13 harita ile Ortadoğu tarihi
13 harita ile Ortadoğu tarihi
Reyhan Oksay / Cumhuriyet
Kartofrafların haritasını çıkartmakta en fazla zorlandıkları bölgelerden biri Ortadoğu. Özellikle son yıllarda siyasi koşulların sık sık değişmesi sonucu çok sayıda harita üretildi. Ancak ABD’nin saygın sosyopolitik yorum dergisi The Atlantic’e göre bunların hiçbiri bölgenin gerçek halini tam olarak yansıtamıyor. Derginin 15 Temmuz tarihli sayısında Nick Danforth imzasıyla yayımlanan yazıda, bölge ile ilgili 15 ilginç haritaya yer veriliyor. Yazar, bu haritaların Ortadoğu’nun bugünkü durumunun özünde yatan nedenleri yansıtmak gibi bir iddiasının bulunmadığını, yalnızca bölge ile ilgili akışkan bir görüş açısı kazandırmak istediğini belirtiyor. Haritaların pek çoğu neler olduğunu değil, neler olamadığını gösteriyor. Zaten yazar da haritaların hepsinin Ortadoğu gibi kaygan bir yeryüzü bölgesini yansıtmakta yetersiz kaldığını ileri sürüyor.
ORTADOĞU NERESİ?: 19. yüzyılda İngilizler, kavramsal olarak bugün Ortadoğu olarak bilinen bölgeyi Yakın Doğu (Balkanlar ve Doğu Akdeniz) ve Ortadoğu (İran, İran Körfezi bölgesi) olarak ikiye ayırmışlardı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması Avrupalıların işine yaradı; böylece Yakın Doğu’nun büyük bir kısmını (Balkanlar ve bazen de Anadolu) Batı olarak nitelendirmeye başladılar. Ayrıca Yakın Doğu’nun geride kalan kısmı aynı sömürgeci otoritenin (İngilizler) kontrolü altına girdi. Sonuç olarak “Ortadoğu” terimi Filistin gibi bir zamanlar Yakın Doğu’da olduğu varsayılan sömürgeler için kullanılmaya başladı. Amerikalılar da II. Dünya Savaşı sırasında bu yeni “Ortadoğu” terimini benimsediler ve Soğuk Savaş zamanında bölgeye siyasi olarak müdahil olmaya başladıkça da bu terime iyice ısındılar.
ORTADOĞU BATIYA VE KUZEYE DOĞRU GENİŞLİYOR: Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ortadoğu terimi Amerikalıların tercihi ile Afganistan, Pakistan, Orta Asya ülkelerini de kapsamaya başladı. Bugünlerde ABD medyasının Ortadoğu’nun kapsama alanı konusunda ortak bir görüş oluşturduğu görülüyor. Buna göre: • Kesinlikle Ortadoğu (Koyu yeşil) • Aşağı yukarı Ortadoğu (yeşil) • Ortadoğu olabilir de, olmayabilir de (açık yeşil)
BATI VE DOĞU ARASINDAKİ SANAL HAT: Rudyard Kipling bir zamanlar şöyle diyordu: “Doğu Doğu’dur; Batı da Batı; bu ikisi hiçbir zaman bir araya gelmez.” Bu iki bölgenin nerede başlayıp nerede bittiğini harita üzerinde göstermek isterseniz, sınırın sürekli olarak kaydığını fark edersiniz. Eski Yunanlılar Doğu-Batı ayırımını kendi aralarında belirliyorlardı; Persler ise Ege Denizi ve Anadolu Yarımadası’nın ortası arasından sabit olmayan bir hat çiziyorlardı. Müslümanlık 7. yüzyılda yayılmaya başladıkça pek çok Avrupalı, İslam Dünyası ile Hıristiyan Dünyası arasında hayali bir sınır oluşturdu. Daha sonra I. Dünya Savaşı öncesinde, Avrupalıların Doğu kavramı Osmanlı İmparatorluğu sınırına dayandı. Bütün bunlar Soğuk Savaş ile birlikte birdenbire değişti. Komünist Doğu ile Kapitalist Batı arasında bir sınır oluştu. Tarih boyunca Doğu ile Batı arasında çizilmeye başlayan bu sınırlar, aslında Batılıların kendilerini doğu uygarlığından ayırma arzusunun dışa vurumundan başka bir şey değildir.
