"100 yıllık ayrılıktan sonra yeniden biraraya geliyoruz"
Devlet Bakanı Faruk Çelik, ''Dost ve kardeş ülkelerde son günlerde meydana gelen hadiselerin daha fazla kan dökülmeden bitmesini temenni ediyorum'' dedi.
cumhuriyet.com.trÇelik, Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜMSİAD) tarafından Adana'da düzenlenen ''1. Ortadoğu Ekonomi Zirvesi''nin açılışındaki konuşmasına, organizasyonun yapılmasını sağlayan sivil toplum yöneticilerini tebrik ederek başladı. Komşu ülkelerin yönetici ve sanayicilerine de ''hoş geldiniz'' diyen Çelik, ''Dost ve kardeş ülkelerde son günlerde meydana gelen hadiselerin daha fazla kan dökülmeden bitmesini temenni ediyorum. Ortadoğu Ekonomi Zirvesi'nin de bu barış sürecine katkı sunmasını temenni ediyorum'' dedi. Bakan Çelik, ''Medeniyetlerin beşiği, insanlığın ilk eli bu coğrafyada tarih boyunca bir kıvılcımdan koca bir yangın çıkarken, bir adımdan da tüm insanlık umutlanmıştır. Ülkemizin öncülüğünde son yıllarda artış gösteren bu tür benzer organizasyonları şahsen işte bu adım ve umut kapsamında değerlendirmek istiyorum. Sonuçlarından da, nimetlerinden de tüm bölge insanlarının, tıpkı bu zirvede olduğu gibi maksimum düzeyde faydalanacağı inancındayım'' diye konuştu.
Çelik, 100 yıllık bir ayrılık döneminin ardından bu coğrafyada birlikte yaşamış insanlar olarak yeniden bir araya geldiklerini ifade ederek, ''Bir yandan hasret giderirken bir yandan da kalıcı köprüler inşa ediyoruz'' dedi.
Ortadoğu'da huzur, kardeşlik ve barış
Huzur, barış, istikrarın bölgeye hakim olması gerektiğine yürekten inandığını vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
''Çünkü, bu bölge ne çektiyse huzursuzluktan, kardeş kanı akıtılmasından, düşmanlıktan, ayrılıktan, paylaşamamaktan, fitne ve fesattan çekti. Bu bölge ne çektiyse ortak medeniyet köklerimizi dışlayarak, birilerinin eksen tercihlerine yönelmesinden çekti. Modern dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu doğal ve kültürel zenginlikler bu bölgede olmasına rağmen uzun yıllar kardeşliği, huzuru ve barışı tesis edemedik. Kolay değil, yıllarca herkes birbirine sırtına döndü, içe kapandı, etrafına duvarlar ördü. Tarihimiz, medeniyetimiz, değer yargılarımız ve kültürel birlikteliğimiz bizi aynı kutbun, iklimin ve aynı coğrafyanın ortak paydası yapsa da bizler kendi limanına çekilmiş yalnız gemiler olmayı tercih ettik.
Oysa uzak coğrafyalarda daha dün birbirlerinin boğazına sarılan ülkeler birlik olup, aralarındaki engelleri kaldırırlarken, bizler bu coğrafyada suni sınırlara mahkum olup, aramızdaki sınırları, mevzileri derinleştirmeye gayret ettik. Biz birimizi anlamak, dertlerimizle dertlenmek, sorunlarımıza hep birlikte çözüm üretmek yerine oryantalist bakış açıları yüzünden, azami müştereklerimizi asgariye indirip, birbirimize yabancılaştık. Dış politikalarınızı coğrafyamıza, tarihimize, medeniyetimize, kültür havzamızdan bağımsız bir şekilde oluşturup, birilerinin dayattığı politika saplantılarına kurban ettik. Elbette tüm bunların bedelini çok acı bir şekilde hep birlikte ödedik.
İnanç değerlerimiz, kültürel farklılığımız bu dönemde tarih dışı bakış açısıyla sunuldu, dışlandı, ötekileştirildi. Ve hatta bu değerlerimiz yani inanç ve kültürel değerlerimiz şiddetle ve terörle özdeşleştirildi. Yıllarca beraber en güzel örneklerini vermiş medeniyetin evlatları olarak maalesef bölgemize ve dünyaya karşı büyük sorumluluklarımız olduğunu bir an olsun aklımıza getirmedik.''
Türkiye'nin kalkınma öyküsü
Türkiye'nin kalkınma öyküsünün birçok ülke tarafından takdirle izlendiğini ifade eden Çelik, ''Çok değil, bundan 8-10 yıl önce kendi iç krizleriyle boğuşan Türkiye'de ne olmuştu da bir dünya ülkesi profili izlenmeye başlanmıştı. Bunu çok farklı şekillerde izah etmek mümkün'' dedi. Çelik, bu başarının öyküsünü ise şöyle anlattı:
''Ülkemizde demokrasi, hak ve özgürlükler çıtasını yükselme hedefiyle işe başladık. Bu konuda çok ciddi mesafeler aldığımızı hem vatandaşlarımız hem dünya kamu oyu gördü. Finansal yapımızı yerel ve küresel şoklara karşı dayanıklı hale getirdik. Pazar çeşitliliğini sağlayarak, tüm dünya ülkeleriyle karşılıklı dinamik bir ticari ağ oluşturduk. Özel sektörümüzün dünya ile rekabet edebilmesi için, onların önündeki engelleri kaldırmakla kalmadık, üretim üzerindeki ciddi anlamda yüklerinin hafifletilmesini sağladık. Ve her alanda yapısal reformlar gerçekleştirildi, yargıdan sosyal güvenliğe, sağlığa varıncaya kadar her alanda yapısal reformlar. Bunlar takdir edersiniz ki güven ortamı oluşturdu.
İşte Türkiye son 8 yıldaki bu yaklaşımı sayesinde dünyanın 16. büyük ekonomisi haline gelmiştir. Üstelik bu başarısını devletleri yerle bir eden, milyonlarca insanı işsiz bırakan küresel kriz ortamında Türkiye gerçekleştirmiştir. Ülkemiz krize rağmen, 2010 yılının ilk 3 çeyreğinde yüzde 8,9 yani yaklaşık yüzde 9 oranında büyümeyi gerçekleştirmiş ve tüm ekonomik verilerde kriz öncesi döneme dönmüştür. Oysa bugün durağan bir yapıya sahip birçok ülke ekonomisinin küresel krizin artçı sarsıntılarıyla boğuştuğunu görüyoruz. Yakınımızda, uzağımızda özellikle Avrupa coğrafyasında ekonomik anlamda yaşanan krizler ve devletlerin durumları ortada.''