"3 Kasım seçimlerine yüksek yargı ile mühadale ediliyor"
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, 3 Kasım seçimlerine, yüksek yargı yoluyla müdahale edilmek istendiğini bildirdi.
cumhuriyet.com.trSanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, partisinin Bursa il başkanlığınca Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen, ''Türkiye Buluşmaları'' toplantısında yaptığı konuşmada, AKP'nin kuruluşu ve iktidara gelişi sırasında yaşanan sorunları anlattı.
Toplumun kendilerinden, Türkiye'de adaletin sağlanması, ülkenin kalkınmasını, demokratikleştirilmesi ve zenginleştirilmesini istediğini belirten Ergün, hükümet olarak çalışmalarını bu istikamette sürdürdüklerini ifade etti.
Bakan Ergün, 3 Kasım seçimlerine 10 gün kala, partileri hakkında kapatma davası açıldığını anımsatarak, şöyle konuştu: ''3 Kasım seçimlerine, yüksek yargı yoluyla müdahale edilmek istenmiştir. Çünkü bir siyasi partiye seçime 10 gün kala kapatma davası açılırsa, toplumun kafasında bir sürü soru işareti olur. Bir siyasi partinin lideri, milletvekili adayı gösterilemezse, o siyasi parti hakkında toplumun kafasında bir sürü soru işareti olur. Peki soru işareti oldu mu? Oldu. Ama Allah'tan toplum, bütün bunların farkındaydı da sahip çıktı. Çünkü toplum bu yanlışı düzeltmeye kararlıydı. Toplum bir şeye sahip çıkarsa kim ne yaparsa yapsın o neticeye ulaşmaktadır. Bunun en açık göstergesi, AK Parti'nin 3 Kasım'da iktidara gelmesidir. Yeter ki toplum bir meseleye sahip çıksın. Ama burada ilginç olan şu; Türkiye'deki bir yargı mekanizmasının siyasete alet ediliyor olması, edilebiliyor olması ve toplumda adalet duygusunun rencide edilmesi, yargının siyasallaşması, siyasetin bir aktörü haline getirilmesi... Birinci sıkıntılı nokta burasıdır. İkinci sıkıntılı nokta da bu antidemokratik, bu hukuk dışı gelişmeler karşısında Türk siyasetçisinin takındığı tavırdır.''
Nihat Ergün, bugünün siyasi aktörlerinin, o günlerde yaşanan bu gelişmeler karşısında, ''Bu işler yanlış oluyor. Bu demokrasiye ve hukuka sığmaz. Bu adil değil'' demediklerini, bilakis bu durumdan yararlanmaya kalktıklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
''(Kardeşim genel başkanı milletvekili gösterilemeyen bir partiye oy mu vereceksiniz? Kimin başbakan olacağı belli değil. Kimin başbakan olacağı belli olmayan bir partiye oy verilir mi?) diye propaganda yapmadılar mı? Bu demokratça ve adaletten yana bir tavır mıydı? 'Bir yanlış var, oylarınızı bize verirseniz, bizi iktidara getirirseniz, biz bu yanlışı düzelteceğiz' deselerdi, millet belki onlara destek verecekti. Ama bunu diyemediler. Bu durumdan istifade etmeye çalıştılar. Biz de anladık ki siz demokrat değilsiniz. Bugünkü antidemokratik tavır sergileyen, yeterince demokrasiye sahip çıkmayan, demokratik gelişmelerin önünde engel olmaya gayret eden siyasi aktörler var ya o gün de tavırları demokrasi karşıtı tavırlardı. O gün de demokrasiye sahip çıkmamışlardı. Bilakis, kendi adlarına antidemokratik gelişmelerden yararlanmaya kalkmışlardı.''
''Bu, o gün de öyleydi, bugün de ne yazık ki böyle olduğunu görüyoruz. O günden bugüne bir arpa boyu yol da gitmemişler. Onu da görüyoruz'' diyen Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ergün, şunları söyledi: ''Bugün de bakıyorsunuz bazı siyasi partiler, nerede antidemokratik bir gelişme var, onun arkasında durmaya çalışıyorlar, nerede hukuk dışı faaliyet var, onun içinde olmaya çalışıyorlar. Siyaset kurumu, siyasi partiler, antidemokratik gelişmelerin arkasında olabilir mi? Onların içinde, yanında olabilir mi? O zaman size şu soruyu sorarlar; 'Demokrasinin bir unsuru musunuz, demokratik siyasetin bir unsuru musunuz yoksa antidemokratik yapıların siyaset içindeki uzantısı mısınız?'. Herkes buna karar verecek. Pozisyonunu netleştirecek. Eğer, siyasetçiysen, demokratik siyasetin bir unsuruysan, o zaman demokrasinin, hukukun, adaletin arkasında durup, ne kadar antidemokratik gelişme varsa bunların karşısında durman gerekli.''