HAÇLI SEFERLERİ SIRASINDA SINIRLAR: Haçlı Seferleri, modern Ortadoğu tartışmalarının pek çoğunun başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Bu harita kirli ortaçağ savaşlarının Hıristiyan-Müslüman çatışmasına dönüşümünün ilk işaretlerini veriyor. Haritada İskandinavya’dan gelen Normanların ve Orta Asya steplerinden gelen Selçukluların coğrafi kökleri gösteriliyor. Birbirine bu kadar uzak bölgelerden gelmelerine karşın, bu ikisi de istila ettikleri uygarlıklar tarafında barbar olarak nitelendiriliyorlardı. İki grup da istila ettikleri halkların dinlerini pek de zorlanmadan kabul ettiler. Dolayısıyla Normanlar ve Selçuklular 11. yüzyılda karşı karşıya geldikleri zaman aralarındaki savaş dini bir niteliğe bürünmüştü.
HAÇLILAR DÖNEMİNDE KÜLTÜRLERARASI İŞBİRLİĞİ: Haçlı Savaşları sırasında Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki çatışmalarda çok sayıda insan öldü. Ancak bu savaşlar kültürlerarası işbirliğinin de yolunu açtı. Bunun en belirgin örneklerinden biri yukarıdaki haritadır. 12. yüzyılda Haçlı kralı Roger II için Arap coğrafyacı Muhammed al-İdrisi tarafından yapılmıştır. Bu çalışma Latincede “Tabula Rogerine”, Arapçada ise “Kitab Rujar” olarak bilinir. Klasik Yunan kaynaklarından yararlanılarak yapılan haritanın en önemli özelliği güneyin altta değil, yukarıda olmasıdır. Çünkü o dönemlerde Arap ve Müslüman Akdeniz’de haritalar böyle çiziliyordu.
ALMAN ASYA MİNÖR VE ALMAN ARABİSTAN: Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda yıkılmasıyla birlikte Filistin İngilizler tarafından sömürgeleştirildi. Eğer İngilizler bölgeye el koymamış olsalardı ne olurdu? Büyük bir olasılıkla bölge Fransız istilasına uğrayacaktı. Olasılıklar biraz daha çoğaltılırsa, Fransızlar ve İngilizler kendi aralarında Ortadoğu’yu paylaşmamış olsalardı, Almanlar büyük bir zevkle bölgeyi sömürgeleştirebilirlerdi. Yukarıdaki harita 19. yüzyıl sonunda Almanların emperyalist hayallerinin bir ürünüdür. “Alman” Arabistan büyük bir olasılıkla İngiliz Ortadoğu’sundan farklı olacaktı.
OSMANLININ ORTADOĞU ETNOGRAFİSİ: Modern Ortadoğu sınırlarının bölgedeki etnik bölünmeleri dikkate almadığı söylenebilir. Zor olan bu etnik bölünmelerin ne olduğunu belirlemektir. Pek çok modern harita, Araplar ve Kürtler veya Sünniler ve Şiiler arasında net bir hat çekebilir. Ancak bundan 100 yıl önceki haritalar için böyle bir değerlendirme yapamayız. Yukarıda Osmanlı yönetimi tarafından I. Dünya Savaşı sırasında yapılmış haritada alışık olmadığımız bir kategori göze çarpıyor. İlginç olan haritada Akdeniz kıyısının, yerleşik “Suriyeliler” (kırmızı yatay çizgiler) ve göçebe Araplar (mor dikey çizgiler) arasında bölüştürülmesi. Harita benzer şekilde bölgenin Türkçe-konuşan sakinlerini “Türkler” (kırmızı dikey çizgiler) ve göçebe “Türkmenler” (yeşil pötikareler) arasında paylaştırıyor.
