Dünyanın Yeniden İnşası - Venüs Projesi

Yeni, temiz ve tamamen ücretsiz bir hayat mümkün.

cumhuriyet.com.tr

Herkes hayatımızı iyileştiren şeyin ne olduğunu düşünmüştür. Bugün bütün gereksiz kurumları bir kenara bırakırsak hayatımızı iyi hale getiren şeyin teknoloji olduğunu göreceğiz. Teknoloji insanın doğuşundan beri hayatımızı her dönem daha kolay hale getirdi. Dumanla haberleşmeyi bile teknolojik gelişme sayabilirken, şu an teknolojinin karşısına koyabileceklerimiz yıllar önce hayal dahi edilemezdi.

Bugün onlarsız yaşamayı düşünemeyeceğimiz bir çok cihaz, teknisyenlerin yaratıcı zekalarıyla üretildi. Ama şu ana kadar her teknolojik gelişme için atılacak ilk adımdan önce şu soru soruldu: Yeterli finansal kaynağımız var mı? Yeterli para ya da altın olmasa bile bugün bütün insanlığın her türlü ihtiyacına yetebilecek sınırsız doğal kaynak var.

1995 yılında toplum mühendisi Jacque Fresco ve Roxanne Meadows tarafından başlatılan bir proje tüm kaynakları insan kullanımına açmayı hedefliyor. “Venüs Projesi” isimli atılım, içinde onlarca farklı projeyi barındırıyor. Üretim, hizmet ve akla gelebilecek her türlü sektörde insan gücünü %90 azaltabilecek ama bunu yaparken de insanların yaşama motivasyonunu düşürmeyecek bir gelecek vaadediyor.

Özellikle Zeitgeist adlı belgesel ile büyük yankı uyandıran bu proje, bazı kesimlere göre para ve kaynak için yapılan savaşları engelleyebilir ve yüzde yüz sürdürülebilir bir gelecek sunabilir. Ama bir taraftan da kimileri için yalnız bir ütopya. Şimdi Venüs Projesi’nin neyi amaçladığını, buna nasıl ulaşmaya planladığını ve daha da önemlisi dikkatleri üzerine çeken bakış açısını inceleyelim.

Proje, Dünya sistemlerinin hepsinin kar amacı güttüğünü ve kar amacı güdülen sistemlerde üretilen her türlü aracın yalnızca kısa bir süre için dayanıklı olduğunu iddia ediyor. İddiasını desteklediği düşünce şu: Eğer kullandığımız tüm araç ve gereçler, gerçekte var olan teknolojinin sunduğu en yüksek verimlilikte üretilseydi, üç ayda bir modası geçen elektronik cihazlara sahip olmazdık.

Eğer ihtiyacımız olan her şeyi üretmek için uygun kaynak ve teknoloji yeterli bollukta olsaydı, bir şeyleri satmaya gerek kalmayacaktı. Aynı şekilde, eğer otomasyon ve makineler teknolojik açıdan, insanları iş gücü olmaktan kurtaracak kadar gelişmiş olsalardı, ortada iş sahibi olmak için hiçbir sebep kalmayacaktı. Venüs Projesi bu bakış açısıyla, paranın olması için de sebep olmadığını anlatıyor.

Peki gezegenimiz yeterli kaynaklara sahip mi? Her şeyin ücretsiz olduğu, bolluk içinde bir dünya mümkün mü? Fresco bu soruya evet cevabını veriyor. Fresco’ya göre artık doğayı kirleten fosil yakıtları kullanmak zorunda değiliz.

Bunlardan en bilinenleri rüzgar ve güneş enerjisi ama gerçek potansiyelleri halen açıklanmadı. Toplumlar tarafından kabul gören yegane düşünce bu kaynakların yetersiz olduğu. Güneş ışınlarının, öğle saatlerindeki bir saatlik bölümü, dünyanın bir yılda tükettiği enerjiden daha fazla enerji içeriyor. Bu enerjinin %1’lik gücü bile diğer enerji kaynaklarına bağımlılığımızı ortadan kaldırabilir.

Gerçek verimliliği bilinmeyen diğer bir enerji kaynağı ise bölgesel olduğu için pratik bulunmayan rüzgar enerjisi. Ancak ABD Enerji Bakanlığı 2007 yılında Amerika’nin 50 eyaletinin yalnızca 3’ünde rüzgar en yüksek verimlilikte yakalanabilirse, elde edilen enerjinin bütün ulusa yeteceğini kabul etti.

