93. yıl coşkusu... 'Cumhuriyet hancıdır, iktidarlar yolcu! Hancıya selam olsun'

Cumhuriyet'in 93. kuruluş yıl dönümü, Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, Zülfü Livaneli ve tutuklu arkadaşımız Hakan Kara'nın eşi Sinem Kara'nın konuşmaları ve Şişli Halk Korosu'nun müzik dinletisi ile özgürlükleri kısıtlandığı için aramızda olmayan arkadaşlarımızın burukluğu ile kutlandı.

cumhuriyet.com.tr

<video:735621>

Gazetemiz 93. yaşına Şişli’deki merkez binamız bahçesinde düzenlenen etkinlikle girdi. Gazetemizin yazar, çalışan ve yöneticilerinin tutuklu olması nedeniyle buruk geçen etkinliğin bir kutlama olmadığı belirtilerek tutuklu bulunan arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılması istendi. Gazete bahçesindeki kutlama öncesinde bahçeye tutuklu arkadaşlarımızın fotoğraflarının yanısıra Yunus Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve gazetemizin pek çok yazarının yazılarının bulunduğu sayfa örnekleri asıldı.

Saat 12.00’den itibaren davetliler gazeteye gelmeye başlarken etkinlik Spor Servisi Müdürü Arif Kızılyalın’ın açılış konuşması ile başladı. Kızılyalın “Gönül isterdi ki burada bir kutlama yapalım, ne var ki 12 arkadaşımız esaret altında içimizden kutlama yapmak gelmiyor. Ancak dimdik Atatürkcü, laik, demokrat, özgürlükçü çizgide olduğumuzu herkese bir kez daha anlatmak adına toplandık” dedi.

Bayrak hiç yere inmedi

Kızılyalın’ın konuşmasının ardından konuşan Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Vakıf Başkanı Orhan Erinç cezaevinde tutuklu bulunan Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun mesajını okudu.

Sabuncu’nun mesajı şöyle:

“Bugün bir mensubu, bir çalışanı olmaktan gurur duyduğum gazetenin kuruluş yıldönümü. Bizler Cumhuriyet’in 12 yönetici ve yazarı bugünü Silivri’de kutluyoruz. Ancak şunu bilmelisiniz. Gazetecilik aşkı aklımızdan, beynimizden bir an bile çıkmıyor. Mesleğimizi ve dostlarımızı çok özledik. Tabii ailelerimizi de. Çok iyi biliyorsunuz ki bu gazete herkesin konuşmaktan ve yazmaktan korktuğu zamanlarda doğruları söylemekten ve yazmaktan hiç çekinmedi.

Gazetemiz Cumhuriyet bunun bedelini iktidarların hedefi olarak hapislere atılarak ve ne yazık ki kurşunların bombaların hedefi olarak ödemiş bir gazetecilik mağbetidir. Burada gururla Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, İlhan Selçuk’u ve bu yolda emek vermiş, bedel ödemiş herkesi saygıyla anıyor, selamlıyorum. Cesur habercilik, dürüst gazetecilik bayrağı Cumhuriyet’te elden ele geçen, hiç yere inmeyen bir gelenektir. Bu geleneği sürdüren içerideki ve dışarıdaki bütün arkadaşlarıma Cumhuriyet dostmarına okurlarına sevgi ve selamlarımı iletiyorum.”

Orhan Erinç’in konuşmasının ardından tutuklu bulunan gazetemiz, yazar, çizer ve yöneticilerimizin yakınları adına tutuklu yazarımız Hakan Kara’nın eşi Sinem User Kara bir konuşma yaptı. Kara’nın ardından sanatçı Zülfü Livaneli etkiliğe katılanlara seslendi. Konuşmaların ardından Ekrem Ataer ve Halk Korusu türkülerini seslendirirken, Haluk Levent de küçük bir konser verdi.

