Nedim Şener'in savunması / 4
Gazeteci Nedim Şener'in Odatv davasındaki savunmasının dördüncü bölümü:
SAVCILIK VE POLİS KENDİ KAYITLARINDAN BULABİLECEĞİ BİR GERÇEK YERİNE YALAN OLAN BİR GAZETE MANŞETİNİ SORU OLARAK SORABİLMİŞTİR.
Savunmamın başlangıcından bu yana İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bu soruşturmayı yürütülmesinde yanlı tutumların nedenleri hakkında açıklamalarda bulundum.
Bu tutumun en bariz örneklerden birisi de, polisin kendi verilerinden birkaç dakikada öğrenebileceği gerçek yerine Güneş Gazetesi’nin 29.09.2010 tarihli yalan manşetini bana soru olarak sorabilmiştir. Güneş Gazetesi’nin “ Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah Örgütü soruşturmasında tutuklanmasının ardından, eşine, gönül ilişkisi içinde olan kişiye ve bana “Tutukluluk çıktı haklılığımız anlaşıldı”. Şeklinde mesaj attığı manşetten bir haber yayınlanmış. Ve İstanbul polisi ardından savcı Zekeriya Öz bana “H. Acı’nın tutuklandıktan sonra eşi, gönül ilişkisi olduğu bayandan hemen sonra ve sadece size mesaj atmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklinde bir soru sorabilmiştir.
Oysa bu bilgi, Şamil Tayyar’ın ortaya attığı bir yalandı. Emniyet, gazete manşetlerine çıkan yalan manşetlere dayanarak soru hazırlayıp Ergenekon soruşturmasını sulandıracağına elindeki kayıtlara baksa H. Avcı’nın tutuklandığında daha başka kimlere mesaj attığını görürdü. Ancak o zaman bu soruyu sormasına gerek kalmazdı. Amacın gerçek bir terör soruşturması değil polisin , maalesef soruşturma ile Savcılığı da yanıltarak bana karşı kasıtlı düşüncesini tatmini olduğu kanısındayım. Şamil Tayyar’ın yalanına tereddütsüzce polis, savcılık ve mahkemeler de ortak olmuş ve 8,5 aydır tutuklanmama neden olan dosyada , hukuk devletine yakışmayan bu tür ciddiyetsizlikler yer bulmuştur.
SAVCILIK H. AVCI’NIN KİTABINI BASAN YAYINEVİNDEN GELEN DELİLLERİ HİÇ DİKKATE ALMAMIŞ, KİTABIN BASANLARIN İFADELERİNE BAŞVURMAMIŞTIR. 61’İNCİ KLASÖR HAKKINDA BEYANLARIM :
Savcılık yazdığım haber ve yazılardan yola çıkarak benim elimde kitabın basılmamış taslağının bulunduğunu iddia etmektedir. Buna ilişkin tek bir somut kanıt yoktur. Ancak iddianamenin 61’inci delil klasörü savcılığın bu konudaki iddialarının tamamını çürütmektedir. Hanefi Avcı’nın 7 Haziran 2011 günü savcılığa verdiği dilekçesinde kitabı nasıl yazdığını detaylarıyla anlatmaktadır.
Kitabının redaksiyonunda çalışan editörlerin adlarını vermekte kitabı basan Angora Kitapevi’nden konuyla ilgili olarak aldığı belgeleri ve yazışmalarını delil olarak sunmaktadır.
Ama asıl önemlisi kitabının ilk yazdığı taslak metni ile ilerleyen süreçte editörlerle birlikte oluşturulan taslaklarının bazı sayfalarından örnekler verilmektedir.
Bu örnek sayfalarda, kitabın kaç aşamada ne gibi değişiklilere uğradığını ve nihai şeklini aldığını izlemek mümkün. Bu örnek sayfalardan bazıları da benim haber ve yazı yazarken alıntı yaptığım bölümlerin yer aldığı sayfalardır.
Eğer savcılığın iddiasını doğru kabul edersek benim alıntı yaptığım bölümlerdeki kelime farklılıklarının bu taslaklarda da olması gerekir. Olması gerekir ki ben bu alıntıları sözü edilen taslaktan almış olmalıyım.
