İsyanın kadınları

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Yine her yıl olduğu gibi sokaklarda kadınların sesi yükselecek bugün. Kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti, eşit işe eşit verilmeyen ücretleri, görünmeyen ev içi emeği dillendirecekler. Bütün bu eksikliklerin arasında, acı kadar, isyanın ve umudun da sesi olacaklar. Biz de bu kadınları bir kere daha hatırlayalım istedik.

cumhuriyet.com.tr

“UMUTLA, İMANLA, ŞEVKLE BURADAYIZ, BİRLİKTEYİZ”: 2007’den beri her sene 19 Ocak’ta Agos’un balkonundan bize seslendi Rakel Dink. Hayat arkadaşının cansız bedenini gördüğü o günden beri içinde daha da büyüyen acısına, özlemine rağmen “bir bebekten katil yaratan zihniyeti” ifşa ederek yaptı bu konuşmaları. Yaşam hakkı bırakmayan sisteme, bu sisteme alet olan insanlara inat: “Ey Türkiye’nin güzel insanları, sağımızdakine, solumuzdakine rahatsızlık vermeden, ötekileştirmeden buradayız. Hep burada olacağız, birlikte olacağız” dedi. Yılan hikâyesine dönen, şimdi “devlet büyükleri” tarafından ne kadar planlı, programlı işlendiği ortaya dökülmeye başlanan Hrant cinayeti için yıllardır adalet aradı. İktidardan değil, ama insanlardan hiç umudunu kesmedi O, bu duruşuyla bizlere de hep ışık oldu. Alın size o ışık dağıtan lafından bir demet: “Umutla, imanla, şevkle buradayız, birlikteyiz. Ey Türkiye’nin güzel insanları, sevgili gençler, anneler, babalar, kardeşler!”

ŞİDDETİNİZLE BARIŞMAYACAĞIZ: Kadın cinayetleri artık katliama dönüştü. Özgecan Aslan’ın cinayeti bu katliamı tüm Türkiye’ye duyurdu. 14 Şubat’ta Mersin’de yapılan cenazesine Türkiye’nin farklı illerinden kadınlar katıldı. Namazdan önce cemaati davet eden hoca, “Kadınlar lütfen geriye doğru çekilsinler” dese, kimi erkekler kadınları geriye çekmeye çalışsa da, camiye akan yüzlerce kadın, önlerde saf tuttu. Özgecan’ın tabutu kadınların omuzlarında mezarlığa götürülürken yükselen kadın sesi mezarlığı çınlatıyordu: “Kadın cinayetlerini durduracağız”, “Özge için adalet istiyoruz”, “Kadınlar için özgürlük”, "Şiddetinizle barışmayacağız”.

AĞAÇLARIN GÖLGESİNDEKİ KADINLAR: Türkiye’nin her yerinde yaşanan doğa talanı, Manisa’nın Soma’ya bağlı Yırca köyüne sıçradığında neye uğradığını şaşırdı köylüler. Termik santral için kesilen altı bin zeytin ağacının ölü bedeni, içlerindeki isyanı ateşledi. Tabii ki mücadelenin başını kadınlar çekiyordu. Ağaçları, onlar için çocukları gibiydi. Daha sonraki günlerde Yırcalı kadınlardan birine, bir televizyon kanalında hiç çekinmeden şu anonsu yaptıran da bu bağdı: “Duyarlı psikologlara sesleniyorum, köydeki herkesin psikolojisi bozuldu. Şu an biz delirmiş vaziyetteyiz. Lütfen bizi tedavi edin. Dozerler rüyalarımıza giriyor”. O akıllarından çıkmayan gün; güvenlik görevlileri kendilerini yerlerde sürükledi oysa ki; ancak onların akılları ne kanayan bacaklarında, ne kelepçelenen bileklerindeydi; ille de önce zeytin ağaçları. Kepçenin önünde nöbet tutan kadınlara katılmak için kilometrelerce uzaktan yola çıktı insanlar.