 

 

SANIKTAN DELİLE GİDİYORLAR

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, gazetemize yönelik hukuksuz sürece dikkat çekti:

Cumhuriyetciler, tutuklu arkadaşlarımızın aileleri, yani burada olanlar bir de tek tek selamlama ihtiyacını duyduğum tutuklu arkadaşlarım Sevgili Akın, Sevgili Murat, Sevgili Kadri, Sevgili Güray, Sevgili Hakan, Sevgili Musa, Sevgili Önder, Sevgili Mustafa Kemal, Sevgili Ahmet ve Sevgili Emre sizleri de buradan aramızda olduklarınızı bilerek saygıyla sevgiyle selamlıyoruz. Bir an önce aramıza katılmanızı bekliyoruz. 93. yayın yılına girerken önceki yıllarda olduğu gibi bir kutlama düzenlemek isterdik. Sizlerle bu mutluluğu paylaşmak bizim için de geleneksel bir yaklaşımdı ama ne yazık ki içerideki arkadaşlarımız nedeniyle “kutlama” sözcüğünü kullanmak içimize sinmedi. “Etkinlik” diye adlandırmak zorunluluğunu duyduk.

Son olarak vakıf davası kararı nedeniyle yine çeşitli çarpıtmalar ve algı yaratma operasyonlarıyla karşı karşıya bırakıldık. O nedenle sizleri birinci ağız olarak hem ceza davası hem de vakıf davası konusunda bilgilendirme ihtiyacını duydum. Önce son kararla ilgili olarak vakıf davasından başlayayım. 3 eski mensubumuz 2014’te yapılan seçimin iptali isteğiyle dava açmıştı. Açılan dava nedeniyle Vakıflar Genel Müdürlüğü, yönetim kurulumuzun yetkilerinin askıda olduğunu bildirdi. İlk vakıflar müfettişi müzelerle ilişkisi olan bir arkeologdu. Belki Cumhuriyet’in yaşına bakarak öyle görevlendirmişlerdi ama verdiği olumsuz rapora karşı yaptığımız itiraz üzerine Ankara’dan 25 yıllık deneyimli bir başmüfettiş gönderdiler ve yaptığı çalışma sonunda iptal istenen seçimin kurallara uygun olduğu raporunu verdi. O rapor üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü “dava dosyasına haksız ve mesnetsiz davanın reddini isteriz” diye bir yazı koydu. Ve duruşma gününden bir gün önceye geldik.

Emir büyük yerden

O gün o seçimde seçilen yönetim kurulu üyemiz Mustafa Ali Balbay kendi seçildiği seçimin iptalini isteyen bir başvuru yaptı. O başvuru nedeniyle hâkim duruşmayı erteledi. Oysa İstanbul’un en kıdemli Asliye Hukuk Hakimiydi. 1 ay ertelendi duruşma. O sırada Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nden Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bir yazı gönderildi. Yazıda kendilerine imzasız bir başvuru yapıldığını, onu yazı ekinde gönderdiğini bildirerek araştırmasını istedi. Sonucunun bildirilmesini isteyen bir yazıyı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne gönderdi. Tabii emir büyük yerden gelince Vakıflar Genel Müdürlüğü bizim de haberimiz bile olmadan, görüşümüz sorulmayan bir müfetiş raporu hazırlattı ve “burda usulsüzlük var” dedi. O erteleme sırasında kararı verecek olan en kıdemli hâkim hanımefendinin de FETÖcülükle ilişkisi olduğu yolunda tetikçiler tarafından açıklamalar yapıldı. Hâkim hanımefendi emekliliğini istedi ve dışarıdan İstanbul’a atanan bir hâkim geldi. Biz de uzman üniversite öğretim üyelerinden üniversitelerin görevlendirdiği bilirkişi raporlarında usulsüzlük olmadığına ilişkin görüşleri dosyaya koyduk. Bu aşamada davanın kabulü kararı verildi. Bu vakıfla ilgili davayı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği öncesi ve sonrası diye özetlemek mümkün.