Ancak biraz sonra detaylı olarak yer vereceğim açıklamada da görüleceği gibi, Milliyet’teki haber ve Posta’daki yazılarımda yer alan ve kitabın basılmış nüshasında bulunmayan kelime ve ifadeler yayınevinin elinde olan ve savcılığa da gönderdiği taslaklardan hiç birisinde yoktur. Olmaması doğal çünkü ben haber ve yazı yazarken herhangi bir taslaktan değil kitabın basılı halinden yararlandım. Ancak anlamı bozmayacak kelime ve ifade değişikliği olmuş, yalnız adı yazan bir kişinin soyadı ile kamuoyu tarafından bilinen özelliği metne eklenmiştir.
Bunlar da tamamen gazetenin yazı işleri faaliyetidir,yukarıda anlattığım editoryel faaliyetidir.
Şimdi 61’inci delil klasörlerindeki belgelere göre Avcı’nın kitabının yazım aşamalarına ve metnin nasıl değiştiğine göz atalım;
Kitabın 480’inci sayfasındaki;
“Emin Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarımdan memnun olmayan İstanbul Emniyet’indeki cemaatin lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsacak bir çalışma başlattıklarını ve yakında işleme koyacaklarını söylemişlerdi.” şeklindeki cümle ;
*1. AŞAMA’da şöyle yazılmış;
“Adliye polis muhabirliği yapan ve bu konularda doğru haber alan, iki güvendiğim muhabir arkadaşım senin hakkında da çalışma başlatılmış, Sabah gazetesine gelen İstanbul Emniyeti’ndeki, cemaatin lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki prestijimi sarsacak çalışma başlattıklarını ve yakında işleme koyacaklarını söylediler.”
*Bu cümle 2.AŞAMA’da şöyle redakte edilmiş;
(61. Klasör 68’inci sayfa)
“Polis adliye muhabirliği yapan ve bu konularda doğru haber alan, iki güvendiğim muhabir arkadaşım benim hakkımda da çalışma başlatıldığını belirtti. Sabah gazetesine gelen İstanbul Emniyeti’nde, cemaatin lideri
konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsacak bir çalışma başlattığını ve yakında işleme koyacaklarını söylemişlerdi.”
*Aynı cümle 3.AŞAMA’da şu şekilde oluşturulmuştur;
(61. Klasör sayfa 67)
“Emin Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarımdan memnun olmayan, İstanbul Emniyet’inde, cemaatin lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsacak bir çalışma başlattıklarını ve yakında işleme koyacaklarını basın mensuplarına söylemişlerdi.”
*Aynı cümle 4.AŞAMA’da yani kitapta şu şekilde oluşmuştur;
(61. Klasör sayfa 66)
“Emin Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarımdan memnun olmayan, İstanbul Emniyet’inde, cemaatin lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsacak bir çalışma başlattıklarını ve yakında işleme koyacaklarını söylemişlerdi.”
Bu cümle, Posta gazetesindeki 31 Ağustos 2010 günü yayınlanan “Avcı’ya kitabı yazdıran cemaatin İstanbul polisindeki lideri” yazımda ise şöyle yer aldı ;
“Uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla tutuklanan Emin(Aslan) Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım için, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarımdan memnun olmayan…”
Görüldüğü gibi Posta Gazetesindeki yazımda tek fark kitapta “Emin Bey…” şeklinde başlayan cümleye, bilgilendirme amaçlı olarak soyadı(Aslan) ve hakkındaki iddia olan “Uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla tutuklanan” cümlesine yer vermektedir.
Böylece alıntı da olsa yazıda “Emin Bey” şeklinde belirtilen kişi hakkında bilgilendirme amaçlı ekleme yapıldığı görülüyor.
Posta Gazetesi Yazı İşleri tarafından yapılan “Uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla tutuklanan…” cümlesi ile “(Arslan)” kelimesi, ne H. Avcı’nın yayınevine verdiği ilk metinde ne de yayınevinin REDAKSİYON AŞAMALARINDA bulunmaktadır. Bu da eklemelerin herhangi bir taslak metinden alınmadığını, tamamen tarafından yapıldığını göstermektedir.