ADALET NÖBETİNDE: Türkiye yargı sisteminin taraflılığı artık iyice ayyuka çıktı. Balyoz davası adıyla yıllarca cezaevinde tutulup sonra da hiçbir şey olmamış gibi çıkarıldı onlarca insan. Avukat Şule Nazlıoğlu Erol işte bu süreçte, 60 yaşında olmasına rağmen bir adalet nöbetine girişti. Kar, çamur, yağmur demeden gece gündüz Anayasa Mahkemesi önünde adalet nöbeti tuttu. “Yargılanma katledildi” diyordu, “Buradayım çünkü Yüksek Mahkeme’nin önünden herkese sesimi duyurmak istiyorum. İnsanların vicdanlarına sesleniyorum”.

ANNE OLUNCA DA EVE HAPSOLMAYACAĞIZ: Avukat olmayı çok istiyordu Feyza Altun Meriç. Oldu. Sonra anne olmayı da aklına koydu. Sıra ikisini birleştirmekteydi. Anadolu Adalet Sarayı’nın kapısından, üzerinde cüppe, göğsünde ana kucağına bağladığı yedi aylık bebeği Ali Yiğit’le girdiğinde ülke genelinde bir kamuoyu oluşturacağını bilmiyordu. Sonraki günlerde destek mesajları yağdı, “doğum yapan kadınların çalışma hayatından dışlanmasını”, “iş yerlerinde bebek bakımı için uygun ortam olmamasını” protesto eden kadınlar çoğaldı. Hatta başsavcıdan kreş sözü aldı. “Amacım bütün kadınların ortak problemine dikkat çekmek. Çalışsak da çalışmasak da, köyde de kentte de olsak, çocuklarımızla yaşam alanı bulamıyoruz toplumda. Şimdi herkes ya çocuğunun büyümesine hasret kalarak çalışmak zorunda, ya da evde oturmayı tercih ederek toplumdan dışlanıyor. Biz birlik olsak sokak başı kreş açarız. Birlik olursak taleplerimiz siyasi platformda da ses bulacak. Ben çocuğumla çalışmak istiyorum”.

GEZİ ANNELERİ ACI KADAR UMUT VE İSYANIN DA ADI: Gülsüm Elvan, Sayfi Sarısülük, Emel Korkmaz, Emsal Atakan, Hatice Cömert, Fadime Ayvalıtaş, Fehriye Yıldırım, Nuray Gedik... Sekiz kadın, yaşamlarına doyamamış sekiz çocuğuyla birlikte hepimizin hafızalarına kazındı. Sadece acı çekip ağlarken değil ama, isyan ederken, hak ararken, yüzlerce kilometre ötelerinde yaşanmış bir haksızlığa ses çıkarırken, tanımasalar da acılarını anladıkları başka hak ihlali mağdurlarının elini tutarken... Sırf bu yüzden, iktidarın saldırılarına da hedef oldular. “Çocuk acısı, evlat acısı çok ağır bir yara. Hep açık kalacak, hep taze kalacak. Berkin’imi istiyorum” diye inleyen Gülsüm Elvan kaç kere hedef gösterildi. “Başbakan her geçen gün yaramızı daha da kanatıyor” diyerek anlatıyordu bunu Fadime Ayvalıtaş. Adalet arayışları da yanıtsız kaldı annelerin. Ama onlar her şeye rağmen, kendi çocukları göremese bile gelecek için iyi şeyler istemekten vazgeçmediler.

KIYMET TEYZE DOZERE KARŞI: Kıymet Peker güne her zamanki gibi uyandı. 75 yıl nasıl uyandıysa öyle. Mahallesinde dolanmaya çıktı. Sağı solu apartman dolu mahallenin tek kalbi olan parka çevirdi yüzünü. Parka inşaat kazısı için gelen kepçeyi gördü ve hiç düşünmeden önüne geçti! Bu yıkımı yaptırmamaya kararlıydı. Bir sandalyeye kuruldu, kepçenin önüne oturdu. Ta ki belediye başkanı parkın yıkılmayacağı sözünü verene kadar. Mahallelinin başvurduğu İdare Mahkemesi, parkın yıkılmasının hukuka aykırı olduğu kararını verdi. “Hiç korkmadım” diyordu o günü anlatırken Kıymet Teyze, “Parkımızı kaybetmek istemedim. Bir burada nefes alıyoruz. Bu balkonda oturup duamı okuyor, gökyüzümü, yıldızımı, güneşimi görüyorum ben buradan. Oynayıp koşturan çocukların cıvıltısını duyuyorum. Sizlere söz veriyorum. 90 yaşında da olsam yine o kepçenin önünde otururum.” Bu 75 yıllık hayatındaki ilk eylemiydi Kıymet Teyze’nin, tüm Türkiye’ye umut verdi.

