'AB' Raporunun Hedefi Atatürk...
cumhuriyet.com.trCumhuriyet ve Kemalist Devrimi savunan kararlılık, bu ülkede etkin bir ulusal bilinçle yaşamaktadır. Bu bilinç, gerçek demokratik değerler için koruyucu yol ve yöntemi bulacaktır. İsmet İnönü’nün deyişiyle “eşkıyanın yarın ne yapacağının bilinmediği” ortamlarda bunun bilinmesinde “sayısız yararlar vardır”.
Tarihsel gerçekler, Batı kaynaklı emperyalizmin Anadolu’daki Türk varlığından duyduğu hoşnutsuzluğu yansıtır. “Mondros” silah bırakışması ve “Sevr” antlaşması, emperyalizmin sevinçle karşıladığı olaylardır. “Hasta adamın”, dürülen defteriyle birlikte silindiği sanılmıştır. İçteki kötücül bağdaşıklar da bu sanıya gönüllü katılmışlardır. Antiemperyalist Anadolu İhtilali, utkuyla sonuçlanınca işler değişmiştir. Kemalist Devrim; siyasal, sosyal ve ekonomik kazanımlarını kültürel derinliklere taşıyıp kudretli bir devlet biçimiyle belirince emperyalizm, planlarında zorunlu ertelemeler yapmıştır.
Ama 1950’lerden sonrasının siyasal iktidarları, Devrimci Türkiye değerlerini bozmak isteyenlere fırsatlar yaratmıştır. Batı uyduculuğu; Lozan’a karşı Sevr özlemini yeniden canlandırırken yandaş olarak da içteki ödünlerle güçlenen karşıdevrim tutkunları yetişmiştir.
1955 tarihli “Bandung” konferansı, Asya-Afrika halklarının sömürge boyunduruğundan kurtulmasına karşıt bir Türkiye’yi şaşkınlıkla izlemiştir. Bir zamanlar “Mazlum” ulusların önderi olan Türkiye, artık zalimlerle iç içedir. “Tam bağımsızlık” üzerine kurulmuş ülke, dış odaklara bağlanmıştır. Saldırgan paktlara üyelikle barışçıl inandırıcılığı sarsılmış, kapitalizme pazar edilmiş, halkçı-devletçi düzeyden vahşi liberalizmin geçer akçeliğine indirilmiştir. Bölücülükle, “hurafe ve safsatanın” ortaklaşa kalkışması gözlenmiştir.
Sorun nedir?
Şimdilerdeki hedef, Mustafa Kemal’de açılacak gedikle Cumhuriyet ve Devrim bilincini yerle bir etmektir. Yönelişteki iç taraf bellidir. Dışta ise AB, olumsuz bir ataktadır. Gündeme geleceği sızdırılan AB ilerleme rapor içeriği de en taze kanıttır.
Atatürk’ün ünlü deyişinde yer alan “Çağcıl uygarlık” açılımı, kavram olarak doğru algılanmalıdır. Değinilmesi gereken odur ki, Kemalizmi ideolojik bir bütün olarak görmeyerek sulandıranların bilgisiz ve içeriksiz bakışları, gerçeği yansıtmaz. Çağcıl uygarlık düşüncesine zemin oluşturan 1937 tarihli anayasal esas olan “Altı Ok” ilkelerinden birine ağırlık verip de diğerlerini zayıflatmak onaylanamaz. Yüzeysel ve saptırıcı böylesine tutuma bir de karşıdevrimci safın “külliyen inkâr” yaklaşımı eklenirse, ülke ve ulus için doğan tehlike anlaşılır.
Çağcıl uygarlık, Batıcılık değildir. Batı emperyalizmini savurup atmış bir ulusun ulaşmak istediği uygarlık, sosyal ağırlıklı genel bilimsel değerlere erişme istencidir. Sadece teknik ilerlemelere bakılarak dünyanın herhangi bir bölgesi toplumsal idealler için ölçüt alınamaz. Onun için de insani değer yargılarını kenara bırakarak, sömürgen amaçlarla yerkürenin her yanına ABD eşliğinde saldıran AB olgusu, çağcıl uygarlığın temsilcisi sayılamaz.