'Toplumda açılan yaraları tamir etmeye çalışıyoruz'
Ergün, toplumda açılan yaraları tamir etmeye çalıştıklarını söyledi. Ülkede yaşanan problemleri çözmekle mükellef olduklarını vurgulayan Bakan Ergün, şöyle devam etti: ''Eğer toplum, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a her türlü sıkıntıya, engellemeye rağmen, 'çık önüme, her şartta arkandayım' demişse, bu nedenle demiştir. Eskiden siyasi liderlikler böyle değildi. Birisini allayıp pulluyorlardı, iyice boyuyorlardı. Sonra bu kişi toplumun önüne çıkıp, 'düşün peşime' diyordu ve onun peşine düşülüyordu. Ama toplum, bunun ne kadar yanlış olduğunu gördü. Şimdi 'düş peşime' diyen hiç kimsenin peşine düşülmüyor. Toplum, şimdi, '(Düşün arkama) diyen adam getirmeyin, ben bakacağım toplum içinden' diyor. Toplum, birisine, kadroya, siyasi harekete 'düş önüme, arkandayım' diyorsa tamamdır. Toplum, AK Parti'ye bunu söylemiştir ve biz, bu toplumun gösterdiği istikamette yolumuza devam ediyoruz.''
'Kritik bir noktadayız'
Nihat Ergün, eğitim, sağlık ve ekonomik anlamda yaptıklarıyla, toplumun problemlerine çare olma gayreti içinde hizmet verdiklerini anlattı. ''Şimdi kritik bir noktadayız'' diyen Ergün, şunları söyledi: ''Türkiye, çok büyük gelişmeleri aştı. 3 Kasım seçimleri öncesinde, 22 Temmuz seçimlerine gelirken neler yaşadık? 22 Temmuz öncesinde cumhurbaşkanlığı seçimi krizi. 22 Temmuz sonrasında, '14 Mart Parti Kapatma Davası'. Bunlar, hukukla, demokrasiyle izah edilebilecek işler değildir. Bunlar, ülkenin demokratik, hukuk zafiyeti olan konularıdır. Ülkenin önünde engeldir. Türkiye'nin, ilerleme önündeki tüm engelleri kaldırması gerekir. Bu milletin önündeki engellerin kaldırılması lazım. Önce, ayağımızdaki bağları, prangaları, çözmemiz gerekiyor. Epey engeller kalktı, geri kalanların da kaldırılması gerekiyor. Ülkede kimsenin aklına darbe yapmak, iktidar partisini siyasi manipülasyon yaparak kapatmak gibi fikir gelmemelidir. Bu fikirler birinin aklına geldiğinde, 'benim aklımdan zorum mu var?' diye kendisine sorması lazım.''
'Çetenin nöbetçi hakimi, savcısı oluyor'
Bakan Ergün, Türkiye'de çetelerle ilgili önemli mesafeler alındığını belirterek, çetelerle mücadelenin kolay olmadığını, daha atılması gereken çok adımların bulunduğunu ifade etti. Çetelerle mücadelede herkesin bir anlayış beraberliği içinde olmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Ergün, şunları söyledi: ''Ama görüyoruz ki çeteler, sadece çete değilmiş, sadece çete ve avukatından oluşmuyormuş. Meğersem çetenin medyası, rektörü varmış. Maalesef çetenin nöbetçi hakimi, savcısı oluyor. Böylesine derin bir çerçeve içine nüfus ettiğini, yayıldığını görüyoruz. Bunlar, ülkenin önünde engel değil mi? Son attığımız adımla ülkenin önündeki engelleri kaldırmak istiyoruz. Anayasada siyasi partilerin, bir savcının başvurusu, talimatı üzerine kapatma davasının açılabiliyor olması, başlı başına faciadır. Bu, siyaseti rehin alan ve siyasetin çözüm üretme kabiliyetini büyük çapta ortadan kaldıran, siyasetin serbest düşünme alanını daraltan önemli engeldir. Kabul edilebilir mi?''
