Marilyn Monroe’nun ardında bıraktığı notlar
“Marilyn Monroe: Notlar”, 20. yüzyılın en büyük ikonlarından birini, Marilyn Monroe’yu yeniden ve yeniden tanımlayan bir kitap. Monroe’nun ölümünün üzerinden elli yıldan fazla zaman geçti ama onu en iyi kendi notlarından ve özel yaşam görüntülerinden oluşan bu kitapla tanıyoruz.
Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet
“Marilyn Monroe: Notlar”, 20. yüzyılın en büyük ikonlarından birini, Marilyn Monroe’yu yeniden ve yeniden tanımlayan bir kitap. Monroe’nun ölümünün üzerinden elli yıldan fazla zaman geçti ama onu en iyi kendi notlarından ve özel yaşam görüntülerinden oluşan bu kitapla tanıyoruz. “Ben kimseyi kandırmadım. İnsanların kendilerini kandırmalarına izin verdim sadece. Kimse gerçekte kim olduğumu, ne olduğumu öğrenmeye zahmet etmedi. Benim için bir karakter yarattılar. Onlara karşı çıkacak gücüm yoktu. Belli ki, olmadığım birini seviyorlardı.” diyor Marilyn Monroe
Zehiri panzehirden ayıran dozudur ama şöhretin dozunu kimse ayarlayamaz, şöhret doğası gereği zehirlidir. Marilyn Monroe da dünyadan elini eteğini çekeli yarım yüzyıldan fazla oldu. Hala dünyanın en güzeli kadını olmasının nedeni tartışılır. Ama şu an yaşasaydı 88 yaşında, şöhretin çürütüp kenara attığı ve sefalet içinde ölümü bekleyen eski bir Hollywood yıldızı olması muhtemeldi.
Çünkü Amerikan rüyası ölümlerden beslenir, ayık kafayla da göreni yoktur. Efsanelerin temelleri genç yıldızların ölümleri üzerine kurulur. Bu gökdelenlerde yapımcılar, reklamcılar ve şöhret simsarları yaşar. Tabii moda ve müzik bundan beslenir. Sanatın her dalı uzun zaman aç kalmış bir vampir gibi kanının son damlasına kadar şöhretin beden bulmuş halini tüketir. Gerçek böyle olsa da 20. yüzyıl fotoğraflanacak olsa onu anlatmaya Monroe’nun bir karesi yeter! Çok mu iddialı? Değil.
Dünyanın sonu ne zaman gelir bilinmez ama Monroe hep efsane olarak kalacak, bu kaçınılmaz. Şimdi de “Marilyn Monroe: Notlar”, Artemis Yayınları’dan yayımlandı. Bu kitap Monroe’nun ruhunun neden ve nasıl öldüğünün bir biyografisi. Hatta ruhunun otopsisi. İşin güzel yanı, Monroe’nun defterlerine karaladığı, daktiloya aldığı ya da otel kağıtlarına sıkıştırdığı küçük notlardan oluşmuş.
İlk sayfalardan kanınıza giriyor kitap. Ama önce okumaya hazır olun, çünkü Monore’nun o unutulmaz gülümsemesinin altında yatan cehennemin kapıları bu mısralarla açılıyor. “İyi bir insanım ama melek değilim. Günah işliyorum ama şeytan değilim. Ben bu koca dünyada sevecek birini arayan küçük bir kızım sadece.” Nasıl? İnsanlar karanlık yaratıklardır, bunu yalnızca gizlerler.
“BÜTÜN IŞILTISINA RAĞMEN ETRAFI KARANLIKLA ÇEVRİLİYDİ” Monroe’nun üçüncü kocası Arthur Miller’ın dediği geliyor hemen aklıma; “Bütün ışıltısına rağmen etrafı karanlıkla çevriliydi”. Belki de Monreo tüm ışıltısına rağmen karanlığın kendisiydi. Hem kaçabilseydi çok hızlı uzaklaşırdı. Hayattan istediğinden fazlasını almış gibi görünsede hayat ondan hayatından fazlasını aldı. İşin trajik kısmı o bunun çok farkındaydı. Bunu da şifrelemeden söylüyordu notlarında, işte tam da buradaki gibi; “Sadece parçalarımız dokunacak/başkalarının parçalarına-insanın kendi gerçeği bu yalnızca-insanın kendi gerçeği-/Sadece başkasının bildiği, kabullendiği parçayı paylaşabiliyoruz.”
