12 Eylül darbesinin 37. yıl dönümü
12 Eylül 1980’de, faşist cunta ülke yönetimine el koydu. 37 yıl önce tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edildi.
cumhuriyet.com.tr
12 Eylül Darbesi'nin baş aktörlerinden dönemin Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren, katıldığı bir televizyon programında, imzaladığı idam kararlarına ilişkin olarak " İdamları imzalarken elim bile titremedi" demişti.
12 Eylül 1980’de, faşist cunta ülke yönetimine el koydu. 37 yıl önce tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edildi.
. 650 bin kişi gözaltına alındı. Kayıtlı 90 güne kadar gözaltında tutuldular. Kayıtsız 150 günü geçen gözaltılar yaşandı. Gözaltına alınan insanların yüzde 95’i işkenceye tabi tutuldular. İşkencede 171 kişi öldürüldü. 12 Eylül döneminde bütün cezaevleri zulüm ve işkence evine dönüşmüştü. Ancak en yoğun işkence Diyarbakır Cezaevi’nde yaşandı. Oradan 34 tutuklunun cansız bedeni çıktı. İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran, tutuklu ve hükümlüleri, kaba dayak, falaka, dışkı yedirme, copla tecavüz, lağım suyunun içine bırakma gibi vahşet tezgâhlarından geçirdi. Yıldıran, 1988’de, İstanbul Kısıklı’da bir halk otobüsünün içinde ailesinin gözü önünde başından vurularak öldürüldü.
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve komuta kademesi, bir dönem Amerikalıların üs olarak kullandığı, bugün ise MİT’in denetiminde olan Gölbaşı’ndaki eski Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nda hazırladıkları ‘Bayrak Harekât Direktifi’ doğrultusunda darbeyi gerçekleştirdi. Siyasetçiler bir bir tutuklanırken, siyasi parti binaları ve sivil toplum kuruluşlarının kapısına kilit vuruldu. Ev, işyeri, sokak, dernek, federasyon, konfederasyon gibi kurum ve kuruluşlardan toplanan, önceden isimleri kimlikleri de belli olan binlerce kişi Türkiye’nin dört bir tarafındaki yanındaki askeri ve sivil cezaevlerine konuldu. Cezaevleri doldu. İşkence, uluslararası kuruluşların raporlarına yansıdı.
Gözaltı süreleri 90 güne çıkarıldı. Adil yargılanma hakkı tamamen kaldırılarak Sıkıyönetim Komutanlıklarınca Sıkıyönetim Mahkemeleri kuruldu. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 30 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazeteciler toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. 300 gazeteci saldırıya uğrarken, 3 gazeteci silahla öldürüldü, 31 gazeteci cezaevinde yattı. 12 Eylül 1980-6 Kasım 1983 arasında gözaltında veya cezaevinde ölenlerin sayısı 183, açlık grevinde ölenlerin sayısı 5 olarak kayıtlara yansıdı.
Askeri mahkemelerde açılan 210 bin davada, 230 bin kişi yargılandı. 98 binden fazla insan ‘örgüt üyesi’ olmakla suçlandı. Yargılanan 6 bin 353 kişinin idamı istendi. 49 kişi idam edildi. Darbenin ilk infazı Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu, Ankara’da 7 Ekim 1980’de idam edildi. Serdar Soyergin, 25 Ekim’de, Erdal Eren ise 13 Aralık’ta Ankara’da idam edildi. Devlet eliyle öldürülenlerin 17’si sol, 7’si sağ görüşlü; 25’i adli suçlu, biri de ASALA militanıydı. Darbenin başı Kenan Evren, yıllar sonra bir televizyon programında idamlar için şöyle demişti: “Ben sağ ve sol ayrımı yapmadım. Hatta o kadar ki mahkûm olanlar, idam cezası alanlar var. Mesela sağdan bir tane mahkûmun idamından sonra, bekletirdim. Sonra soldan bir tane idam ettirip, ötekini bekletirdim. Yani bir tane sağdan bir tane soldan adam astık. Sırf denge olsun diye buna dikkat ettim.”