Parti kapatma davası
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ergün, geçmişte AKP hakkında açılan ''Parti kapatma davası''na da değinerek, şunları ifade etti: ''Bir iş yapıyorsunuz. Bir anda başsavcı Anayasa Mahkemesine bir dosya hazırlamış. AK Parti hakkında kapatma davası istemini bildirmiş. İktidar partisi her türlü denetim altında. Yasamayla ilgili Anayasa Mahkemesi tarafından, icraat ve uygulama yapıyorsa Danıştay tarafından denetleniyor. Yanlış yapma fırsatı yok. Yanlışı bırak, doğru yapma fırsatı bile olmuyor. Yanlışa olduğu gibi doğruya bile engel olunabiliyor. Bu dava sonucunda birçok insan, her şeyini yeniden gözden geçiriyor. Türkiye ile uluslararası ilişkilerde bulunanlar ilişkilerini, yatırımı düşünenler kararlarını yeniden gözden geçiriyor. Dava açıldı. AK Parti kapatılmış olsaydı, yargı yoluyla hükümet devrilmiş olacaktı. Dünyanın neresinde var bu yargı yoluyla hükümet devirmek? Ne kolay bir şey. Başsavcı dava açtı, 11 hakim, 7'ye 4 karar verdi, yargı yoluyla hükümet devrildi... Hükümetler, iktidarlar yargı yoluyla devrilmez. Halk getirir, halk götürür.''
Anayasanın mevcut hükümlerinin, yargı yoluyla hükümet devirmeye imkan verdiğini vurgulayan Ergün, ''Eğer parti kapatılmış ve başsavcının siyasi yasak talepleri karşılanmış olsaydı neler olurdu? Savcı 300 milletvekiline birden siyasi yasak talep edebilirdi, insaf etti 70-80 kişiye siyasi yasak talebinde bulundu. Bunların 30-40 kadarı mevcut milletvekiliydi'' dedi. Ergün, anayasa değişikliğine imza attığı için siyasi yasak talebinde bulunulan milletvekillerinin olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: ''Anayasa değişikliği teklifi vermek, milletvekilinin anayasal görevidir. Görevini yapmış adam, değişiklik teklif vermiş. Bunu 300'ün üzerinde milletvekili yaptı. 300'den fazla milletvekili hakkında siyasi yasak talebinde bulunulabilirdi. Hakim bunu kabul etseydi ne olurdu? İlk defa yargı yoluyla 'Parlamento kapatma davası'na dönüşmüş olacaktı. Yargı, parlamentoyu kapatmış olacaktı. 550 milletvekilinin 320'si, Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanmış, parlamento iflas... Dünyanın neresinde, hangi mahkemenin parlamento kapatma salahiyeti var? Kuvvetler ayrılığı mı bu? Herkes kuvvetler ayrılığı deyip duruyor. Bu kuvvetler ayrılığı mı? Bir savcının mahkeme kararıyla bir iktidarı devirebilmesi, bir mahkemenin parlamentoyu kapatma salahiyeti mi kuvvetler ayrılığı?''
'Manevi üstünlüğün adresi parlamentodur'
Bakan Ergün, AKP olarak kuvvetler ayrılığını tesis etmeye çalıştıklarını belirterek, ''Yasama, yürütme ve yargı birbirinin işine karışmasın, birbirine destek olsunlar, birlikte ülkeyi güçlendirsinler diye çalışıyoruz. Yasama, millet iradesini temsil eden yerdir. Bir manevi üstünlüğün kabul edilmesi lazımdır ki o manevi üstünlüğün adresi parlamentodur. Parlamentonun, kuvvetler ayrılığı içinde bir manevi üstünlüğü olmalıdır'' diye konuştu. Ülkede manevi üstünlüğün hiçe sayıldığını ifade eden Ergün, şunları söyledi: ''Ben istersem parlamentoyu kapatırım deniliyor. Hükümet, yanlış icraat yaparsa hesabını hem mahkemelerde hem halka veriyor. Yüksek yargı, yapılan yanlışın hesabını veriyor mu? Halka, bu yanlışların hesabını da hükümet, parlamento veriyor. Parlamento, her türlü kötülüğün merkezi olarak ilan ediliyor. Yanlış yapma durumu yok, anayasayı da yapamaz. Şimdi ona uğraşıyorlar. Anayasa yapman için darbe mi yapman lazım? 'Parlamento anayasa yapsın' deyince, 'Yapsın, hele bir yapsın, doğruca Anayasa Mahkemesine gideceğiz' diyorlar. Biz 'Anayasa' demeden 'Anayasa Mahkemesi' diyorlar. Anayasa Mahkemesinin, parlamentonun anayasa yapma salahiyetini belirleme yetkisi yoktur. Siyasetçiler, Anayasa Mahkemesi'ni hukuk dışına çıkmaya zorlamamalılar. Zorlamışlardır, iki defa Anayasa Mahkemesini hukuk dışına çıkardılar. Bu kadar hukuk zorlanmaz. Şimdi tekrar zorlamaya çalışıyorlar. 'Anayasa Mahkemesi, anayasa ve hukuk dışına çıksın, bizim dediğimizi yapsın' diyorlar. Anayasa Mahkemesi, sizin noteriniz mi?''