Yine Kitabın 432’inci sayfasında yer alan ;
“Sonunda Ahmet görevinden alındı, zorlukla Polis Okulunda görev bulabildi. Yerine ise normalde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek, gerekli niteliklere sahip olmayan (sol örgütler konusunda bilgi ve deneyim ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi olmayan), hatta…” cümlesi,
*redaksiyonun 1.AŞAMA’sında(61. Klasör 64.sayfa) şöyle kaleme alınmış;
“Sonunda Ahmet görevinden alındı, zorlukla polis okulunda görev bulabildi yerine ise normal halde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek olan İstanbul için lazım olan sol örgütler konusunda bilgi, deneyim sahibi olma, evveliyatında pratik sokak tecrübesi olma şartları tutmayan, hatta…”
*Aynı cümle 2.AŞAMA’da(61.klasör sayfa 63) şöyle değiştirilmiş;
“Sonunda Ahmet görevinden alındı, zorlukla Polis Okulunda görev bulabildi. Yerine ise normal halde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek, gerekli niteliklere sahip olmayan(sol örgütler konusunda bilgi ve deneyim ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi) hatta…”
*Aynı cümle 3.AŞAMA’da yani kitapta (61.klasör sayfa 62) şöyle oluşturuldu;
“Sonunda Ahmet görevinden alındı, zorlukla Polis Okulunda görev bulabildi. Yerine ise normal halde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek, gerekli niteliklere sahip olmayan(sol örgütler konusunda bilgi ve deneyim ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi yeterli olmayan), hatta…”
Aynı cümle Posta Gazetesi’nde 31 Ağustos 2010 tarihli “Avcı’ya kitabı yazdıran cemaatin İstanbul polisindeki lideri” başlıklı yazımda şöyle yer aldı;
“Hrant Dink cinayetinden sonra Ahmet İlhan Güler görevden alındı. Yerine ise normal halde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek, gerekli niteliklere sahip olmayan(sol örgütler konusunda bilgi ve deneyim ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi yeterli olmayan), hatta…”
Burada da görüldüğü gibi Posta Gazetesi’nde “kitaptan alıntı” yapılan bu bölüm ile kitabın basılmış nüshasındaki aynı bölüm arasında tek fark, “Sonunda Ahmet görevinden alındı,” cümlesine Ahmet’in kim olduğuna ilişkin bilgilendirme amaçlı eklemelerdir. Ahmet ismi yanına ikinci ismi ve soy ismi olan “İlhan Güler” kelimeleri konmuştur. Ayrıca Ahmet İlhan Güler’in özelliğinin ne olduğuna ilişkin bilgilendirme amaçlı olarak “Hrant Dink cinayetinden sonra” cümlesi eklenmiştir.
Ekleme yapılan “Hrant Dink cinayetinden sonra …İlhan Güler…” kelimeleri ne kitabın taslaklarında ne de kitabın basılmış nüshasında yer almamaktadır.
Bu da eklemenin, tarafımızdan bilgilendirme amaçlı yapıldığını göstermektedir.
Kitabın 59’uncu sayfasında “Bu bölümü niye yazdım.?” Başlıklı bölümde, “…Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir, zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım. Kimseye karışmadan sakin, üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim. Şimdi görev yaptığım Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi bir çevrem var, daha da güzel bir çevre oluşturabilirim iyi bir düzen kurup burada 5 yıl 10 dönem bahçe içerisinde 200 metrekare evimde hayatımı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim.
Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım herkesi kandırsam da kendimi kandıramam.” cümlesi ise ,
*redaksiyonun 1.AŞAMASI ‘nda şöyledir;(61.klasör sayfa 59)
“Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir zindan edeceğini biliyorum; geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da biliyorum. Kimseye karışmadan sakin, belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim.
Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, meslektaşlarım var, iyi bir düzen kurup 5 yıl burada 10 dönem bahçe içerisinde 200 metrekare evde rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim. Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi
kandıramam.”
