Bilinmez ve özgür bir yaşam: Yeşim Büber
Yeşim Büber, pek çoğunuzun tanıdığı bir isim. Ancak pek de alışık olunmayan bir yaşam öyküsü var. O denizde, kırlarda, özgür ve üreten bir yaşamın peşinde.
Ayça CeylanO Türkiye’nin en çok tanınan oyuncularındandı. Önünde parlak bir kariyer vardı. Her şeyi bıraktı ve denize açıldı. Teknede geçen 15 yıllık yaşamında bir aile kurdu, doğayı yaşam evi yaptı.
Yeşim Büber, şimdi deneyimlerini bir köyünde zenginleştirmeyi amaçlıyor. Kendisini evinin inşaatı sırasında bulduk ve bugüne kadar olan deneyimlerini aktarmasını istedik.
- 15 yıl
denizde yaşadınız. Şimdi de bir dağ köyündesiniz?
Yaşamınızdaki bu değişimin nedeni neydi?
En büyük
motivasyonum özgür olmak! Bana dayatılan ‘’doğruların’’
dışına çıkıp "gerçekten" ne istediğimi bulmak ve
deneyimlemek istedim. 10 yıl sonra nerede, ne yapıyor olacağımı
aşağı yukarı biliyor olmak beni coşkulandırmıyordu. Gezmek,
yeni deneyimler edinmek ve “Bugün ne yapmak istiyorum” sorusunu
günlük rutinime yerleştirmek için yaş almayı beklemek
istemedim. Günün sonunda, 15 yıl önce verdiğim bu karardan çok
memnunum.
- Nasıl bir köyde yaşıyorsunuz ve bir
gününüz nasıl geçiyor?
Önceki kış başından beri
Muğla’da bir dağ köyünde, sırtı ormana yaslanmış bir
arazideyiz. Evimizi bitirmeye çalışıyoruz. Bu zor ve yorucu
sürecin sonuna yaklaştık neyse ki. Şu an yine yepyeni bir dünya
var önümüzde. Doğal tarım yöntemleriyle işleyen bir döngü
kurmak; toprağı, suyu, ağacı başka bir gözle tanımak, üretmek,
paylaşmak… Bütün bunlar nasıl bir rutin oluşturur hiç
bilmiyorum.
- İstanbul'da nelerden koptuğunuzu
hissettiniz ve önce denizde ardından bir dağ köyünde yaşamı
tercih ettiniz?
İstanbul’da, büyük şehrin
imkanlarından fazlasıyla yararlanıyordum. Kültür-sanat hayatı,
işim, müdavimi olduğum mekanlarda dostlarla kurulan sofralar…
Elbette besliyordu beni. Fakat bir taraftan, İstanbul hızlı bir
şekilde değişti ve maalesef olumlu bir yönde olmadı bu değişim.
Dönüp baktığımda, nadiren özlüyorum oradaki yaşantımı. Ama
artık var olmayan bir şeyin özlemini duyduğumun da farkındayım.
- Başlangıçta teknede ve doğada yaşam planınız nasıldı? Çocuklarınız dünyaya gelince neler değişti?
İlk zamanlarda tekne özgürce seyahat etmek için bir araçtı. Kısa sürede yuvaya dönüştü. Başlangıçta planımız yolda olmaktı, nitekim tekneye taşındıktan bir yıl sonra Batı’ya doğru yola çıktık. Fas’ta kaldığımız sürede çocuk istedik ve teknemiz iki kişiden fazlası için yeterli değildi, yol yakınken Ege’ye döndük. Biraz çalışıp çocuklu hayat için uygun olduğunu düşündüğümüz ikinci teknemizi aldık. Ardından çocuklar geldi.
Kışları uygun bir limanda geçirip geri kalan zamanlarda Türkiye ve Yunanistan kıyılarında dolaşıyorduk. Fakat deniz yaşantısı da İstanbul gibi değişti. Temas ettiğiniz insan kalitesi ve bürokrasi başka bir hal aldı. Teknemiz hâlâ duruyor ve bundan sonrası nasıl olacak bilemiyoruz. Çocuklar ise elbette herkesin yaşantısında köklü değişiklikler yaratıyor. Artık iki kişinin değil, dört kişinin istek ve ihtiyaçlarına göre hareket ediyoruz.