'Halkı, demokrasiyi hiçe saymaktır'
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ergün, anayasa değişikliği konusunda parlamentoda gizli oylama yapılacağını hatırlatarak, şunları kaydetti: ''Bu mesele, gizli oylama sonucunda da sonuçlanabilir. Ama sonuçlanmazsa, halka, işin sahibine gelecek. İşin sahibine de gelmesini istemiyorlar. Sayın Baykal, 'bu referandum, AK Parti'nin sonu olacak' demiyor muydu? Şimdi diyor mu? Demiyor. Niye demiyor? Madem bu AK Parti'nin sonu olacak, tamam, bırak olsun bu referandum. Referandum olması için destek ver bir an evvel, halk bizi tasfiye etsin. Senin dediğin gibi olsun, sen iktidara gelirsin. Bizi tasfiye edince kim gelecek? Sen geleceksin. Zaten senin gelmeni bekliyor halk dört gözle. 'Aman Baykal gelsin de bir başbakan olsun' diye beklemiyor mu? Bursa'da herkesin gözünde bunu okuyor musunuz? Öyle değil. Böyle olmadığını o da biliyor. Halk, Türkiye'de nasıl anayasa olması gerektiğini biliyor.''
Kararı verilmemiş bir şeyi, Anayasa Mahkemesi'nin görüşmesinin son derece hukuk dışı olacağını vurgulayan Ergün, ''Mesela, parlamento değişikliği görüştü. 330-367 arasında oy aldı. Bitti mi konu? Bitmedi. Cumhurbaşkanına gidecek. Cumhurbaşkanına gitmeden evvel, bunu yolda durduralım diyebilir mi mahkeme? Belki cumhurbaşkanı bunu geri gönderecek parlamentoya? Onu bekleyeceksin. İncelemesini geri gönderecek mi, inceleyecek mi bekleyeceksin'' dedi.
Bakan Ergün, cumhurbaşkanının ''bunu onaylama noktasına değilim, halk karar versin' diyebileceğini belirterek, ''Yolcu yoluna devam ediyor. Kimsenin anayasa değişikliğinin yoluna devam etmesini önleme yetkisi var mı? Halkın kararını bekleyeceksin. Halkın önüne gitmesine engellemeye çalışmak, halka güvenmemektir, halktan kopmaktır, halkı, demokrasiyi, cumhuriyeti hiçe saymaktır. Cumhuriyet demek, demokrasi, halk, millet demektir. Milletin önünü açacak en önemli adımlardan birisi atılıyor'' diye konuştu.
'2010'nun ilk çeyreğinde çift haneli bir büyüme yakalayacağımızdan eminim'
Nihat Ergün, İFOR Fuarcılık tarafından bu yıl 23'üncüsü düzenlenen İnegöl Mobilya ve Dekorasyon Fuarı'nın (MODEF) açılış töreninde, fuarın, İnegöl mobilyasının ülkeye ve dünyaya tanıtılmasında büyük önem taşıdığını belirtti. İşletmelerin küçük ve dağınık yapıda olmasını, ülke ekonomisinin sorunları arasında gösteren Ergün, bu dağınık işletmelerin, marka, kalite ve tasarım alanları ile büyüme ve pazar arayışlarında, birbirlerinin imkanlarından yararlanamadığına işaret etti.
Bakan Ergün, küresel krizin ardından Türkiye'nin, sanayi üretimi, kapasite kullanımı ve ihracatta çok ciddi toparlanma yaşadığını dile getirerek, ''2010 yılının ilk çeyreğinde, çift haneli bir büyüme yakalayacağımızdan eminim'' dedi. Kriz sürecinde, piyasalarda panik havası oluşmasına ve güven ortamının bozulmasına asla izin vermediklerini vurgulayan Ergün, ekonomik krizi, zamanında aldıkları tedbirlerle en iyi şekilde yönetmeyi başardıklarını ifade etti.