*Aynı bölüm redaksiyonun 2.AŞAMA’sında şöyle yazılmış;(61.klasör sayfa 58)
“Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum.
Ama bu defakinin başka bir şey olduğunu da biliyorum. Kimseye karışmadan sakin belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim.
Şimdi görev yaptığım Eskişehir ili gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi çevrem var, daha da güzel bir çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup 5 yıl burada 10 dönem bahçe içerisinde 200 metrekare evde hayatımı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim.
Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi kandıramam.”
*Aynı bölüm redaksiyonun 3.AŞAMA’sı yani kitapta şöyle yazılmış;(61.klasör sayfa57)
“Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum.
Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.
Kimseye karışmadan sakin, ü maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim.
Şimdi görev yaptığım Eskişehir gibi çok güzel sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi bir çevrem var, daha da güzel bir çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup burada 5 yıl, 10 dönem bahçe içerisindeki 200 metrekare evimde hayatımı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim.
Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi kandıramam.”
Bu bölüm Posta Gazetesindeki 20 Ağustos 2010 tarihli “Korku Ülkesi Komplo Ülkesi Oldu” başlıklı yazımda şu şekilde alıntı olarak yer aldı;
“Bunların (cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum.
Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.
Eskişehir gibi güzel bir kentte 200 metrekare evimde dostlarımla mutlu mesut yaşayabilirdim.
Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam da kendimi kandıramam…”
Posta Gazetesindeki “kitaptan alıntı” ile kitabın basılmış nüshasındaki farklar ise şöyledir ;
“Bunların…” kelimesinden sonra ne kastedildiği anlatılmak amacıyla parantez içinde “(cemaat)” kelimesi eklenmiş.
Yine ilk cümlede, “zehir zindan” ifadesindeki “zehir” kelimesi kısaltma amacıyla olsa gerek atılmış.
Yine kısaltma amacıyla kitabın basılmış nüshasıyla alıntı yapılan bölümün “Kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma rahatlıkla devam edebilirdim.” Şeklindeki üçüncü cümlesi tamamen atılmıştır.
Dördüncü cümledeki, “Şimdi görev yaptığım…” şeklindeki üç kelime de kısaltma amacıyla çıkarılmıştır.
Beşinci cümlede ise anlamı değiştirmeyen ve ne Hanefi Avcı’nın yayınevine teslim ettiği taslakta ne de yayınevinin redaksiyon aşamalarında olmayan kelime değişiklikleri tarafımızdan yapılmıştır.
Kitapta, “… Eskişehir gibi çok güzel ve sakin bir şehirde çok iyi bir görevim, sevdiğim meslektaşlarım, iyi bir çevrem var, daha da güzel bir çevre oluşturabilirim, iyi bir düzen kurup burada 5 yıl 10 dönüm bahçe içerisindeki 200 metrekare evimde hayatımı rahat ve huzur içerisinde geçirebilirim.” Şeklindeki 44 kelimelik beşinci cümle Posta’da 12 kelimelik bir cümle olarak yayınlanmıştır. 44 kelimelik beşinci cümle, Posta’da, “Eskişehir gibi güzel bir kentte 200 metrekare evimde dostlarımla mutlu mesut yaşayabilirdim.” şeklinde
yayınlanmıştır.
Kitabın 569-570’inci sayfasında bulunan ve iddianamede de yer alan 93 kelimelik bölüm, Posta Gazetesi’nde 44 kelimelik kısaltılmış olarak yayınlanmıştır.
Bölüm içerisinde kısaltma yapılırken “şehirde” kelimesi “kentte”, “rahat ve huzurlu” kelimeleri yerine de “mutlu mesut” kelimeleri konmuştur.
Burada da dikkat edildiğinde Posta Gazetesindeki ilgili bölümdeki alıntılar kitabın basılı nüshasından alınmış, ancak kısaltma yapılmış anlamı bozmayacak kelime değişiklikleri yapılmıştır. Kitabın basılmış nüshasında
bulunmayan, “kentte”, “mutlu mesut” gibi kelimeler ne Hanefi Avcı’nın yayınevine verdiği taslakta ne de yayınevinin redaksiyon aşamalarını gösteren taslaklarda yer almaktadır. Bu da kısaltma ve değişikliklerin
nedeninin editöryal düzeltmeler olduğunu göstermektedir.
