ama bir yandan da yapmamız gereken teknik çalışmalar var. Biyometrik pasaportlara geçmemiz lazım. O çerçevede İçişleri Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız, ABGS, Darphane ile birlikte Türkiye'ye yakışır, rahat kopyalanamayacak, taklit edilemeyecek biyometrik pasaportların hazırlanması için bir süreç başlattı" dedi. Bağış, AB ile Türkiye arasında geri kabul anlaşmasının müzakerelerine başlandığını, ayrıca Türkiye'nin sınırlarını daha güvenli hale getirme yönünde çalışmalar yürütüldüğünü ifade etti.
 

Kıbrıs

Kıbrıs konusunda ise Bağış, ilk defa hem Türkiye ve Yunanistan'da hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde çözümü çok açık şekilde talep eden liderler bulunduğunu kaydederek, Türkiye'nin her aşamada çözümden yana tavır ortaya koyduğunu söyledi. "Türkiye son 7 yılda uyguladığı farklı Kıbrıs politikasıyla adadan tek bir askerini çekmeden, bir karış toprak dahi vermeden uluslararası bakışı değiştirmiştir" diyen Bağış, herkesin Türkiye'nin limanları açmaması halinde AB üyelik müzakere sürecinin duraksayacağını söylediğini, ancak bunun tam tersinin gerçekleştiğini bildirdi. Bağış, şunları kaydetti: "AB ülkelerinin yeni pazarlara ulaşması için Türkiye çok önemli bir merkezdir. Yasa dışı göç, uyuşturucu ve terörle mücadelede Türkiye çok önemli bir kalkandır. Türkiye'nin artılarıyla AB'ye çok büyük katkıları olan bir ülke olduğunu Avrupalılar da görmeye başlamıştır. 600 bin Kıbrıslı Rum için Türkiye'yi göz ardı edemeyeceklerine ben yürekten inanıyorum."

Kıbrıs sorununa çözüm konusunda dörtlü bir zirvenin yapılması konusunun AB dönem başkanlığını üstlenen İspanya'da yetkililer tarafından dile getirildiğini bildiren Bağış, bu tür toplantılara Türkiye'nin her zaman sıcak baktığını belirterek, "Biz 'memnuniyetle geliriz' dedik. Yeter ki dörtlü, beşli toplantılar olsun. Türkiye ve Yunanistan, hatta garantör ülke olan İngiltere'nin de katılımıyla yapılacak bu tür toplantılara sıcak baktığımızı her vesileyle dile getirdik. Önemli olan burada üzümü yemektir, çözümü bulmaktır. Önemli olan kalıcı, adil, siyasi eşitliğe dayalı bir çözümün ortaya çıkmasıdır" diye konuştu. Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokoller konusuna da değinen Bağış, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin aldığı kararla ilgili olarak, "Ben Ermenistan Anayasa Mahkemesinin aldığı kararı biraz endişe verici buluyorum. Sonuçta Ermenistan kendi bilir. Türkiye gibi güçlü, dinamik bir ortakla sınırların açılması onların çıkarınadır" ifadesini kullandı.

 

'Dün akşam AB standartlarının önü kapandı'

Genel itibarıyla 2009'da AB sürecinde bir hızlanma görüldüğünü ifade eden Bağış, yargı reformu stratejisi belgesi hazırlandığını, ilerleme raporunda çok büyük övgüler alındığını, ceza yasasında değişiklikler yapıldığını, AB standartlarında olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açıldığını hatırlattı.
Bağış, ''Ancak dün akşam bu AB standardının önü kapandı. Bana sorarsanız bu da artık Türkiye'de çağdaş bir Anayasaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzun en bariz, en net ispatıdır. Dünyanın 16'ncı, Avrupa'nın 6'ncı en büyük ekonomisine yakışmayan bir Anayasa ile maalesef Türkiye'mizi yönetmek durumundayız'' dedi. Millete hükmeden değil, hizmet anlayışı ile kaleme alınmış bir Anayasaya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bağış, bütün partilere tasavvur ettikleri Türkiye'yi ortaya koyan Anayasa taslakları hazırlamaları çağrısında bulunduğunu kaydetti.

