13 yıl sonra TBMM'de

Kapatılan FP'den milletvekili seçilen ancak yemin edemeyen Merve Kavakçı, 13 yıl sonra geldiği TBMM'de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'na açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı. Kavakçı, TBMM'den "“gasp edilen haklarının iadesini" ve Susurluk benzeri "Merve Kavakçı Olayını Araştırma Komisyonu" kurulmasını istedi.

cumhuriyet.com.tr

Kapatılan FP'den milletvekili seçilen ancak yemin edemeyen Merve Kavakçı “Post-modern darbe” diye tanımladığı 28 Şubat’ın “Kavakçı Olayı” diye tanımlanan bölümü de olduğunu söyledi. Bu olayda hukuki ve ahlaki iki ayıp bulunduğunu kaydeden Kavakçı, “Silahlı kuvvetler gölgesinde silahsız DSP güçleri” nitelemesinde bulunarak, “O gün genel kurulda yaşananlar adı konmamış bir darbedir. Silahlı Kuvvetler gölgesinde silahsız DSP güçlerinin TBMM çatısı altında taşeronluğunu üstlendiği bir darbedir. Kadınlarının üçte ikisinin başlarının örtülü olduğu bir ülkede temsil merkezinde kadın ayrımcılığı yapılmıştır. Meclis’in itibarı zedelenmiştir. Bu ayıp Meclisimizin üzerinde kalmıştır. Meclis bu ayıbı ortadan kaldırmalı ve vatandaşımızın gözünde yara alan itibarını onarmalıdır” diye konuştu.

“Başörtülü kadınlar olarak bizim 28 Şubat’ımız hâlâ devam ediyor” diyen Kavakçı, “Dönemin iktidarı yok oldu. O gün benimle aynı sıraları paylaşan siyaset arkadaşlarım iktidar oldu. Bizlerin 28 Şubat’ı hâlâ devam ediyor. Benim için etkileri kökleşerek devam ediyor. Ben bu yola yalnız çıkmadım. Partimin kararı ile aday oldum. Ancak kısa zamanda da bu yola yalnız devam edeceğimi anladım. Bugüne kadar olan mücadelemi, maddi ve manevi anlamda ailemin desteği ile kendi başıma sürdürdüm. Şimdi burada, hem şahsım adına hem de temsil hakkından mahrum bırakılan seçmenim adına bulunuyorum” ifadelerini kullandı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in “Meclis’te oda verelim gelsin, ama yemin etmesin” dediğinin kendisine aktarıldığını kaydeden Kavakçı, Abdullah Gül’ün de, “Gel, Meclis Başkanı’nın elini öp izin verilir yemin edersin” dediğini söyledi.

Ceylan: Erbakan bizi ağlayarak istifaya ikna etti

RP Anayasa Mahkemesi’nce kapatılınca milletvekilliği düşürülen Hasan Hüseyin Ceylan da, 28 Şubat sürecinde 38 davada yargılandığını, hapse giren tek milletvekili olduğunu söyledi. Erbakan’ın, MGK toplantısının ertesi günü aralarında dönemin RP Genel Başkan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de bulunduğu parti yetkilileriyle toplantı yaptığını belirten Ceylan, “Toplantının birinci saatinde dönemin MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç paşa, resmi üniformasıyla partiye geldi. Elinde sarı bir zarf, iki sayfalık metin. Bunu Başbakan Necmettin Erbakan’a imzalatmaya geldi. ‘Kesinlikle imzalamayın’ kararı çıktı. Bir saat kadar bekledi, gitti. Akşam bir daha geldi, yine imzalatamadı. Pazar günü de resmi üniformasıyla Erbakan’ın Balgat’taki evine iki kez geldi. Kılıç Paşa Pazartesi günü de Başbakanlığa geldi” diye konuştu.

Ceylan, o gece Polatlı Topçu Okulu’ndan bir albayın evini telefonla aradığını ve kendisini ölümle tehdit ettiğini, kızının okulundaki Milli Güvenlik dersi öğretmeninin de sürekli olarak, “Baban idam edilecek” dediğini, ailesinin uğradığı psikolojik zararı gidermek için siyaseti bıraktığını anlattı. RP’den Anayasa Mahkemesi’nden gelen uyarı üzerine parti yönetiminin isteği üzerine istifa sürecini de anlatan Ceylan, bir generalin kendisiyle birlikte üç kişinin ihracını istediğini, aksi halde partinin kapatılacağını ilettiğini iddia etti. Ceylan, Erbakan’ın, 17 Haziran 1997’de kendisini çağırdığını belirterek “Erbakan Hoca, hüngür hüngür ağlayarak, ‘bu istifa fevkalade önemlidir’ dedi. İstifa etmeyeceğimi söyledim. ‘İhraç etmek bizim itikadımızda yasaktır, yarın ahirette hesabı sorulur, siz istifa edin’ dedi. Yüreğim kan ağladı” dedi.

“Sincan’da tankları yürütenler, bugün Sincan cezaevindeler. Bu, kaderin cilvesidir” diyen Ceylan, 2002-2012 arasında milletvekili emekli maaşı almadığını, bunun hukuksuz olduğunu savunarak 1 milyon liraya yakın miktarın ödenmesi başvurusu için 28 Şubat soruşturmasının tamamlanmasını beklediğini kaydetti.

Sabah’ın “Paşa Paşa imzaladı” manşeti

Dönemin Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci Ergun Babahan ise o dönemde kolay bir gazetecilik yaptıklarını belirterek Ankara’daki bir gazetecinin herhangi üst düzey bir komutanla yaptığı görüşmenin gazetede manşet yapıldığını, daha nitelikli zor bir habercilik gayesi güdülmediğini ifade ederek gerçeklikten büyük ölçüde koptuklarını anlattı. Sabah gazetesinin o dönem “Paşa paşa imzaladı” gibi manşetlerle Refahyol hükümetine karşı daha sert tavır almaya başladığını belirten Babahan, kendi yazarlarını da töhmet altında bırakan Andıç haberinde, kendisinin de sorumluluğunun bulunduğunu söyledi.