Editöryel faaliyet konusundaki en ilginç örnek yine 20 Ağustos 2010 günü Milliyet’te yayınlanan haber ile 20 Ağustos 2010 günü Posta Gazetesi ile Posta internet sitesinde yayınlanan köşe yazısıdır.
Önce 20 Ağustos 2010 günkü Milliyet’teki habere göz atalım:
Savcı ,iddianamesinde bu haberin başlığı, “Emniyet Müdürünün kitabı siyasi gündemi karıştıracak.” olarak veriliyor.
Oysa bu haberin Milliyet 1’inci sayfasındaki başlığı şöyledir ;“Emniyet Müdür kitap yazdı BENİ BİLE DİNLEDİLER” 16’ıncı sayfada ise başlık, “Komplo kurdular şikayet ettim”
Milliyet’teki 16’ıncı sayfadaki haber metni içerisinden bir bölümü aynı gün Posta’daki yazıda yer verilmiş olan aynı bölüm ile karşılaştıracağım :
Milliyet ;
“Bunların(cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.
Kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma devam edebilirim… Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım.Herkesi kandırsam kendimi kandıramam.”
Aynı gün 20 Ağustos 2010 günü Posta’daki köşe yazımda, aynı bölüm şöyle yayınlandı ;
“Bunların hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım. Eskişehir gibi güzel bir kentte 200 metrekare evimde dostlarımla mutlu mesut yaşayabilirdim. Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım.Herkesi kandırsam kendimi kandıramam.”
Şimdi benim Milliyet’te ve Posta Gazetesi’nin basılı nüshasındaki haber ve yazıdaki farklılıklara bakalım;
*Milliyet’te “Bunların” kelimesinden sonra parantez içinde(cemaat) kelimesi var, Posta’daki yazıda yok.
*Milliyet’te “kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma devam edebilirdim.” Cümlesi var. Posta’daki yazıda yok.
*Posta’daki yazıda, “Eskişehir gibi güzel bir kentte 200 metrekare evimde dostlarımla mutlu mesut yaşayabilirdim” cümlesi var Milliyet’teki haberde yok.
Bu da gösteriyor ki, muhabir olarak bir yazı kaleme alınabiliyor ancak gazete yazı işleri bu alıntıyı istediği biçimde kısaltarak yayınlayabiliyor.
Bu da benim, Hanefi Avcı’nın kitabından bir alıntı yapıp iki gazeteye verdiğimi ama her iki gazetenin birbirinden bağımsız editör ve yazı işleri farklı cümleleri bazı değişikliklerle yayınladığını gösteriyor.
Bazen bu tür uygulamalar aynı gazetenin yazı işleri ile internet sayfalarında da yaşanabiliyor.
Yine aynı haber ve yazılardan örnek vermek gerekirse ; Milliyet’te 20 Ağustos 2010 günü 1’inci sayfasında “Ünlü Emniyet Müdürü kitap yazdı BENİ BİLE DİNLEDİLER”, 16’ıncı sayfasında “Komplo kurdular şikayet ettim” şeklinde yayınlanırken aynı haber Milliyet internet sitesinde “Emniyet Müdürünün kitabı siyasi gündemi karıştıracak” şeklinde yayınlanmıştır.
Yine aynı gün 20 Ağustos 2010 günü Posta gazetesinin basılı nüshasında Nedim Şener’in köşesinin başlığı “Hanefi Avcı’dan çok cesur bir kitap” iken Posta internet sitesinde “Korku Ülkesi Komplo Ülkesi Oldu” şeklinde yayınlanmıştır.
Posta Gazetesi internet sitesinde kitaptan alıntı yapılan bölüm, “Bunların(cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum,…” şeklinde başlarken, Posta’nın basılı nüshasında “Bunların hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, …” şeklindedir. Yani Posta internet sitesindeki yazıda parantez içinde (cemaat) kelimesi yer alırken, Posta’nın basılı sayısında (cemaat) kelimesi yoktur. Bu durum gazete yazı işlerinde yapılan değişikliklerin yapılabildiğini göstermektedir.