BU MÜCADELE TÜM OTİSTİK ÇOCUKLAR İÇİN: Kaynaştırıcı eğitim raporu olduğu halde otizmli denilerek özel okula kabul edilmedi, Sedef Erken’in oğlu Ozan. Devlet okullarına başvurdu, sorun çıktı. Buraya kadar her şey alışıldık aslında, Türkiye şartlarında. Ancak Erken, oğlunun eğitim hakkını savunmakta kararlıydı, dava açtı. Türkiye’de bu konuda dava açan ilk insan olma unvanını aldı böylece. Yetinmedi, AİHM’de de “eğitim hakkı ihlali ve ayrımcılık” davası açtı. İki yıldır sonuç çıkmayınca da AİHM önünde çadır açıp eylem yaptı. Çünkü Türkiye’de otistik çocukların evlerde hapis hayatı yaşadığını biliyor Erken, bu mücadalede sadece kendi oğlu için değil, tüm otistik çocuklar için.

BİR ARAYA GELİRSEK BAŞARIRIZ, GÖRDÜK: Ne kalp rahatsızlığına rağmen gaz bombalarının birbiri ardına patladığı sokaklardan uzaklaştı, ne örgüt lideri olarak suçlandığı halde sustu. Mücella Yapıcı, öfkeli. Canını en çok, gencecik yaşta öldürülenler acıttı. “Öyle bir haldeyiz ki, ben artık bu yaşta yaşamaya utanır oldum” demesi bundan, ama yine de umudunu hiç yitirmedi, “Gezi, bir araya gelindiği zaman ‘biz başarırız’a dair inanç ve umuttur. Bu çok önemli bir aşama ve onun için de sistem bundan korkuyor bence” diyor.

GURURUNUZ ÖLÜLERİMİZ ÜZERİNDE YÜKSELİYOR: Karaman’ın Ermenek ilçesindeki faciada ölen 18 madencinin ailesine TOBB tarafından hediye edilen evlerin tapu dağıtımında, bakanlar. Anlayacağınız tam da “bahşetme”nin büyüklüğüne bulanmış akılları ve kalpleriyle gülücükler dağıtıyorlar. 18 canın kaybıyla onlarca haneye düşmüş acıyı çoktan unutmuşlar. “Oğlum yüzme de bilmez” diyen Ayşe Nine’nin acı düşmüş yüzünü de. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız için atılan “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganı kadınlar için bardağı taşıran son damla oluyor. “Neyle gurur duyuyorsunuz” diyor Zeynep Tokat, “Bizim acımız var. Canlarımız gitti. Ne demek gurur duyuyoruz?” Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’ın alkışlanması Havva Gürses için de bardağı taşırıyor. Yedi aylık bebeğini gösterip, “Bu çocuk babasız kaldı. Dünyayı verseniz bir şey olmaz. İki yiğidimi yitirdim. Aklımı yitireceğim” diyor.

NE KORKU, NE ENDİŞE, KIZGINLIK KALAN SADECE: 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının kapatılmasına tepki olarak attığı tweet yüzünden yargılandı Sedef Kabaş. Hakkında beş yıl hapis cezası isteniyordu. “Bu durum karşısında ne korktum, ne de endişeye kapıldım ama açıkçası biraz kızdım” diyordu duygularını anlatırken, “Türkiye’de o kadar katil, hırsız, suçlu varken, attığım bir tweet nedeniyle savcılar, polisler benim peşime düşmüştü”. Pişman değil ama, çünkü biliyor ki, iktidarlar gecici adaletse bakidir ve o hâlâ bu ülkede hukuka saygılı, onurlu hâkimler olduğuna inanıyor.