Oğlunu bulamadan yaşamını yitirdi
Tunceli’de güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldüğü belirtilen TKP/ML TİKKO üyesi 32 yaşındaki öğretmen Zeki Uygun’un cenazesi, kaybolduğu 22 Kasım’dan bu yana tam 29 yıldır bulunamadı. Aile, o günden sonra yetkililere sayısız başvuru yaptı ancak cenazelerine bir türlü ulaşamadı. Anne Hanım Uygun, oğlunun öldüğüne ise uzun yıllar inanamadı. Gözyaşları bir türlü dinmeyen ann
Sibel Bahçetepe/ Cumhuriyet
Öldü denildi, tam 29 yıl geride kaldı ancak ailesi kemiklerine bile ulaşamadı Anne Hanım Uygun, oğlunu bulamadan yaşamını yitirdi. Gömülürken, vasiyeti üzerine oğlundan geriye kalan mendili yüzüne örtüldü, fotoğrafı koynuna konuldu, Tunceli’den getirilen bir avuç toprak da üzerine serpildi.
Tunceli’de güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldüğü belirtilen TKP/ML TİKKO üyesi 32 yaşındaki öğretmen Zeki Uygun’un cenazesi, kaybolduğu 22 Kasım’dan bu yana tam 29 yıldır bulunamadı. Aile, o günden sonra yetkililere sayısız başvuru yaptı ancak cenazelerine bir türlü ulaşamadı. Anne Hanım Uygun, oğlunun öldüğüne ise uzun yıllar inanamadı. Gözyaşları bir türlü dinmeyen anne, bu yıl yaşamını yitirdi.
Vasiyeti üzerine, gömülürken oğlundan geriye kalan mendili yüzüne örtüldü ve fotoğrafı da koynuna konularak, Tunceli’den getirilen bir avuç toprak üzerine serpildi. Uygun’un amcasının oğlu Yüksel Uygun, “Annenin gözleri açık gitti, her gün oğlundan bir haber gelecek diye bekledi. Cesedini görmediği için öldüğüne bile inanmıyordu. Kemiklerinin nerede olduğunu bilsek, bir dua edebileceğimiz bir mezarı olsa bu bizi biraz olsun rahatlatacak” dedi.
Zeki Uygun, lise öğretmeniydi ve TKP/ML TİKKO üyesiydi. 1 Mayıs 1980 yılında gözaltına alındı ve 3 yıl cezaevinde kaldı, ardından şartlı tahliye oldu. Bu tarihten sonra siyasi nedenlerden dolayı Almanya’ya yerleşti. 1986 yılında Tunceli’de düzenlenen konferansa katılmak üzere geldiği sırada güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada 9 arkadaşı ile birlikte yaşamını yitirdiği söylendi. Ailesi ise bu haberi, aylar sonra yurtdışındaki siyasi bildirilerde yazması ile öğrendi.
Cenazeye ulaşmayı denedi ancak hiçbiri sonuç vermedi. Baba Süleyman Uygun, oğlundan geriye bir iz bulabilmek için Almanya’ya kadar gitti ancak hiç bir ize rastlayamadan 1996 yılında yaşamını yitirdi. Babanın ölümünün ardından oğullarını bulma görevini anne Hanım Uygun üstlendi. Oğlunun cenazesini görmediği için uzun yıllar ölmediğini bile düşünen anne Uygun, belki “kapı çalar da oğlum gelir” diye yıllarca bekledi. Bu süre içinde böbrek ve şeker hastası olan anne Hanım Uygun’un hastalığa bağlı olarak ayağının kesilmesi sonucu o zaman “Ben asıl şimdi öldüm. Zeki sağ olsaydı bunu duyar gelirdi, demek ki Zekim ölmüş” diyerek oğlunun öldüğünü kabul etti. Hanım Uygun, yıllarca oğlunun hasreti ile beklerken geçtiğimiz Şubat ayında ise yaşamını yitirdi.
“Devlet öldüğünü yeni kabul etti” Uygun’un amcasının oğlu Yüksel Uygun, yıllarca cenazelerinin peşinde koştuklarını ancak hiçbir ize rastlamadıklarını söyledi. Uygun “Başvurduğumuz makamlar yıllarca ‘öyle biri yok’ dedi. Polis, ailenin Büyükçekmece’deki evine sık sık gelerek ‘Zeki nerede’ diye sordu. Hatta anne ‘oğlumu biz de arıyoruz, bulursanız bize de haber verin’ dedi. Asker kaçağı olarak yıllarca arandı. Nüfustan iki yıl önce düştü. Devlet öldüğünü iki yıl önce kabul etti” dedi. Uygun, şöyle devam etti: “Anne Hanım Uygun, hep oğlunun peşindeydi. Berfo Ana gibi hep ‘oğlum oğlum’ derdi. Hastalığı ilerleyince bize vasiyeti olarak ‘beni gömdüğünüzde Zeki’nin fotoğrafını göğsüme koyun, mendilini yüzüme örtün, Tunceli’den toprak getirin, o toprağı da yüzüme serpin’ dedi. Ölünce de vasiyetini aynen yerine getirdik. Herkesin ölüsüne ağlayabileceği bir mezarı var, çicek koyuyor, su döküyor, oturup dertleşiyor. Bilinmezlik çok acı.
Zeki ağabeyim el işlerinde becerikliydi, ahşap oymacılığı yapardı, cezaevinde çerçeveler yapmıştı, çantası ve el radyosu ile birlikte hepsini 78’lilerin Utanç Müzesi’ne bağışladık. Bir annenin gözyaşları ölene kadar hiç dinmedi. Yeğeni Ceren Gözde Uygun ise 5 ay önce dayısının öğretmenlik yaptığı Ardahan’daki köye gittiğini anlatarak “Öldü denildiği ay ana rahmine düşmüşüm. Dayıyeğen ilişkisini hiç kuramadık, bir kitap üzerine tartışamadık, ideallerini heyecanla anlatırken dinleyemedim. 5 ay önce öğretmenlik yaptığı köye Ardahan'a gittim. Kaldığı lojmanı gördüm, anılarına dokundum. Yaşayan öğrencilerinden nasıl bir eğitimci olduğunu dinledim. Ananem gözleri açık öldü” dedi.