Buraya kadar anlattıklarım delil klasörlerindeki belgeler, dosyada bulunan ifadeler ışığında aleyhte delil olmamasına dayanarak Hanefi Avcı’nın kitabına bir katkımın olmadığımı ve onu yönlendiremediğimi göstermeye çalıştım.
Şimdi ise haber ve yazılarımdaki alıntılar ile kitabın basılmış nüshasındaki bölümler arasındaki “editöryel faaliyet” diyebileceğimiz farkların neler olduğunu anlatacağım.
Öncelikle haber ve yazılarımda “kitaptan alıntı” yaptığım bölümlerin kitabın basılmış nüshasında olmadığı iddiası gerçek dışı olduğunu yukarıda olduğu gibi bir kez daha vurgulamam gerekir. Ancak, kısaltma, imla hatalarını giderme, düzeltme, anlamı bozmayacak kelime ve cümle değişiklileri var mıdır? Diye sorulacak olursa yanıt; evet’tir.
Bu tür editöryel faaliyetleri haberi ilk yazan muhabir yapabildiği gibi haberi redakte eden sorumlular yanında Haber Müdürü'nden, Yazı İşleri Müdürü'ne, Sayfa Sorumluları'ndan, Genel Yayın Yönetmeni'ne kadar herkes yapabilmektedir. Hatta gündüz gazetede çalışanlar akşam evine gittikten sonra bizim kısaca "gececi" dediğimiz ve Haber Merkezi Gece Sorumluları da gerekli gördükleri hallerde değişiklikler yapılabilmektedir.
İddianamenin 100'üncü sayfasında yer verilen "kitaptan alıntı" ile haberde yer alan bölüm karşılaştırıldığında şu farklar dikkat çekmektedir;
1- "Dinleme ve izleme imkanları denetlenmezse..." şeklinde ifade haberde "izleme ve dinleme kontrol edilmezse..." şeklinde yazılmıştır.
2- Kitapta "Adalet bakanlığında" şeklindeki ifadedeki imla hatası haber metninde giderilmiş "Bakanlığı'nda" şeklinde, "B" harfi büyük ve "nda" eki virgül ile ayrılmıştır.
3- Aynı cümlenin devamında "herkesçe" kelimesi çıkartılmıştır. (muhtemelen yer kazanmak için)
4- Yine yer kazanmak amacıyla olsa gerek kitaptaki ilgili bölümde, "... başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir şüpheye dayanmadan dinlettiren..." şeklindeki ifade haber metninde yer almamıştır.
Anlaşılacağı gibi kitabın basılı nüshasında yer almayan hiçbir konu Nedim Şener imzasıyla yayınlanan haber ve yazılarda da bulunmamaktadır.
İddianamede (sayfa 100) son derece hatalı bir tespitte şu ifadeler kullanılmıştır ; “Nedim Şener, her ne kadar kitaptan yayınlandıktan sonra haberinin olduğunu beyan etse de ; "HALİÇ'TE YAŞAYAN SİMONLAR"
isimli kitaptan alıntılar yaparak köşe yazıları yazdığı, ancak yazılarındaki "kitaptan alıntılar" bölümlerinin kitabın basılmış nüshalarında bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durum "Haliç'te Yaşayan Simonlar" isimli kitabın taslak halinin daha önceden Nedim Şener'de bulunduğunu, söz konusu kitap çalışmasının Nedim Şener ile birlikte yapıldığını açıkça göstermektedir.”
Savcılık,iddianamede haber ve köşe yazılarını karşılaştırırken önce haber ve yazılara yer vermiş devamında da kitaptan sayfa numarasıyla ilgili bölümü aktarmıştır.
Oysa haber ve yazılarındaki alıntı yapılan bölümlerin kitapta yer alıp almadığını anlamak için en sağlıklı yöntem, önce kitabın içinden ilgili bölümü daha sonra da bu bölümden yapılan alıntıları aktarmak olacaktır.