PAYLAŞILAMAYAN MUSUL: Son yıllarda Sünni militanların ele geçirdiği Musul zengin petrol yatakları nedeniyle her zaman çatışmalara sahne olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk milliyetçiler, bu eski Osmanlı toprağını geri alma arzusu ile bu etnografik haritayı çizdiler. Haritada bölge halkı ustaca “Araplar” ve “Arap Olmayan Müslüman İnsanlar” arasında bölünmüş. Böylece Kürtler ve Türkler arasında kesin bir ayırımdan kaçınılmış olduğu görülüyor. Bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi, eski Musul Eyaleti’nin büyük bir kısmını kontrolü altında bulunduruyor. Bu arada Irak-Şam İslam Devleti ve Suriye kentin kendisini işgal etmiş durumda.
ARAP KRALLIĞI: Bu harita Kral Faysal’ın 1920 yılında Şam’da ilan ettiği kısa ömürlü Arap Krallığını gösteriyor. T.E. Lawrence’ın (Arabistanlı Lawrence) desteği ile Osmanlı İmparatorluğu’na başkaldıran Faysal, zaman için Suriye krallığını Fransızlara kaptırdı. Bu harita, Avrupa’nın sömürgeci müdahalelerinin olmadığı, Kral Faysal’ın yönetimi altındaki bir Birleşik Ortadoğu hayalini yansıtıyor.
YENİ ASURYA: Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra ortaya çıkan isyanlar yeni devletler için yeni fikirlerin üretilmesine yol açtı. Bunlardan biri de Yeni Asurya idi. Bu fikir ne yazık ki hayata geçirilemedi. 1916 yılında yapılan harita yalnızca milliyetçi bir gazetede yayımlandı. Keldani, Nasturi ve Süryani azınlıkların ortak dini inanışlarına ve ortak tarihlerine dayanarak oluşturmaya çalıştıkları Yeni Asurya, gerçekleşmesi olanaksız bir projeydi.
YENİ FİLİSTİN: 1917 yılında yapılan bu Yeni Filistin haritası Asurya gibi proje aşamasında kalmadı; gerçekleşti ama farklı bir şekilde. Rusya doğumlu Siyonist Isaac Don Levine Filistin adı verilen bir Yahudi devletinin kurulmasını savunuyordu. Yeni Filistin devletinin sınırları içinde Gazze, Batı Şeria ve Güney Lübnan yer alıyordu. Rus Devrimi sonunda Çarlık yıkılınca anti-Semitizmin inişe geçtiği iddia edildi. Böylece bir Yahudi devletinin, yalnızca ulusal geleceğini kendi özgür iradesiyle belirlemek isteyenlerin bir meselesi olduğu anlaşılmış oldu.
BÖLÜNMÜŞ SURİYE: İngilizler Şiiler, Sünniler ve Kürtlerin yaşadığı bölgeleri birleştirerek, Irak adını verdikleri yapay bir devlet oluşturmakla suçlanır. Suriye’de ise Fransızlar tam tersi bir iddia ile suçlanmıştı. Bugün etnik bir parçalanmanın eşiğinde olan Suriye’de, Fransızların benzer bir bölünmeyi ilk başta önermiş oldukları hatırlanmalıdır. Böl ve yönet politikasını bölgede başarıyla uygulamaya çalışan Fransızların 1922 yılında yaptığı bu haritada, bugün Suriye olarak bilinen toprakların, Aleviler ve Dürzilerin oluşturacağı mini devletlerin yanı sıra, kuzey ve güneyde çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu bölgeler arasında paylaştırıldığı görülüyor. Fransızlar, yerel Arap milliyetçilerinin karşı koymaları sonuncunda bu planlarından vazgeçtiler.
SURİYE’NİN FRANSIZ GÖZÜYLE ETNOGRAFİSİ: 1930’larda Fransız sömürgeciler Doğu Akdeniz kıyılarının kendilerine göre etnografik haritasını çıkarttılar. Bu haritadaki bazı kategoriler Osmanlıların kullandıklarına benziyordu; ancak Çerkez ve Yezidilerinki farklıydı. Burada göze çarpan en önemli nokta Fransızların böl ve yönet politikalarına uygun olarak 18 etnik grubun içine Arapları dahil etmemiş olmasıydı.