Sanıktan delile

Gelelim arkadaşlarımızın da tutuklandığı ceza davası sürecine. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki iki hukuksal sorundan bir ceza davası yaratmayı başaran bir siyasal iktidar ve onun yolunu açan eski vakıf yöneticileriyle karşı karşıyayız. Davanın özelliği de övünerek ‘delilden sanığa gidecek’ diyen Adalet Bakanlığı’nın övünme gerekçelerinin tersine sanıktan delile giden bir dava ile karşı karşıya bırakılmamız. Vakıflar Genel Müdürlüğü 2 müfettiş gönderdi. Vakfımızın ve yayıncı şirketin daha önce denetlenmiş ama aykırılık bulunmayan defterlerini inceledi. Yeni keşiflerde bulundu ve hazırlık soruşturmamızı yürüten, FETÖ’den yargılanmakta olan savcıya katkıda bulundu. Çünkü savcı FETÖ’den Ankara’da ömür boyu hapis cezası isteği ile yargılanırken verilen arada bir gazeteci arkadaşımız savcıya ‘Niye iddianameyi hazırlamadığını’ sormuş. O da “2 belge bekliyorum. Gelirse geldiği gün akşamı yazarım” yanıtını vermişti. Anlaşılıyor ki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kendi kuruluşlarını da suçlayan raporunu beklemekteymiş. Biz o raporu da önce iddianameden gördük. Müfettişler bana birkaç çizelge imzalattılar. Vakıf kaşesi vurdurdular. Sonra verdiğim o çizelgeleri belge olarak ama photoshoplanmış biçimde iddianamenin içinde gördüm. Karşı karşıya olduğumuz durumu ve yaşadıklarımızı şöyle özetlemeye çalıştım:

“Cumhuriyet Gazetesi’ne saldırı, AKP, AKP tetikçisi gazeteciler, geçmişlerini kurtarmak için AKP’ye sığınan kıdemli FETÖ’cüler, ortamı uygun bulup AKP’ye umut bağlayarak 2 yıl sonra dava açan kimi eski Cumhuriyet Vakfı yöneticileri, Aydınlık Gazetesi’nin tetikçi gazeteci ve yöneticileri, FETÖ’cülüğünü affettirmeye çalışan kimi savcılarla, siyasal iktidarın öç alma isteğine uygun davranan devlet kurum ve yöneticilerinin hukuka aykırı, hukukun üstünlüğünü yok sayan ortak düzenlemeleriyle düzenlenmiştir.”

Cumhuriyet’e algı operasyonu

Bu benim saptadığım ama hukukçu arkadaşlarıma da danıştığım ve gerçekleri böyle yorumlamak gerektiği düşüncesinde olduğumu gösteren bir saptamadır. Bunun yanında Cumhuriyet algı operasyonuyla da karşı karşıya. Önce Cumhuriyet’e yapılan operasyonun AKP’nin saldırısı değil vakıf yönetiminin kendi içindeki kavga olarak anlatılması sağlandı. Bunu başardılar. Ardından Cumhuriyet’te “Atatürkçülerin temizlendiği yolundaki” algı operasyonu geldi.

Şimdi biz diyoruz ki ‘sizi vakfın ve yayın şirketinin kuruluşundaki elinize taşın altına koyuşunuzun yarattığı saygıyı kullanarak vakfın ve yayıncı şirketin yönetim kurullarını, kararlarını kendi istediği zamanda uygulamak için çalışmaya başlamanız nedeniyle seçmedik.’ Bu kişi ‘beni Atatürkçü olduğum için tasfiye ettiler’ diyor. Gene birisine diyoruz ki ‘Sen taa 2015 yılına kadar yönetimde kaldın ama Cumhuriyet’teki unvanlarını kullanarak bir siyasi partinin genel başkanı adayı olacağını açıkladığında bu yaklaşımın Cumhuriyet’in ve gazeteciliğin kurallarına uymadığı için seni seçmedik.’ Arkadaşımız diyor ki ‘Beni Atatürkçü olduğum için tasfiye ettiler.’ Bir arkadaşımız İlhan ağabeyin sağlığında ortak salonda çalışırken bir kadın arkadaşımıza şiddet uyguladığı, saçından sürüklediği için çıkarıldı diyoruz. Hatta gazete içindeki davranışları nedeniyle çekingenlikten olsa gerek ki önce ana binadan karşıdaki ek binaya taşındı. Onu “Cumhuriyet’te çalışmaya devam etmesini”, kadın çalışanlarımıza ve o arkadaşımıza hakaret sayılacağı konusunda vardığımız sonuç nedeniyle görevine son verdik diyoruz. Diyor ki “Beni Atatürkçü olduğum için Cumhuriyet’ten tasfiye ettiler.” Tasfiyeyi biliyorsunuz, temizlik demek Türkçesi. Yani Cumhuriyet’te Atatürkçüleri tasfiye etmişiz. Temizlemişiz. Bunun sonucunda Cumhuriyet’te hiç Atatürkçü kalmamış. Şimdi bu mantıkla olaya bakıyoruz. Ama bu safsatalara inananlar olduğunu da ne yazık ki görüyoruz ve duyuyoruz.