Bu olgu, Türkiye için Sevr’i esas tutan, ulusal egemenlik erkini inciten, kamu yararlı politikaları yadsıyan, Kıbrıs, Patrikhane ve sahte soykırım savlarında taraf olan olgudur. Bu olgu, Türkiye’yi özelleştiren, tahkime bağlayan ve yurt topraklarını satışla yağmalatan adrestir. Bu olgu, “AB yolunu Atatürk tıkıyor” diyen, Türkiye’de etnik açılımlı faşist kümeleşmeyi yıllardır dışarıdan kotaran yapıdır. Bu olgu, hanedanlıkları bile barındıran olgudur.
AB ilerleme raporu “Atatürk’ü Koruma” ve “Türk Alfabesi” içerikli yasaların, “İfade özgürlüğünü kısıtladığı” savıyla, kaldırılmasını önerecektir. Son marifet budur. Kemalizmden verilen ödünlerle şekillenen iç destek hazırdır. Düşünce dönekleri, etnikçiler, liberal ve karşıdevrimciler, önlerdedir. Görevleri, rapora koşutlukla kamuoyunu etkilemektir. Öyleyse soralım: “Eğer Atatürk, çağcıl uygarlık olarak sadece Batı’yı işaret etseydi AB, onun varlığını silme ve piyonlarına sildirme atağında olur muydu?” Hayır. Çünkü Atatürk, toplumsal yararlı ve evrensel nitelikli gelişmelerden uygarlık payı çıkaran görüştedir.Kemalist Devrim, bu ülkeyi; uluslararası alanda onur sahibi kılan, fabrikalar açan, madenler çıkaran, kadınına kimlik veren, hak ve hukukla halkı tanıştıran, barışçı, eğitimli, kültürlü, köy gerçeğini kavramış ve işçi haklarına saygın, yurttaşlık bilinçli, ilerici ve toplumcu özelliklerle donatmıştır. Çağcıl uygarlık değerleri kazandırmıştır.
Kemalist politikalardan uzaklaşma çabalarıysa, esenliğimizi bozmuştur. Bloklar dışı tam bağımsızlık geleneği nerededir? Yüzde dokuzluk ekonomik büyüme hızı, sadece 1930’lara mı özgüdür? KİT’lerin; üretim, çalıştırma ve ucuz tüketim öğeleri taşıyan varlıklarından eser mi kalmıştır? Biat tutsaklığı yeniden revaçta mıdır? Ayrışımcılıkla, ulusal bilinç kimlerce örselenmiştir? Düşünce özgürlüğünü, dış buyrukların raporlarıyla; “Atatürk’ü Koruma” ve “Türk Alfabesi” yasaları üzerinden tartışmak, yıkıcı amaçlıdır. Atatürk’le özdeşleşen Devrimci Cumhuriyet kavramına bir son verilecek ve Türk Alfabesi etnik alfabelerle yer değiştirerek ulusal iletişim birliği katledilecektir. Bir de kesinlikle anlaşılan odur ki, Lozan’da yitirilenlerin ardındaki emperyalizm, içteki kötücülleri yaman dost tutmuştur.
Sonuç:
Sömürgen emperyalizm rotasını yürütecektir. Asıl tehlikeli olan, bu ülke yurttaşı kimliğini taşıyan, aymaz ve sapkınlardır. Çünkü tarih tanıktır ki, iç gevşeme, çözülme ve hıyanetler dıştan gelecek felaketleri çağırır.
Cumhuriyet ve Kemalist Devrimi savunan kararlılık, bu ülkede etkin bir ulusal bilinçle yaşamaktadır. Bu bilinç, gerçek demokratik değerler için koruyucu yol ve yöntemi bulacaktır. İsmet İnönü’nün deyişiyle “eşkıyanın yarın ne yapacağının bilinmediği” ortamlarda bunun bilinmesinde “sayısız yararlar vardır”.
Ertuğrul Kazancı Eğitimci-Hukukçu