Diğerlerine nazaran daha az bilinen iki enerji daha var. Okyanustaki Gel-git hareketini yakalayan türbinler vasıtasıyla üretilenden enerji için yalnızca Birleşik Krallık’ta bile uygun 42 alan mevcut. Bu da ülkedeki enerjisinin %34'ü demek. Okyanusun yüzeyindeki hareketlerden enerji elde eden Dalga gücü ise, tüm gezegenin yıllık enerji kullanımının %50'sini karşılayabiliyor.

Tüm gezegene tek başına yetebilecek başka bir form da Jeotermal enerji. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün raporuna göre, temelde ısı madenciliği olan bu form dünyanın 4000 yıllık enerjisini karşılayabiliyor. Dünyanın merkezinde ısı üretimi sürekli yenilendiğinden, bu enerjinin gerçekten sınırsız olduğunu görüyoruz. Bu enerji bolluğu kirlilik yaratmıyor, tasarruf gerektirmiyor ve bedava.

Projeye göre devletler var olan sorunlara çözüm bulamadığından kanun koyma yoluna gidiyorlar. Mesela yolların kaygan olduğu konusunda bizi uyaran tabelalar yerine, bu yollarda kayganlığı önleyici kaplamalar kullanarak sorun ortadan kaldırılabilirdi. Yine aynı şekilde bu proje, arabalara, trafik ışıklarına sonar ve radar koyulduğunda kazaların yaşanmayacağını söylüyor.

Projenin içinde komplike, yanmaz, hava geçirmez, kendi enerjisini üretebilen, ısınma ve soğumayı güneş panelleri ve izolasyon yoluyla sağlayan, sulama ve filtreleme sistemleri olan, doğal peyzajlı, besin üretmeye elverişli şehir planları var. Konutlar toplu olmak zorunda değil. Dağların ötesinde, ıssız adalarda, ormanların içinde kendi kendine yetebilir bireysel evler inşaa edilebiliyor.

Bir başka proje Maglev Trains isimli, itici güç için mıknatısların kullanıldığı ve havada asılı duran trenler. Tekerlekleri olmadığından raydan çıkmıyor, su altında veya karada, bir tüpün içinde, 6440 km/s hızla gidebiliyor. Kıtalar arası seyahatin geleceği trenler, Washington’dan Pekin’e olan seyahati 2 saate indirebilecek potansiyelde ve enerji sağlamak için petrol gibi yakıtlara ihtiyacı yok.

Bu teknolojik yeniliklerden nasibini uçaklar da alıyor. Artık Harrier uçaklar gibi, dikey kalkış ve iniş sistemleri sayesinde kanatçık, dümen ve başka mekanik kontrol sistemlerine gerek duymadan, yalnızca elektrodinamik vasıtası ile hareket eden, daha iyi manevra kabiliyeti ve aerodinamik özellikler sunan uçaklarla yolculuk yapmak, tüm dünyanın ulaşım sistemlerinde kullanmak hayal olmayabilir.

Ayrıca sistemin sunduğu bu özellikler kaçınılmaz olarak şahsi otomobillere yansıyor. Yüksek hız, enerji verimliliği, uzun menzilli ulaşım sağlayan ve sesli komutla çalışan, çevreyi kirletmeyen araçların hayatımıza girmesinin imkansız olmadığını gösteriyor.

Ve bunun gibi aynı tasarım şeması ile oluşmuş, hidrodinamik tasarımlı deniz ulaşım araçları ile şileplerin projelerinin en azından teknik olarak mümkün olduğunu öngörüyor.

“Dünyada yanlış bir şeyler var” düşüncesi ile hareket eden proje; yeni keşfedilmiş kaynak bolluğu ile bencillik, yozlaşma ve açgözlülüğe olan eğilimi azaltmayı, insanlara birbirine güvenme güdüsü aşılamayı hedefliyor. İçinde radikal fikirler barındıran bir projenin uygulanmasının zor olduğu aşikar.

Fakat gerçek verimliliğini bilmediğimiz enerji kaynakları ve sahip olduğumuz teknolojik potansiyeli görmemiz açısından motive edici olduğunu söylemeden de geçemeyiz. Proje bize bu kadar yakın olan ve yalnızca birkaç yıl önce ancak hayallerimizi süsleyebilecek gelişmelerin gerçekleştirilebilir olduğunu bilmemizi sağlıyor ve bizi bu fikirlere daha yakın tutmayı amaçlıyor.