- Elbette çevrenizde doğada yaşam
kararınıza çok itiraz eden olmuştur. En büyük kaygıları
neydi?
Kariyerim ve sahip olduğum standartlarımı
kaybetmem ile ilgili endişelerini dile getiriyorlardı. Ben bu
kaygıları pek yaşamadım. Evet, hayatımın bundan sonrasında,
öncesinde olan hiçbir şey olmayabilirdi tekrar. Evet, ayağımın
altından yıllarca bastığım halı çekiliyordu ve bazen belirsiz
bir kaygı hissediyordum. Ama yeniye duyduğum merak ve heyecan çok
güçlüydü. Hâlâ çok güçlü. On beş yıl tam zamanlı denizde
yaşamanın ardından şimdi de Türkiye’nin güneyinde bir dağ
köyünde, yepyeni bir yaşam kuruyoruz kendimize. Düzen bozup
kurmak kolay değil, ancak insanı özgürleştiren ve güçlü
duygular yaşatan bir hayat deneyimi bence.
BALIK
OLMAYAN KOYLAR VAR
- Yıllarca denizde yaşadınız.
Denizi kirleten plastik atıklara da birebir tanık olmuşsunuzdur.
Şöyle bir döngü var: Yaz boyunca denize atılan
çöpler, boşaltılan pis su tankları denizleri belirgin bir
şekilde kirletiyor. Herkes tatilini bitirip denizler sakinleşince,
yani yaz bitiminde, doğa bir taraftan biz bir taraftan temizlemeye
çalışıyoruz. Sonra yine yaz geliyor ve yine aynı şey. Fakat
insanın sorumsuz ve bencil davranışlarının yarattığı tahribat
maalesef daha güçlü. Deniz habitatı her geçen yıl zarar
görüyor. Artık denizde balık göremediğimiz koylar var.
ÜRETMEYİ
BİLMEK YETER
- Kent yaşamı ve doğal yaşam arasında ne
gibi farklar var? Doğanın kendine göre tehlikeleri de var mutlaka.
Kış, yağmur, fırtına gibi doğa olaylarına karşı ne gibi
önlemler alıyorsunuz?
Kentte ve doğada hayatta kalmak
için farklı meziyetler gerekiyor. Mesela teknede yaşıyorsanız
yerleşimden uzak bir koyda ya da açık denizde ters giden bir
durumla baş başa kaldığınızda yardım isteyebileceğiniz kimse
yok. Misal: “Elektrik tesisatım bozuldu, usta çağırayım”
yok. Asgari düzeyde de olsa gerekli her şeyden anlıyor
olmalısınız. Kırsalda daha da farklı. Şehirde ihtiyaç
duyduğunuz şeyler için para kazanmanız gerekiyor, burada ise
üretmeyi bilmeniz yeterli. Ben doğada hayatıma daha hakim
hissediyorum ve bu bana iyi geliyor.
KENTTE, KAYNAKLAR SONSUZ GİBİ ALGILANIYOR
- Doğal
yaşam sizde ne gibi farkındalıklar uyandırdı?
Bu
konuda özel bir farkındalığı yoksa insan kentte yaşarken
kaynakların yeterli miktarda parayla her daim erişilebilir
olacağını düşünüyor. Sonsuzmuş gibi algılıyor ve tüketimine
dikkat etmiyor. Tüketim alışkanlıklarının gezegen üzerindeki
etkilerini görmezden gelebiliyor. Doğada yaşadığınızda
süregelen döngünün, kötüleşmekte olan doğa koşullarının
daha çok farkında oluyorsunuz.
DIŞA
BAĞIMLILIĞIM SIFIR
- Kentte yaşayan
tanıdıklarınızla görüştüğünüzde sizi ve onları mutlu
eden, kaygılandıran durumlar arasında nasıl farklar
görüyorsunuz?
En belirgin fark yaşamakta olduğumuz
ekonomik krizin ve kaynak sorununun etkileriyle ilgili. Şehirdeki
arkadaşlarım gıda ve enerji konusunda dışarıya bağımlı
oldukları için haklı kaygılar ve zorluklar yaşıyorlar. Benim
için durum çok farklı. Hayatta kalmak için gerekli tüm
kaynakları kendi emeğimle sağlayabiliyorum. Dışarıya
bağımlılığım neredeyse sıfır. Denizden karaya geçme kararını
büyük ölçüde bu sebeple verdik zaten.