Evrimin bize attığı kazıklar
Obezite- Kalp hastalıkları- Bel ağrısı- Diyabet- Ayak mantarı- Bazı kanser türleri. Bu hastalıklar insanoğlunun evrim karşılığında ödediği bedellerdir. Avcı-toplayıcı atalarımızda bunların hiçbiri görülmüyordu. Homo sapiens’lerin 10.000 yıl önce yerleşik düzene geçip çiftçilik yapmaya başlamasıyla bugün mustarip olduğumuz bu hastalıklar baş gösterdi.
Reyhan Oksay / Cumhuriyet
Ayakkabı giymek, okumak ve oturmak. Modern yaşamın bu vazgeçilemez alışkanlıkları pek çok hastalığın kaynağı.. Harvard Üniversitesi’nden evrimsel biyolog Daniel Lieberman’a göre vücudumuz ayakkabılar, kitaplar ve yumuşak sandalyeler için tasarlanmış değil. Gereğinden uzun oturduğunuzda bel ağrısı; gereğinden fazla kitap okuduğunuzda veya bilgisayar ekranı başında uzun saatler geçirdiğinizde göz bozuklukları; kapalı, dar ve topuklu ayakkabılar giydiğinizde ayaklarda mantardan nasıra çeşitli ayak sorunları sıklıkla karşılaştığınız sorunlardır.
Öte yandan bütün bu sağlık sorunları, dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan bölgelerinde yaygın olarak görülen obezite, Tip II diyabet, osteoporoz, kalp hastalıkları ve çeşitli kanser türleri ile karşılaştırıldığında devede kulaktır. Bu ciddi hastalıkların bazı ortak özellikleri vardır: Hepsi kroniktir, enfeksiyon görülmez, yaşlandıkça şiddetlenir, kültürel faktörlerden yoğun şekilde etkilenir. Modern tıp bunların semptomatik tedavisini bulmuş olsa da çözümünü bulmuş değildir. Kaldı ki bu hastalıkların yol açtığı sakatlıklar ve ölümler sürekli olarak artış göstermekte.
EVRİMSEL BAKIŞ AÇISI Lieberman vücudun aksaklıklarını daha iyi anlamamız için evrimsel bakış açısının en doğru yaklaşım olduğunu ileri sürüyor. Lieberman bu yaklaşımı “UYUMSUZLUK KURAMI” olarak nitelendiriyor. Bu kuramı şöyle açıklayabiliriz: İnsanların en eski, maymuna benzer ataları küçük göçer grupları halinde meyve toplayarak ve avlanarak yaşıyordu. Afrika topraklarında milyonlarca yıl boyunca evrim, atalarımızın vücutlarının ve davranışlarının yavaş yavaş değişmekte olan çevresel koşullara uyum sağlamasını sağladı. İşte bu doğal seçilimdir. Rasgele ortaya çıkan yeni özelliklerin içinden işe yarayanlar benimsenir, işe yaramayanlar elenirken doğal seçilim, insanın hayatta kalmasını ve soyunu sürdürmesine yol açar.
DEĞİŞİMİN HIZINDA ARTIŞ Ne var ki 10.000 yıl önce tarım icat olunca uyumun kaplumbağa hızındaki ilerlemesi tempoyu bozdu. Yerleşim alanlarında insanlar yeni yiyeceklerle, hastalıklarla ve adetlerle tanıştılar. Böylece avlanma alışkanlığının tarımsal faaliyetlere dönüşmesiyle uyumsuzluk ortaya çıktı. 250 yıl önce Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla kültürel değişiklik iyice hızlandı. Bu süreçte vücudumuz ile çevre arasındaki senkronizasyon tamamen bozuldu. Lieberman sanayileşme ile birlikte obezite, Tip II diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, yüksek tansiyon, üreme ile ilgili bazı kanser türlerinin uyumsuzluğun bir sonucu olarak ortaya çıktığını ileri sürüyor. Benzer şekilde astım, alerji çeşitleri, kronik uykusuzluk, anksiyete ve depresyon, taban düşüklüğü, miyopluk ve bel ağrısı gibi şikâyetlerde de artış başgösterdi.
Lieberman kültürel evrimin biyolojik evrimden daha hızlı ilerlemesi sonucu doğal seçilimin bu uyumsuzluğu düzeltecek yeterli zamanı bulamaması yüzünden bu hastalıkların ortaya çıktığına inanıyor. Ancak bu, insan türünün gerilediği veya zorlukla elde edilen büyük beyin veya yaylanabilir bacaklar gibi evrimleşmenin yarattığı avantajların değersizleştiği anlamına gelmiyor. Zaman içinde bu hastalıkların tedavisi için geliştirilen yöntemler Lieberman’a göre gözlükler veya ortopedik tabanlar gibi yalnızca şikâyetleri gidermeye yönelik, nedenleri ortadan kaldırmaya değil. Kaynak: Discoven Mayıs 2015