Ergün, Türkiye'nin krizi atlattığını belirterek, geçen yılın ocak ayında 98,5 olan mobilya sektörünün sanayi üretimi endeksinin bu yılın aynı ayında 125,3 seviyesine çıkmasının, bunun göstergesi olduğunu kaydetti. ''Türkiye'deki toparlanma, dünyadaki diğer ülkelerden daha erken ve hızlı başlamıştır'' diyen Ergün, şöyle konuştu: ''Üreticilerimizin moralleri hızla yükselmektedir. Sanayicilerimiz kısa değil, uzun vadeli yatırımlara yönelmektedir. Ülkemizin hedefi, yılda 500 milyar dolar ihracat yaparak, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmektir. Sanayicilerim de hedeflerini, ülkemizin bu hedefine uyumlu hale getirmelidirler. Sanayi, üretim, ticaret ve ihracat alanlarına önem vererek, ülkemizi daha refah hale getirebiliriz.''
Ergün, sektörlerin tasarım, markalaşma ve teknoloji gibi alanlara yönelmeleri, kalite standartlarını yükseltmeleri ve dünya pazarlarından daha fazla pay almaları yönünde stratejiler geliştirdiklerini anlattı. Bakanlık olarak, sektörün sorunlarını tespit edecek, çözüm önerileri sunacak ve yol haritası oluşturacak ''Mobilya Sektörü Sanayi Strateji Belgesi''ni hazırladıklarını kaydeden Ergün, şöyle devam etti: ''İlgili herkesin görüşlerini alarak hazırladığımız bu belgeyi, en kısa zamanda kamuoyuyla paylaşacağız. Ülkemizde, mobilya sektöründeki işletmeler, küçük ölçekli ve çok sayıda aile işletmelerinden oluşuyor. Bu maliyetlerin artmasına ve kalitenin düşmesine neden oluyor. Büyük firmalar ise daha ucuz üreterek, finans kaynaklarına daha rahat ulaşabiliyorlar. Mobilya sektörü, hızlı bir gelişim geçiriyor. İnegöl'deki mobilyacıların da kendi aralarında ortaklık kurmayı düşünmeleri gerekiyor. İnsan tarihi kadar eski olan ve tüm kültürlerde kullanılan bir eşya olan mobilyanın küreselleşmesi, sektörde tutunmayı zorlaştırmaktadır. Mobilya sektörümüzün geleceği parlaktır ama tasarım, Ar-Ge ve markalaşmak lazımdır.'' Konuşmaların ardından, Bakan Nihat Ergün'e, Belediye Başkanı Alinur Aktaş tarafından plaket verildi. 137 firmanın katıldığı fuar, 11 Nisan'a kadar gezilebilecek.
'Başarılı bir eğitim programı olmayan ülkede...'
Ergün, konuşmasında, ayrım yapmadan her yere ve insana hizmet vermeye çalıştıklarını söyledi. Sosyal ve ekonomik kalkınmada, bütün bireylerin iyi noktaya gelmesinin önemine dikkati çeken Ergün, şöyle konuştu: ''Başarılı bir eğitim programı olmayan ülkede, başarılı bir sanayi kalkınması da olmaz. Ulaştırma ağının iyi olmadığı bir ülkede, ticaret de gelişemez. Yurt içinde sosyal barışı sağlayamayan bir ülkede, dış politikada da başarı elde edilemez. Bunların hepsi birbiriyle son derece bağlantılı konulardır.''
Ergün, Türkiye'nin, 1980'li yıllardan itibaren dışa açık ekonomi modeliyle hareket ettiğini anımsatarak, kamunun, özel sektörün gelişmesine imkan sağlayacak siyasi, ekonomik ve sosyal alt yapıyı oluşturmak adına sorumluluk üstlendiğini anlattı. Bu süreçte karşılaşılan en büyük sorunun, siyasi ve ekonomik istikrar eksikliği olduğunu ifade eden Ergün, Türkiye'nin hamle yaptığı dönemlerin, siyasi istikrarın sağlandığı dönemler olduğuna dikkati çekti.
Ergün, koalisyonlar döneminde mali disiplin sağlanamadığı için borç stoğunun sürekli arttığını, faiz ve enflasyonun sürekli yükseldiğini ifade etti. Muhalefetin, en ufak bir problemden siyasi rant elde etmeye çalıştığını savunan Ergün, ''Olmayan problemleri üretiyorlar. Türkiye bu işin içinden çıkamaz hale gelmiş gibi yaklaşım sergiliyorlar. Ama reel sektör ve iş dünyası, bu dedikodulara kulak vermiyor, işine bakıyor'' dedi