Öğretmen eğitiminin 100 yıllık serüveni! Yüksek itibardan statü kaybına...
1921 yılında Ankara’da toplanan Maarif Kongresi eğitim tarihimizde bir dönemin başlangıcı olarak görülür. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günlerinde bu kongreyi toplayarak yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim politikalarının zeminini hazırlamış, öğretmenlerin toplumsal konumuna, önemine ve değerine dikkat çekmiştir.
Ali Ekber ŞahinAtatürk, kongrenin açılışında yaptığı tarihi konuşmasında milletimizin Milli Mücadele’de silahıyla gösterdiği gücü, beyniyle mücadele ederek de göstereceğine olan inancını vurgulamıştır. Milleti yetiştirmek gibi kutsal bir görevi üzerine alan değerli öğretmenlerin bu görevinin çok önemli ve yaşamsal olduğunu, her türlü güçlüğe rağmen öğretmenlerin bu yolda sarsılmadan yürüyeceklerinden kuşku duymadığını belirtmiştir. Gösterdiği bu yolda öğretmenlerin kutsal görevinin, yeni kuşağa yeni bir sanat ve bilim göstermek ve yeni kuşağı o yolda yürütmek için onlara önderlik etmek olduğunu vurgulamıştır.
CUMHURİYETİN İLK YILLARI
Atatürk’ün Maarif Kongresi’nde yaptığı konuşmanın etkisi Cumhuriyetin ilk yıllarında kendisini hissettirmiştir. Öğretmenliğe ve öğretmenlik mesleğine verilen değer Mustafa Necati’nin milli eğitim bakanı, Nafi Atıf Kansu’nun ise müsteşar olarak görev yaptığı dönemde zirvededir. Öğretmenlerin protokoldeki yeri valinin yanı olarak belirlenmiş, özlük hakları genişletilmiş, kadın öğretmenlere saygılı davranmayan yöneticiler kusurlu sayılmıştır. Harf Devrimi’nin gerçekleştirildiği, Millet Mektepleri’nin kurulduğu bu dönem Köy Enstitüleri felsefesini yeşertecek zemini hazırlamıştır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un inşa ettikleri Köy Enstitüleri sistemi; bilimin ışığında, yaşamın içinde, uygulamaya, işe ve üretime dayalı bir öğretmen eğitimini hedeflemiştir. Köy Enstitüleri, Cumhuriyetin büyük devrimlerini ülkenin her köşesine yaygınlaştıran, sadece çocukları değil geniş halk kitlelerini eğiten, Aydınlanmaya öncülük eden, eleştirel düşünen, sorun çözen, toplumsal yaşama kalite katan öğretmenler yetiştirmiştir. Köy Enstitülü öğretmenler, Cumhuriyet’in köydeki temsilcileri ve Atatürk Devrimleri’nin köydeki uygulayıcıları olmuşlardır. Ezilmiş, sömürülmüş, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş Anadolu insanının, insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına kavuşmaları için öğrenen, öğreten, üreten ve mücadele eden önderler olarak eğitim tarihimizde derin izler bırakmışlardır. İşte bu mücadele feodal yapının devlet ve köylü üzerindeki gücünü ve etkisini giderek zayıflatmış, bu durumu kendileri için ciddi bir tehdit olarak gören feodal çevrelerin baskıları sonucu Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
KÖY ENSTİTÜLERİ SONRASI
İzleyen yıllarda öğretmenlik herkesin yapabileceği bir iş olarak görülmüş; yedek subay öğretmenlik, mektupla öğretmen yetiştirme, hızlandırılmış programlarla öğretmen yetiştirme gibi uygulamalarla öğretmenlik, bilimsel kimliğinden ve toplumsal hedeflerinden hızla uzaklaştırılmıştır. 1982 yılından itibaren öğretmen yetiştiren programlar üniversitelerin bünyesine alınmış olsa da öğretmen yetiştirmede nitelik sorunu giderek artmıştır.
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI
2002 yılında iktidara gelen
AKP, yirmi yılı aşkın bir süredir
uyguladığı eğitim politikaları ile
eğitimde birliği ve laikliği esas alan
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu adeta
yok saymaktadır. Eğitim üzerindeki
din etkisi artmış, devletin eğitim
kurumları üzerindeki denetimi
ve kontrolü yok edilmiştir. Milli
Eğitim Bakanlığı’na bağlı
olmayan çok sayıda kurum,
kuruluş, dernek ya da vakıf
gibi oluşumlarda eğitim
verme adına çocuklarımız
öğretmen olmayan kişilerin
kontrolündedir.
Son yirmi yılda
bir taraftan eğitim
fakültelerinin
sayısı hızla
çoğaltılırken
diğer
fakültelerin
mezunları
için de
yaygın bir
şekilde
pedagojik
formasyon programları
düzenlenmiştir. Öğretmen yetiştirme
politikasının olmayışı ve plansızlık
sonucunda ataması yapılmayan
öğretmenlerin sayısı bir milyona
ulaşmış, ihtiyaç ve istihdam
arasındaki uçurum pek çok sosyal
sorunu da beraberinde getirmiştir.
Öğretmenlik, herkesi öğretmen
yapma yaklaşımıyla itibarını
yitirmeye başlamış; kadrolu,
sözleşmeli, ücretli öğretmen
ayrımıyla meslek olma nitelikleri
erozyona uğramıştır. Öğretmenlik
Meslek Kanunu, öğretmenlik
mesleğini güçlendirmek bir yana
ciddi sorunlara yol açmıştır. Kariyer
basamakları sınavı kapsamında
öğretmenler derleme niteliğinde
olan tek kitaptan sorumlu
tutulmuş, sınav kapsamında ilkokul
düzeyinde soruların yöneltilmesi
öğretmenliğin itibarını iyice yok
etmiştir. Öğretmenlerin özlük
haklarında ve maaşlarında mesleğin
gerekliliklerine ve sorumluluklarına
uygun bir iyileştirme yapılmamıştır.
Özetle, Cumhuriyetimizin ilk
yıllarında öğretmenlerimizin sahip
olduğu toplumsal sorumluluk ve
sosyal statüden Cumhuriyetimizin
yüzüncü yılında söz edemiyor olmak
oldukça acı bir gerçektir