16 Mart katliamı Beyazıt'ta anıldı: Dava bizim için kapanmadı

16 Mart 1978'de öldürülen 7 öğrenci İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde anıldı.

cumhuriyet.com.tr

<video:943689>

78'liler Girişimi üyesi bir grup ile üniversite öğrencileri Eczacılık Fakültesi önünde ellerinde karanfiller ve dövizlerle toplandı.

 Grup üyeleri, "16 Mart'ı unutma unutturma" sloganları attı. Anma sırasında polis ekipleri çevrede geniş güvenlik önlemi aldı.

78'liler Girişimi üyesi Hüseyin Soylu, o günlerde iktisat fakültesinde öğrenci olduğunu belirterek, " 1977 1 Mayıs katliamında işçi sınıfının üzerine Taksim'de bombalar yağdırılmıştı. Aynı senaryo bir sene sonra İstanbul Üniversitesi üzerinde cereyan etti. İstanbul Üniversitesi'nde 16 Mart günü üzerimize bombalar atıldı, silahlarla tarandı" diye konuştu.

Halepçe katliamında ölenlerin de anıldığı etkinlik konuşmaların ardından olay yerine karanfillerin bırakılmasının ardından sona erdi.

78’liler Girişimi'nin açıklaması şöyle:

16 MART DAVAMIZ BİTMEDİ!

 1978 yılında faşistlerin en çok hedef aldığı okullardan birisi, İStanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi idi Bütün bir öğrenim yılı süresince bu okulda kavga, çatışma eksik olmazdı.

 Okul çıkışında kırktan aşağı polis bulunmazdı. 16 Mart günü dokuz polis vardı. Okulun önü boştu.

 Beyazıt Meydanı’na biriken faşistler slogan atıyorlardı. Sağ taraftaki Eczacılık Fakultesi'nin online yönelmişlerdi ki, içlerinden biri ”bomba" diye bağırdı.

 Bir anda bomba, silah sesleri ve insan çığlıkları yükselmeye başladı. Ortalık durulduğunda 60 öğrenci yerlerde kıvranıyordu. Bu öğrencilerden Hatice Özen, Baki Ekiz, A. Turan Ören, Murat Kurt, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl olay yerinde, Cemil Sönmez ise kaldınldığı hastanede oldu.

 "Bomba atılacağrbiliniyordu”. Bu cümle 39 yıldır karanlıkta tutulan 16 Mart Katliamı'nı ozetliyordu. Butün bu donem boyunca ne bir hukuksal aydınlatma ne de toplumsal bir yuzleşme yaşandı. Katliamın failleri yargılanamadı. Bilinçli bir devlet/kontrgerilla politıkası ile olayın ustu ortuldu. Katliam ile ilgili 12 Eylul Darbesi'nden sonra İstanbul Sıkıyonetim Mahkemesi'nde açılan dava, 1982'de beraat ile sonuçlandı. Kanlı olayların ustune gitmek için darbe yaptıklarını iddia edenler, darbeye gerekçe olan en önemli katliamlardan birinin soruşturulmasını engellediler. Sanıklar aklandı, dosya kapandı.

 Tarih unutulmuyordu. 1997'de İstanbul Barosu Susurluk Komisyonu, 16 Mart davası ile ilgıli yeni belgeler bulunca, olenlerin donem arkadaşı avukatlar bir araya gelerek, dava dosyalannı tozlu raflardan indirdiler. 19 yıl sonra, 1997'de dava yeniden açıldı.

Saldırının olacağını bilen ama gerçekleşmesini kolaylaştınn guvenlik kuwetî amirlerl, saldınyı gerçekleştirenler ve turlu kirli bağlantı, bir bir açığa çıkarılıp mahkemeye çağrıldı. Önemli bir kısmı mahkemeye gelmedi. Mahkeme de bu konuda caydırıcı davranmadı. Olayda kullanılan Amerikan yapımı TNT kalıplarının kaynağı, İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı'ydı. Patlayıcılan Abdullah Çatlı'ya getiren Yüzbaşı Mehmet ali Çeviker, aynı komutanlık bunyesinde gorevliydi. Daha sonra Maraş Katliamı’ndan kısa bir süre once, Maraş yolunda aynı seriden patlayıcı maddeler ve silahlarla yakalanacaktı.

 Katliamı gerçekleştirenlerin anında yakalanmasını engelleyen Komiser Reşat Altaylı, 1980-90'lı yıllar boyunca yargısız infaz ve işkence davalarının vazgeçilmez aktörlerindendi. 16 Mart davasının mahkeme sureci, Denizlerin cellatlarından savcı Baki Tuğ'un, aynı teşkilat yapısı içinde olduğunu ortaya çıkaracaktı. Planlayıcılardan Nasibullah Türker, olaydan sonra Alman eski Valisi, yeni ClA ajanı Razi Nazer'in yanına dönecekti.

 Bu doğrudan bir kontrgerilla davasıydı. Devlet çekirdeğini yöneten güçler de buna uygun davrandı. ilişkiler, MİT’e, Emniyet’e ve Asker'e uzanıyordu. Her üç kurum da bu konuda son derece ketum davrandı. Hiçbir bilgi vermedikleri gibi bu yollu her çatlağı süratle kapattılar.

 Ancak dava bizim için kapanmadı. 16 Mart’ ı unutmadık, unutmayacağız!