İlginç yanı şu: Biz Atatürkçüleri temizlemişiz ama AKP’liler, Atatürk düşmanları, din devleti yandaşları, niye bizi desteklemiyor da onları baş tacı ediyor? Televizyonda “Cumhuriyet’i gerçek sahiplerine teslim edeceğiz” diye üstlendikleri görevi açıklama zorunluluğu duyuyorlar.

Ama şöyle bir durumla da karşı karşıyayız. Biliyorsunuz 24 Temmuz’da duruşmamız var. İddianamenin kabulüyle biz şüphelilikten sanıklığa terfi ettik. Muhbir arkadaşlarımız da tanıklığa yükseldiler. Arkadaşlarımız Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltındayken, üst katlarda savcı ve polislerle baş başayken söylediklerini acaba duruşmada, açık duruşmada, bizlerin karşısında nasıl yineleyecekler. Onu bekliyoruz. Cumhuriyet’e yöneltilen iddiaların haksızlığını, hukuksuzluğunu kanıtlayacağımız konusunda da güvenim tam. Etkinliğimizle ilgili konuşmamı sonlandırırken başta kurucumuz Yunus Nadi olmak üzere Nazime Nadi’yi, Nadir Nadi’yi, Berin Nadi’yi, İlhan Selçuk’u, önceki yayın yönetmenlerimiz Cevat Fehmi Başkut, Ecvet Güresin, Oktay Kurtböke ve Cumhuriyet’te kendi çıkarını öne çıkarmamış bütün Cumhuriyet çalışanlarını saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.

Kutlanması gerekenler

Biz kutlama yapmıyoruz ama bazı kişilerin de kutlanması gerektiği düşüncesindeyim. Öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını ve muhbirlerimizi biri Medeni yasada ötekisi Basın İş yasasında tanımlanan ve 2 hukuk sorunundan bir ceza davası çıkarmış olması nedeniyle kutluyorum. Yine yıllar önce övünerek artık sanıktan delile değil, delilden sanığa gidilecek diyen Adalet Bakanı ile delil buldurmak için bizi 5. kez denetleten Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü de bu başarılarından ötürü kutluyorum. Sizlere de bizi onurlandırdığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun.

Haluk Levent: FETÖ ile mücadeleyi Cumhuriyet Gazetesi'nden öğrendim - VİDEO 

<video:735651>

ACİL TAHLİYE İSTİYORUZ

Tutuklu arkadaşlarımızın aileleri adına Hakan Kara’nın eşi Sinem User Kara konuştu:

Ben Sinem User Kara, 189 gündür özgürlüğünden yoksun bırakılan gazetemiz yazarlarından Hakan Kara’nın eşi ve aynı zamanda meslektaşıyım. Bu konuşmayı yaklaşık 6.5 aydır haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi yazar, çizer ve yöneticilerinin eşleri adına yapıyorum...

İlk cümlemde sizlere sanki ev sahibi gibi hoş geldiniz dedim... Çünkü ben de bir gazetecilik okulu olarak görebileceğimiz Cumhuriyet gazetesinde 8 yıl çalıştım. Diğer tutuklu yakınlarımızdan bu yüzden bir farkım var... Çünkü şu an Silivri’nin o sevimsiz koğuşlarında olan ve içlerinde hayat arkadaşımın da bulunduğu 12 Cumhuriyet çalışanı, benim kısa ya da uzun vakitler birlikte çalıştığım meslektaşlarım, sevgili dostlarım... Hepsine buradan selam ve sevgilerimi yollamak istiyorum...

Çok değil, kısa bir an düşünelim istiyoruz...

Bir yanda, söylenirken tek çırpıda söylenebilen ancak hem içeride hem de dışarıda aileler için yaşanırken her saniyesi adeta esarete ve eziyete dönüşmüş 6 ay, diğer yanda tutuklandıktan 9 ay sonra ilk kez hâkim karşısına çıkacak 12 esir... Onlar, elleri sadece kalem tutan bu ülkenin aydın kişileri...

31 Ekim 2016’dan beri, gerek onların gerekse çocuklarının, ailelerinin yani bizlerin yaşadığı zorlu süreç hakkında söylenecek inanın çok ama çok şey var. Ancak fazla söze gerek olmadan tüm tutuklu yakınları ve eşleri olarak bizlerin altını çize çize söylemek istediğimiz tek bir şey var: Hem ülkemizin itibarı ve demokrasinin gereği, hem basın üzerindeki bu akılalmaz baskının sona ermesi hem de adaletin geç de olsa yerini bulması adına talebimiz çok net: ACİL TAHLİYE İSTİYORUZ!

Şimdi izninizle, isimlerini alfabetik sırayla okuyacağım tutuklu 12 Cumhuriyet çalışanına, burada bulunan tüm Cumhuriyet dostlarından ve biz aletlerinden selam göndermek istiyorum... Ahmet Şık, Akın Atalay, Bülent Utku, Emre İper, Güray Öz, Hakan Kara, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik, Turhan Günay... Bu anlamlı günde bizleri ve Cumhuriyet gazetesine emeği geçen tüm çalışanları yalnız bırakmadığınız için sizlere teşekkür ediyoruz...

Özgürce nefes alabildiğimiz aydınlık günlerin gelmesi dileğimizle hepinizi saygıyla selamlıyorum...

Zülfü Livaneli ise "Cumhuriyet gazetesinde çalışmasak da hepimiz Cuumhuriyet gazeteliyiz. Ben 47 yıl önce adımı ilk defa Cumhuriyet gazetesinde gördüm. O zaman 12 Mart tutuklusu olarak ilk kez haber olmuştum. Bugün de 12 arkadaşımız cezaevinde. Gücü hukuka vermek lazım. Güvü hukuka veremeyince, hukuku iktdara veriyorsunuz. Bizim ülkemizdeki en büyük problem hukuk ve siyaset ilişkisi. Biz 'Arkadaşlarımızı özgür bırakın' derken lütuf istemiyoruz. 'Hukukun gereğini yapın' diyoruz. 'Memleket zulm ile abad olmaz' diye padişahlara hatırlatıldığı gibi bugün de padişahlara çaprıda bulunuyoruz. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana 65 hükümet geçmiş. Cumhuriyet hancıdır, iktidarlar yolcudur. Hancıya selam olsun diyoruz" diye konuştu.



"FETÖ İLE MÜCADELEYİ CUMHURİYET GAZETESİNDEN ÖĞRENDİM"

Konuşmaların ardından Şişli Halk Korosu müzik dinletisi sundu. Ardından sanatçı Haluk Levent sahne aldı. Sanatçı Levent sahnede yaptığı konuşmada, "Ben şunu söyleyebilirim. Daha üniversite yıllarımda FETÖ ile mücadeleyi ben Cumhuriyet gazetesiyle gördüm. Çok net ifade ediyorum, böyle suçlamalar gelince anlayamıyorum. İddianamelerin güzel sonuçlanacağına eminim.

7 Mayıs 1924 - 7 Mayıs 2017

Dimdik ayaktayız