Bağış, ''Türkiye'ye yakışır, herkesin 'benim Anayasam' diyeceği ortak bir metne kavuşmamızı sağlasınlar. Ben haftalardır bu çağrıyı yapıyorum ama bir cevap alabilmiş değilim. Bana cevap vermeleri çok önemli değil ama tarihe ne cevap verecekler onu çok merak ediyorum. Çünkü gelecek nesiller bugünleri mutlaka sorgulayacaktır'' şeklinde konuştu. Türkiye'nin aralarında anlaşmazlık olan birçok ülke arasında arabuluculuk görevi yaptığını, Medeniyetler İttifakı Projesi'nde eş başkan olduğunu, BM Güvenlik Konseyi üyeliğini sürdürdüğünü, ancak kendi içerisinde hala Anayasa konusunda uzlaşamadığını kaydeden Bağış, ''Muhalefetin 'İstemezük' tarzını anlamak çok zor'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış, 2009'un önemli gelişmelerinden bir tanesinin de devletin vatandaşına kulak vermeye, empati kurmaya başlaması olduğuna dikkati çekerek, devletin ilk defa Alevi, Kürt, Ermeni, Roman, Rum, Süryani vatandaşlarına kulak verdiğini belirtti. Bağış, ''Tedavinin yarısı anlamına gelen teşhis konusunda farklı bir zihniyete kavuştuk, kulak vermeye, dinlemeye, sorunları tespit etmeye başladık. Eskiden olduğu gibi sorunları halının altına süpürmektense kendi irademizle tespit edip çözme konusunda bir kararlılık koyduk. Bu da Türkiye'nin AB standartlarında bir ülke olması açısından çok önemli'' diye konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde sürdürülen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin bu anlamda çok önemsediğini dile getiren Bağış, ''AB süreci, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli demokratik açılımıdır, ama bu açılımın başarılı olabilmesi için bizim farklı kesimlere kulak vermemiz, onların sorunlarını tespit edip çözme konusunda irade ortaya koymamız gerekiyor'' şeklinde konuştu.

Bağış, üniversitelerde Kürt dili enstitülerinin kurulması, Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonunun kurulması, yolsuzlukla mücadele stratejisinin ortaya konulması, etik standartların benimsenmesi, bağımsız bir İnsan Hakları Kurumunun oluşması, kasaba ve şehirlerinin eski isimlerinin tekrar kullanılması, seçim kampanyalarında Türkçe dışında dillerin de kullanılabilmesini önemli gelişmeler olarak sıraladı. Egemen Bağış, ''Bunların hepsinden daha önemlisi Türkiye'nin artık sivil ve her kesimin 'benim' diyebileceği bir Anayasaya kavuşmasının vakti gelmiştir'' dedi.

2009 İlerleme Raporu

AB'nin 2009 İlerleme Raporunda önceki raporlarda olduğu gibi insan hakları ihlalleri, faili meçhullerin, işkence örneklerinin, gözaltına alınan aydın, gazeteci ve siyasilerin listelerinin bulunmadığını anımsatan Bağış, ''Çok şükür bu raporda yüzümüzü kızartacak listeler yok. Raporda Türkiye'de yaşanan sürecin bir fırsat olduğu, birtakım teknik eksiklerin bulunduğu gibi noktalar ve demokrasinin gelişmesi için bazı öneriler yer alıyor'' şeklinde konuştu. Bağış, Türkiye'nin İlerleme Raporunda yazan her şeye katılmadığına dikkati çekerek, örneğin raporda yer alan ''Kıbrıs konusunda Türkiye Ankara Protokolü ile ilgili taahhütlerini yerine getirmedi'' cümlesinin çok eksik olduğunu kaydetti. Türkiye'nin Kıbrıs konusunda çok önemli çözümden yana bir tavır ortaya koyduğunu anlatan Bağış, ''Ancak geneli itibarıyla 2009'da AB sürecinde ciddi bir hızlanma olduğunu görüyoruz'' dedi.
 