Kimin aptal olduğu çok tartışılır. Ya da sarışınlara yüklenen aptallığın “gerçek” tarihine baktığımızda çok farklı gerçekler yüzümüze tokat gibi çarpabilir. Bu durumda “Kim daha aptal?” sorusunu kendinize sorun. Cevaplardan korkmayın. Monroe aptallığı bir kenara bırakın her şeyi biliyordu. Üstüne biçilen üniforma susturuyordu yalnızca. Bunu notlarına da düşmüştü; “Ben sadece insanların kendilerini kandırmalarına izin verdim. Gerçekte kim olduğumu öğrenmek zahmetine katlanmadılar.
Tam tersi benim için bir karakter yarattılar. Ben de onlarla tartışmadım. Belli ki benim gerçekte olmadığım birini seviyorlardı fakat bir gün bu gerçek ortaya çıkınca beni onları yanıltmakla, hatta kandırmakla suçlayacaklar.” Hastalığın teşhisini koymuştu, hızla yayılıyordu ama tedavisini bilmiyordu, hiç bulamayacaktı.
Şimdi biz de bilmiyoruz. Ve bu amansız hastalık hızla yayılıyor. Çağımızın vebası işte bu, insanları görmek istediğimiz gibi sanmak, sonra da bunu onlara bir sorumluluk gibi yüklemek. Daha da ileri gidip, sırf istediğimiz kişi olamadıkları için onları suçlamak!
Monroe bu yüzden yorgun ve bıkkındı. Tahammül eşiğini kırmış, akıntıya karşı yüzmekten usanmıştı. Kendi akıntıya bıraktı... “Bazen insanlara gerçekten katlanamıyorum/Biliyorum onların da kendi dertleri var-tıpkı benim olduğu gibi-ama bunu için çok yorgunum/Anlamaya çalışmak, özür dilemek, belirli şeyleri görmek-bunlar beni sadece bıktırıyor”
“HAYATIN YAKLAŞTIĞINI HİSSEDİYORUM TEK İSTEDİĞİM ÖLMEKKEN” Monroe kadar bilinmeyen bir “aptal sarışın” daha var. Onu da şöhret öldürdü, onun bir artısı anarşist olmasıydı. Frances Farmer ismi, belki duymadınız. Çünkü o bir anti kahramandı. Monroe ile benzer bir kaderi daha sert yaşamıştı. Ezberleri bozduğu, Marksist görüşe tutkuyla inandığı ve kadın haklarını savunduğu için gizli servisin bile takibe aldığı Farmer, Hollywood’un en tepesine çıkacağını tahmin etmemişti. Bir araştırın, düşündüğünüzden fazlasını bulacaksınız onda. Farmer henüz 17 yaşında yazdığı “God Dies”da “Tanrı’nın öldüğünü” yazmıştı. Hem dine, hem edebe hem de sisteme baş kaldırdığı için de başı kısa sürede ezildi. Son sözü de yine o söyledi; “Benim için bir Tanrı var ama Tanrı için ben hiç yoktum”.
Monroe da pek çok kez son söz söyledi ama kimse buna aldırış etmedi. “İmdat imdat/imdat/Hayatın yaklaştığını hissediyorum-tek istediğim-ölmekken” gibi... Ama Marilyn’in de anarşist tavrının hakkını yemeyelim. Pek çok yıldızın cesaret edemeyeceği şeyler yaptı! Robert Arthur Miller ile evlilikleri döneminde ABD’de büyük bir anti-komünist hareket yaşanıyordu.
Carthy’nin, “antikomünist temizlik önlemleri” birçok sinema ve tiyatro oyuncusunun hayatını kararttı. Pek çoğu tasfiye edildi. Hatta Gary Cooper, Tyrone Power ve Alan Ladd, “solculuktan” tutuklandı.
Buster Crabbe de esrarengiz bir cinayete kurban gitti! Miller da bundan payına düşeni aldı. Marilyn ise bütün anti-komünist baskılara rağmen, 1960’da “Yazarlar Birliği” ve “Oyuncular Birliği”