Kitabın basılmış nüshasının 583. sayfasında "dinleme ve izleme imkanları denetlenmezse, ülkedeki tüm muhalifler, hatta şimdiden sonra özel şirket ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir... Adalet bakanlığında cemaat taraftarı olduğu herkesçe -çıkarılmış bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve
başta il savcılarını ve diğer savcı ve hakimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerden uzaklaştırılmamalıdır." şeklinde olduğu tespit edilmiştir.
Şimdi de Nedim Şener'in imzasıyla 20 Ağustos 2010 günü Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan haber metnine göz atalım;
"İzleme ve dinleme kontrol edilmezse ülkedeki tüm muhaliflerin hatta şimdiden sonra özel şirket ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir. Adalet Bakanlığı'nda cemaat taraftarı olduğu bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve cemaat yanlısı müfettişler görevden alınmalıdır..."
Bu da İddianamedeki temel tespit olan, “Nedim Şener'in kitaptan alıntılar yaparak yazdığı köşe yazılarındaki bölümlerin kitabın basılmış nüshasında bulunmadığı" şeklindeki ifade gerçeğin taban tabana zıt olduğunu
göstermektedir.
Kitap - haber karşılaştırılmasında ikinci örnek iddianamenin 101'inci sayfasında Hanefi Avcı'nın kitabından bir alıntı yapılıyor ve şöyle deniyor;
“Kitabın basılmış nüshasının 480. ve 481. sayfalarında "İstanbul Emniyetindeki cemaatin lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsacak bir çalışma başlattıklarını ve yakında işleme koyacaklarını söylememişlerdi.
Birbiriyle irtibatı olmayan, her ikisi de doğrudan polis müdürlerinden bilgi aldıklarından bugüne kadar yaptıkları her haber doğru çıkan, iki farklı kaynak aynı şeyi söylüyordu.
Hakkımda araştırma yapıldığını söyleyen kişiler cemaatin İstanbul'daki en üst düzey polisleriydi." şeklinde olduğu tespit edilmiştir.”
Milliyet Gazetesi'nin 20 Ağustos 2010 günü sayısında H. Avcı'nın kitabıyla ilgili haberimde, ilgili bölüm hakkında yapılan alıntıya yer veriliyor. Milliyet'te yer alan alıntı şöyle:
"Emin beye yapılanlara karşı çıktığım için İstanbul Emniyet'indeki cemaat lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığımı sarsmak için hakkımda araştırma başlattılar. Hakkımda araştırma başlatıldığını söyleyenler de cemaatin üst düzey polisleriydi..." şeklindeki bölümlerin;
Kitabın basılmış nüshasıyla, haberlerimin karşılaştırılması;
1-En temel farkın, Milliyet’teki haberde yer alan “Emin beye yapılanlara karşı çıktığım için…” şeklindeki cümlenin savcının iddianamesinde yer verdiği aynı bölümde bulunmaması. İddianameyi okuduğunda “Emin beye yapılanlara karşı çıktığım için…” cümlesinin kitapta olmadığı gibi bir sonuç çıkıyor.
Oysa kitabın 480’inci sayfasına bakıldığında bu cümlelerin yer aldığı görülmektedir. Savcılık ise her nedense söz konusu kitabın 480’inci sayfasında bulunan ilgili bölümde yer alan “Emin beye yapılanlara karşı
çıktığım…” şeklindeki bölüme iddianamede yer vermemiş. Eğer bu tutumu kitap ile kitaptan alıntı yapılan bölümler arasında çok büyük fark varmış gibi göstermeyi amaçlamıyorsa eksik ve özensiz bir çalışma diyebiliriz.
İddianamede yer alan kitaptan alıntı ve haber metnini karşılaştırdığımızda haberde, kitabın ilgili bölümünün kısaltılarak verildiğini görebiliriz.
Milliyet Gazetesi’nde 20 Ağustos 2010 günü H. Avcı’nın kitabının basılmış nüshası arasındaki farka ilişkin üçüncü örnek şudur;
Savcılık , kitabın 583’üncü sayfasından alıntı yaptığı şu satırları örnek olarak göstermektedir ;
“Kitabın basılmış nüshasının 583. sayfasında “Asgari düzeyde şunların yapılması gerekir. Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli…” şeklinde olduğu tespit edilmiştir.”