2010'da AB sürecine ilişkin stratejiler

Bakan Bağış, 2010'a girerken farklı bir strateji ile AB sürecine yaklaşma kararı aldıklarını ifade ederek, bu stratejinin de dört platformu bulunduğunu söyledi. Birinci platformun mevcut müzakere sürecinin sürdürülmesi için yapılması gerekenlerden oluştuğunu dile getiren Bağış, ikinci platformun birtakım ülkelerin siyasi engeller yaratarak açılmasını engellediği fasılların açılması ile ilgili olduğunu anlattı. Bağış, ''İkinci platformda o fasılların önündeki engellerin kalkacağı güne hazırlık yapmak adına ve kapayamadığımız fasılların kapanış kriterlerinin yerine getirilmesi adına kendi standartlarımızı yükseltmek için yapılması gerekenler yer alıyor'' diye konuştu. Üçüncü platformun siyasi reformları kapsadığını belirten Bağış, siyasi reformların Türkiye'nin siyasi ortamının Avrupa standartlarına yükselmesine sağlayan reformlar olduğunu ve bu reformların mutlaka devam ettirilmesi gerektiğini dile getirdi.

Bağış, dördüncü platformun ise iletişim olduğunu ifade ederek, Türkiye'de AB iletişimi konusunda eksiklikler olduğu gibi AB üyesi ülkelerde de Türkiye ile ilgili çok ciddi iletişim eksiklikleri bulunduğunu söyledi. Türkiye'nin önemini Avrupalıların da anlayabilmiş durumda olmadığını vurgulayan Bağış, şöyle devam etti: ''Avrupalı sabahleyin ocağını yaktığı zaman gelen gazın Türkiye üzerinden geldiğinin farkında değil. Avrupalı yasa dışı göç ile mücadele konusunda adımlar atarken bu konuda Türkiye'nin ne kadar önemli bir ülke olduğunun farkında değil. Avrupalı güvenlik açısından Avrupa'nın en büyük ordusuna sahip Türkiye'nin potansiyelinin farkında değil. Sokaktaki Avrupalı bunun farkında değil. Onlara bunları fark ettirmek için farklı iletişim projeleri hazırlamaya karar verdik.'' Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da AB sürecinin ülkeye neler kazandırdığının farkında olmadığına işaret eden Bağış, ''Çabuk unutuyoruz. 50 yıl evvel darbeler sonrası başbakanların idam edildiğini, 30 yıl evvel Kafka'nın Dostoyevski'nin kitaplarının toplatılıp yakıldığını, 10 yıl evvel belediye başkanlarının ders kitaplarındaki bir şiiri okuduğu için hapsedildiğini çabuk unutuyoruz'' diye konuştu.
 

Yeni anayasa ihtiyacı

Türkiye'de AB heyecanını artırmak için birtakım çalışmalar yaptıklarını anlatan Bağış, ilk defa Türk bayrağı ile hilalleşmiş bir AB sembolünün birleştirildiği bir sembol hazırlandığını bildirdi. Bağış, konuşmasında şu görüşlere yer verdi: ''Bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti'nin bu Anayasa ile AB üyesi olamayacağını vurgulamak isterim. Türkiye'nin çağdaş, laik, sosyal bir hukuk devleti olabilmesi için bütün kesimlerin uzlaştığı bir ana metinde buluşması gerekiyor. O metinde buluşamadıktan sonra da bizim AB standartlarında bir ülke olmamız kolay bir süreç olmayacak. Bugün gazetelerin manşetlerine baktığımız zaman AB ile müzakere yürüten bir ülkeye yakışmayan manşetler olduğunu siz de takdir edersiniz. Manşetleri atanları eleştirmiyorum. O manşetlere konu olan haberlerin bugün ülkemizde tartışılıyor olması endişe vericidir. Hala bu ülkede darbelerden bahsedebilenler varsa, hala bu ülkede bir Başbakan Yardımcısına suikast iddialarının magazinleşebilme potansiyeli varsa, hala bu ülkede demokrasi lazım dedikten sonra 'ama', 'fakat' gibi kelimeler kullanabilen siyasiler varsa, o ülkenin AB müzakerelerinin devam ediyor olması bile bir mucizedir. Bu yüzden bütün bu 'ama' ve ''fakat'ları geride bırakacak, bu ülkeyi gerçekten Atatürk'ün bizlere hedef gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak bir Anayasaya kavuşmanın vakti geldi de geçti bile.''