12 Eylül öncesinde, 1978’de 809 kişi öldü, 6 bin 984 kişi yaralandı. 1979’da bin 108 ölüm, 5 bin 467 yaralama, 1980 Eylül’e kadar da 2 bin 27 ölüm ve 4 bin 266 yaralama olayı meydana geldi. 12 Eylül ve sonrasında ise 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 7 bin kişi için idam istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi. 71 bin kişi düşünce suçundan yargılandı. 58 bin kişi örgüt üyeliğinden yargılandı. 30 bin kişi ‘sakıncalı’ diye işlerinden, 14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 23 bin dernek kapatıldı.
12 Eylül Darbesi ile Süleyman Demirel'in başbakanı olduğu hükümet görevden alındı, TBMM feshedildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı. Cuntacılar, 13 generali ülke genelinde ilan ettikleri 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak atarken Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri de durduruldu. Siyasi partileri de lağveden askeri yönetim, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne gönderdi. Siyasi yasaklar geldi.
Yönetime el koyan cuntacı askerler, acısı yıllarca sürecek idamların kararını da verdi. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980'ta idama mahkum edildi. Kenan Evren'in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" sözü ise yıllarca unutulmadı. Eren'in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağı"na dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010'daki referandumun ardından kaldırıldı. 12 Eylül Darbesi'nin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin Genelkurmay Başkanı, Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya 4 Nisan 2012'de, darbeden 32 yıl sonra yargılanmaya başlandı. Yargıtayda temyiz istemi görüşülen dava, iki ismin hayatını kaybetmesinin ardından düştü. Referandumdan sonra yapılan anayasa değişikliğiyle "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanmayacağını düzenleyen Anayasa'nın geçici 15. maddesi" yürürlükten kaldırıldı. Türkiye genelinde birçok kişi ve örgüt, darbenin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkında soruşturma başlatılması için suç duyurusunda bulundu.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma kapsamında, Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianameyi, 10 Ocak 2012'de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı. İddianamede iki komutan, ''Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' ile suçlandı. İlk duruşması, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinde, 4 Nisan 2012'de görülmeye başlanan davaların duruşmalarına, Evren ve Şahinkaya, sağlık durumlarını gerekçe göstererek katılmadı. Davanın bundan sonraki duruşmalarında her iki isim de savunmalarını, tedavi gördükleri hastanelerden sesli ve görüntülü iletişim sistemi üzerinden yaptı.
Evren ve Şahinkaya 13 Şubat 2013'te, dava nedeniyle haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda da bulundu. İki eski komutan, davanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine, ''12 Eylül iddianamesinin ve kamu davasının hukuken yok hükmünde olduğunun tespiti" için dilekçe verildiğini ancak mahkemece bu istemin reddedildiğini gerekçe gösterdi. AYM, 26 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'nın başvurusunu, olağan kanun yolları tüketilmediğinden kabul edilemez buldu. Dava devam ederken Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la birlikte Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kapatılınca dava, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.
Cumhuriyet Savcısı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, 12 Eylül Davası'nda verdiği esas hakkındaki görüşte, sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi. Mahkeme Başkanı Oktay Saday'ın açıkladığı hükme göre Evren ve Şahinkaya, "21 Aralık 1979'da dönemin Başbakanı'na verdikleri muhtırayla Anayasa'yı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesi gereğince" ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Takdiri indirimle bu cezalar, "müebbet hapis cezası"na çevrildi. Evren ve Şahinkaya hakkında, Askeri Ceza Kanunu'nun "askeri rütbelerin sökülmesi"ne ilişkin 30. maddesinin de uygulanmasına karar verildi.
Kararın ardından Evren ve Şahinkaya'nın avukatı, 24 Haziran 2014'de kararın bozulması istemiyle temyiz dilekçesini Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine verdi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015'te tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde 98 yaşında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında hayatını kaybetti.Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi. Dosya, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderildi.