Gazinodan alternatif bir ses

Neogazino albümleiryle 2021’in en çarpıcı müzik sesleri arasında yer alan Madrigal, eskiden aldığı ilhamla yeni bir müzik sunuyor. Pantene Altın kelebek Ödülleri’nde En İyi Müzk Grubu seçilerek başarısını taçlandıran Madrigal’İ gelin daha yakından tanıyalım.

Berrin Karadeniz

Temelleri 2007 yılında atılan, 2015 yılından beri ise kendi bestelerini yapan Madrigal grubu, hit olmuş teklilerinden sonra Neogazino albümüyle dinleyenleriyle buluştu. “Kelebekler”, “Seni dert etmeler”, “Ne zamandır sendeyim” parçasıyla listelerde yer edinmeyi başarmış genç grup, vokal ve akustik gitarda Anıl Erdem Cevizci, elektro gitarda Ceyhun Kaan Karakaş, bas gitarda Kaan Alıcı, klavye ve geri vokalde Burak Emir Kamacı, bateri ve geri vokalde ise Sanlı Akgün’den oluşuyor. Günümüzde yükselişte olan grupla son albümleri “Negazino” ve müzikal kariyerlerine, hedeflerine yönelik keyifli bir söyleşi yaptık.

- Her biriniz ayrı alanlardan geliyorsunuz. Nasıl buldunuz birbirinizi?

C. K. Karakaş: Ben ve bas gitaristimiz Kaan aynı lisedeydik, birlikte müzik yapma fikrimiz vardı. Madrigal grubunun temeli aslında bu şekilde, 2007 yılında atıldı. Sanlı’yla tanışmamız üniversite döneminde oldu, ben Kaan ve Sanlı aynı yurtta kaldık ve hemen arkadaş olduk. Anıl’la ve Burak’la ise internet üzerinden tanıştık. Sanlı’yla Anıl’ın çok ilginç bir tanışma hikayesi var lise yıllarından kalma, onu anlatsalar çok iyi olur aslında.

B. E. Kamacı: Uzun süredir klavye çalıyordum, artık iyi bir grupta çalmam gerektiğini düşündüm ve bir arayışa girdim 2019 senesinde Anıl'a sosyal medyadan ulaştım. Bir çay içtik ve prova aldık o zamandan beri birlikte müzik yapıyoruz.

S. Akgün: Ceyhun’un anlattığı tüm bu kesişmelerin dışında Anıl’la biz 2008 senesiydi sanırım bir arkadaşın arkadaşı vasıtasıyla Bursa’da aynı evde kalmıştık birkaç gün. Epey de iyi anlaşmıştık sonra da Madrigal’e kadar bir daha görmedik birbirimizi. Stüdyoda bir araya gelince böyle garip bir an olmuştu.

- 2007 yılında başka bir isimle müzik yolculuğuna çıkmıştınız. Neler değişti geçen zaman içerisinde?

C. K. Karakaş: O grup esasında basit bir lise grubundan çok da farklı değildi. Uzun bir süre de amatör olarak, bar sahneleri yaparak yolumuza devam ettik. O günlerden beri çok şey değişti tabi, dinlediğimiz müzikler, yaptığımız işe hatta kullandığımız enstrümanlara bakış açımıza kadar her şey zaman içerisinde dönüşüme uğradı. O zamanlar yaptığımız sahnelerin tadı benim için ayrı bir özeldi.

K. Alıcı: 15 yıl mı olmuş. Grup ismi bile değişmiş ama ekip olarak değişmeyen tek şey herhalde birbirimizle sahnede olan uyumumuz.

- Parçalarınızdaki lirikler ikinci yeni akımını anımsatıyor. Birbirinden farklı his ve arayışları dağınık uçlarda bize veriyorsunuz. Bu anlamda sizi etkileyen şairler, yazarlar, filmler var mıdır?

C. K. Karakaş: Ben gerçekten de söz yazdığım zamanlar, özellikle İkinci Yeni akımına dair şairlerin kitaplarını karıştırıyorum. Turgut Uyar olsun Edip Cansever olsun.

A. E. Cevizci: Ben daha çok diğer müzisyenlerin tarzlarını inceleyip kendime yeni bir tarz yaratmaya çalışıyorum. Son zamanlarda Cohen, Dylan gibi bir tarafı tamamen şair olan isimleri okuyup anlamaya çalışıyorum. Diziler, filmler çok büyük bir ilham kaynağı olabiliyor. Seni Dert Etmeler'e söz yazmam gereken dönemde Zeki Demirkubuz filmlerini baştan sona izlediğimi ve oradaki insanların acılarından etkilendiğimi hatırlıyorum.

- “Kelebekler”, “Seni Dert Etmeler”, “Ne zamandır Sendeyim” gibi hit parçalara imza atıp listelerde sıkı bir yer edindiniz. Peki siz kendinizi müzikal açıdan nerede görüyorsunuz?

S. Akgün: Bu parçalar ismimizi duyurmamıza ve sound'umuzu perçinlememize çok yardımcı oldu fakat henüz yolun çok başında olduğumuzu düşünüyorum. Hem kariyer olarak hem müzikal olarak kendimizi henüz duvarın öbür tarafına attığımızı düşünmüyorum. Kaldı ki yaratımsal bir iş yapıyoruz ve o duvarlar da asla bitmeyecektir.

B. E. Kamacı: Ben şimdiden sağlam bir yer edindiğimizi düşünüyorum fakat henüz yolun başındayız daha yüksek bir potansiyelimiz olduğuna inanıyorum fazlası için çalışmaya devam ediyoruz.

- Albümünüzün adı “Neogazino”. Gazinolar başlı başına bir kültüre ve geleneğe sahip olan mekanlar, bir dönemin sosyalleşme alanları. Daha sonra şehir yapısının değişmesiyle bu işletmeler de değişiyor. Peki sizin “Neogazino”nuz neler söylüyor?

S. Akgün: Biz hem duygu olarak hem sound olarak “gazino” kelimesiyle bağdaştırmıştık bu albümü. Hatta ismi düşünürken de böyle gazinolu, matineli, suareli bir şey mi olsa diye konuştuk uzun uzun. Albümün sound'unun “eski”yi anımsattığını düşünüyoruz. Bunu yakalamak için ayrıca bir çaba da sarf ediyoruz. Bu albümün yaratım sürecinde de, o bir dönemin gazino kültürünün önemli isimlerinden ilham almadık diyemeyiz. Bunu en doğru yansıtacak ismin “Neogazino” olacağına karar verdik.

- Tüm şarkılara klip çekme fikri nereden geldi?

A. E. Cevizci: Albümde zaten tüm şarkılar belli bir hikaye dahilinde oluşturulmuştu. Yani şunu demek istiyorum, tüm şarkılar bittiğinde bir tek Bambaşka'nın sözleri kalmıştı. Onu da hikaye bütünlüğü oluşturacak şekilde tamamladık ve kafamızdaki sırayla dinlendiğinde bir insanın spesifik bir dönemine ait içsel yolcuğunu anlatıyordu bu şarkılar. Dolayısıyla zaten albüm kendi yolunu yavaş yavaş çizdi ve buna bağlı oluşacak görsel dünya neredeyse kendiliğinden ortaya çıktı. O dönemki yapımcımız da bize böyle bir taslakla geldiğinde hepimiz kliplerin ne kafada olacağından artık emin olmuştuk.

- Diskografinize baktığımızda da genellikle tekli çalışmalarınızın olduğunu görüyoruz. Daha dijitale yönelik bir strateji mi bu, yoksa içinize sinenle mi devam ediyorsunuz?

S. Akgün: İlk release'imizi yayınladığımız günden beri, bir stratejiyle ilerlemedik açıkçası. Bunu hala bugün bile yapmıyoruz. Elimizde bir albüm çıkaracak kadar şarkı olduğunda albüm çıkardık, yoksa tekli yayınladık. Platformların algoritmaları bizi sevsin diye dinleyiciden bir şeyi esirgemek taraftarı değiliz. Aynı şekilde sürekli olarak içimize sinmeyen işleri de yayınlamak gibi bir tavrımız yok. İçimize sinen sevdiğimiz her şeyi dinleyicimize sunuyoruz.

Kim bu üçüncü yeniler

- Türkiye’de yerli alternatif müzik sahnesinde “üçüncü yeniler” arasında tanımlanmanızla ilgili neler söylemek istersiniz?

A. E. Cevizci: Herhalde bir tarihten sonraki alternatif nesle üçüncü yeniler deniyor. Yani en azından bu neslin çok dinlenen ve yeni sound’lar üretebilen sanatçı ve gruplarına. Dolayısıyla tanımda yanlış bir şey yok. Buralarda olmak, sevdiğimiz sanatçı ve grupların arasında ortak bir isimle anılmak, bir topluluğa dahil olmak hoş bir durum.


Selamlayan bir albüm

- Albümde dinleyeni selamlayan açılışınız ve kapanış parçanız ilginç, nostaljik hatta biraz da arabesk bir dokunuş olmuş. Kimin fikriydi bu güzel anonslar?

C. K. Karakaş: Anıl’ın fikriydi diye hatırlıyorum.

A. E. Cevizci: Evet sanırım benim fikrimdi. Açılışıyla kapanışıyla, dört başı mamur konsept bir albüm yapmak, hem kendimizi tanıtmak hem dinleyiciye "bir hikaye anlatmak" niyetimiz vardı. Selamlamadan tanışma, "hoşça kal" demeden vedalaşma ilk albüm için biraz sıradan olabilir gibi düşündük sanırım.

B. E. Kamacı: Fikrin kimden çıktığını hatırlamıyorum ama kayıt sürecinde hepimizin hoşuna giden bir fikirdi, dinleyip sevdiğimiz grupların da yaptığı bir hareket ve bence albümü tamamlayan elementlerden biri de bu.