 

'Vizelerin kaldırılması konusunda Türkiye çok ciddi atılım içinde'

Bağış, vizelerin kaldırılması konusunda Türkiye'nin çok ciddi atılım içinde olduğunu söyledi. Vize konusunun mimarının bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu vurgulayan Bağış, toplumda vizeler konusunda bir beklenti olduğunu ifade etti.
Suriye, Arnavutluk ve Libya ile vizelerin kalktığını hatırlatan Bağış, Avrupa ülkeleriyle de kalkması için hem kendisinin hem de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun çalışma içinde olduğunu kaydetti.

Bağış, AB ülkelerinden vizelerin kaldırılmasını talep edebilmek için önce vizelerin kaldırıldığı ülkelerin yaptıklarını yerine getirmek gerektiğini dile getirerek, örneğin vizelerin kalktığı Sırbistan'ın biyometrik pasaportlara geçtiğini bildirdi. Türkiye'nin de biyometrik pasaport çalışmasını başlattığını belirten Bağış, içişleri ve dışişleri bakanlıklarının Darphane ile birlikte yeni biyometrik pasaportların, yani kolay kopyalanamayacak pasaportların üretimi için bir sürecin başlatıldığını anlattı.

Bağış, vizelerin kaldırılması için Türkiye'nin geri kabul anlaşmasını AB Komisyonu ile imzalaması gerektiğini dile getirerek, bu anlaşmanın Türkiye üzerinde Avrupa'ya yasa dışı yollarla giden 3. dünya ülkelerinin vatandaşlarının yakalanmaları durumunda ülkelerine nasıl gönderileceğinin koşullarını belirlediğini bildirdi.
 

Sınır güvenliği için yeni birim önerisi

Bu anlaşmayla ilgili müzakerelerin son aşamaya geldiğini, kısa sürede imzalanmasını beklediklerini ifade eden Bağış, üçüncü konunun da sınır güvenliği olduğunu vurguladı.
Entegre sınır güvenliğinin AB'nin kuralı olduğunu ifade eden Bağış, ''Türkiye'nin sınırları, İsviçre'nin, Almanya'nın sınırlarına benzemiyor. Bizim komşularımız onların komşuları kadar huzur, istikrar içerisinde yaşayan toplumlardan oluşmuyor. O nedenle bizim de mutlaka sınır güvenliğimizle ilgili ayrı bir birime kavuşmamız lazım. Ayrı bir güvenlik gücünün oluşması lazım. Tek işi, tek uzmanlık alanı sınır güvenliği olan bir birim, diğer AB üyesi ülkelerde olduğu gibi... Onun da hazırlıkları üzerinde çalışmalar var. Nasıl yapıyor diğer ülkeler, buna bakıyoruz'' dedi. Türkiye'nin AB stratejisinin ona mahkum olma değil, mahkum etme üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Bağış, ancak Türkiye'nin yaptığı reformlarla AB'yi tarih vermeye mecbur ettiğini kaydetti.

Bağış, Türkiye reform yaptığı sürece AB'yi müzakere sürecini hızlandırmaya mahkum edeceğini belirterek, Türkiye'nin şeffaflaşmasının reformlarına ağırlık vermesiyle gerçekleşeceğini ve Türkiye'nin AB yolunun böyle açılacağını söyledi. Her sesin TBMM'de temsil edilmesi gerektiğini, ancak terörün siyasi kanadı olamayacağını vurgulayan Bağış, ''Terörün siyasi kanadı olursa o kanat başka yere çarpar, bunu millet de kabul etmez'' dedi.

Bağış, Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesinin hem AB standardı hem de Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, bunların gerçekleşmesi için uzlaşı gerektiğini, bu konuda gerekirse referanduma gitmek dahil gerekli kararları alma ve adımları atma iradesine sahip olduklarını kaydetti.
 

Türkiye'den AB'ye 'evet' oyu

Egemen Bağış, Türkiye'de bugün AB'ye ''evet'' oyu vereceklerin oranının yüzde 60 olduğunu ifade ederek, toplumun AB ile ilgili beklentileri de, hassasiyetleri de bulunduğunu söyledi. AB standartlarının Türkiye'yi nereye götüreceğinin topluma daha iyi anlatılması yolunda yapılan çalışmaların sürdüğünü ve bu konuda basının da destek ve önerilerine açık olduğunu belirten Bağış, bu kapsamda her ilde birer vali yardımcısının AB temas noktası olarak belirlenmesinin kararlaştırıldığını anlattı.

Bağış, Türkiye'deki sivil toplum örgütleri ile Avrupa'daki sivil toplum örgütleri arasında diyalog kurmayı da çok önemsediklerini ifade etti. Türkiye'deki berberler federasyonun Almanya'daki berberler federasyonunu çok rahat ikna edebileceğini kaydeden Bağış, ''Biz sokaktaki Fransızın fikrini değiştirmedikçe, Sarkozy'nin fikrini değiştirmesini bekleyemeyiz'' dedi.

 

'AB sürecini ileri götürme çabamız 2010'da da sürecek'

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İktisadi Kakınma Vakfı (İKV) çalışmalarının, "AB süreci durmuştur" şeklinde düşüncelere en iyi cevap olduğunu belirterek, 2010 yılında AB sürecini ileriye götürmek için çabaların devam edeceğini açıkladı. Bağış, İktisadi Kalkınma Vakfı yönetim kurulu ile İstanbul'da biraraya geldi. Toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye'nin AB katılım sürecindeki kararlılığını vurgulayan Bağış, süreç hakkında bilgi verdi. Bağış, 2009'da olduğu gibi 2010 yılında da AB sürecini ileriye götürmek için çabaların devam edeceğini söyledi.
 

'Yaşanan süreç, demokratik Türkiye'nin doğum sancıları'

Türkiye'nin yaşadığı iç çalkantıların müzakere sürecini de olumsuz etkilediğini dile getiren Bağış, yaşananların daha demokratik bir Türkiye'nin doğum sancıları olduğunu belirtti. Bağış, bu sürecin bir fasıl açmak değil zihin açma süreci olduğunu ve toplumun her kesiminin üzerine düşen fedakarlıklar bulunduğunu ekledi. Bakan'dan sonra söz alan ABGS Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Bozkır ise bu sürecin kamu ve özel sektörün el ele vermesi ile en iyi şekilde yönetilebileceğini söyledi.

İKV Yönetim kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, sürecin iş dünyasının içinde faaliyet göstereceği ekonomik ve hukuki ortamın değişmesi anlamına geldiğini belirtti. AB üyeliğinin gerektirdiği dönüşümün oldukça maliyetli olduğu ve bu sebeple sürecin çok iyi yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Kabaalioğlu, sivil toplumla müzakere ekibi arasında sürekli ve kurumsallaşmış, karşılıklı bilgi aktarımı mekanizmasının gerekliliğine dikkat çekti.
 

'AB ile vizede ilerleme olmadı'

Kabaalioğlu , AB tarafından serbest ticaret anlaşmalarının gümrük birliği nedeniyle, Türkiye ile söz konusu ülkelerle aynı anda müzakere edilmesi, aynı anda yürürlüğe girmesi gereğini söyledi. Vize uygulaması konusunda da önemli bir ilerleme olmadığını dile getiren Kabaalioğlu, bu durumun iş adamlarının AB pazarında eşit koşullarda var olmasını engellediğini savundu. Hırvatistan'ın AB müzakere heyetinde iş dünyasından temsilcilerin de bulunduğunu hatırlatan Kabaalioğlu, kamu ve özel sektör arasında daha iyi koordinasyon olması gerektiğini vurgulayarak, İKV'nin, AB müzakere sürecine katkıda bulunmak için her türlü çalışmaya hazır olduğunun altını çizdi.