Kitabın 583’üncü sayfasında olduğu iddia edilen bölümlerin , Milliyet’in 20 Ağustos 2010 tarihli sayısında “kitaptan alıntı” şeklinde şöyle verildiği İddianamede yer aldı:
“Ama öncelikle şunların yapılması gerekir: istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalıdır…” Alıntı yapılmış olan iki metin karşılaştırıldığında 21 kelimelik bir cümlenin yarı yarıya kısaltılarak anlamı bozmayacak şekilde
yayınlandığı görülecektir.
Cümlenin başındaki “asgari” kelimesi yerine yine aynı metin içerisinde yer alan “öncelikle” kelimesi konmuş, “asgari düzeyde şunların yapılması gerekir. Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı…”
Şeklindeki cümle “araştırılmalı” kelimesinden sonrası kısaltılarak;
“Ama önce şunların yapılması gerekir; istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalıdır.” şeklinde yayınlanmıştır.
*** Şimdi gelelim şok edici bölüme;
Savcılığın, 583’üncü sayfada dediği cümle 583’üncü sayfada bulunmuyor. İyi niyetle bakıldığında “583’üncü sayfa” şeklindeki ifadenin sehven yazıldığı düşünülebilir.
Gerçekten de dikkatlice okunduğunda savcılığın 583’üncü sayfada dediği cümlenin, kitabın 580’inci sayfasında olduğu görülür.
İyi niyetimizi korumakla beraber, kitabın 580’inci sayfasında ilgili cümlelere bakıldığında İddianame ile alıntı yapılan kitaptaki ifadeler arasında da farklar bulunduğunu görüyoruz.
Kitabın 580’inci sayfasındaki ilgili cümle şöyledir ;
“… Şu an bu kişilerin zararlı faaliyetlerinin önlenmesi için asgari düzeyde şunların yapılması gerekir:
Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı…”
Savcılık ,kitabın basılmış nüshasının 583’üncü(gerçekte 580 olacak) sayfasından yaptığı alıntıyı iddianameye şöyle geçirdi:
“Asgari düzeyde şunların yapılması gerekir.
Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı…”
Şimdi önemli soru şu; kitabın 580’inci sayfasında olan bir bölüm savcılık tarafından neden “583’üncü sayfa” şeklinde iddianameye yazılmıştır ?
İkinci önemli soru da şudur. Cümle “Şu an bu kişilerin…” şeklinde başlarken, savcılık aynı cümleyi “Asgari” kelimesiyle hem de “A” harfi büyük olarak başlatmıştır.
Elbet de şu akla gelebilir: Savcı cümlenin tamamını almak yerine ortasından almıştır.
Tabi ki bu cevap kabul edilebilir ama o zaman hukuki bir metinde başlangıcın cümlenin ortasından yapıldığını gösterecek imla kurallarına uyulması gerekmez miydi?
Yeni tırnak açıp üç nokta konduktan sonra cümleye küçük harfle başlanması gerekirdi.
Böylece iddianameyi okuyanlar o cümlenin bir başlangıcı olduğunu da anlamış olurdu.
Oysa Savcılık cümlenin başlangıç bölümünü almadığı gibi gazetedeki haberde yer verilen cümlenin devamına da yer vermiştir.
Bu açıdan bakıldığında, Savcılığın iddianamede, haber ve yazılarda “kitaptan alıntı” yaptığı bölümlerle, kitabın basılmış nüshası ile ilgili karşılaştırma yaparken şu tespitleri yapmak mümkündür ;
İddianamenin 101’inci sayfasında, 20 Ağustos 2010 tarihinde yani H. Avcı’nın kitabının gazetelere ilk kez haber olduğu gün Nedim Şener’in Posta gazetesindeki köşe yazısında kitaptan alıntı yaptığı bölümün, kitabın basılmış halinden farklı olduğu belirtilmektedir.
Bu fark her gazetede olduğu gibi editöryel çalışmalardır. Yani kitaptan alıntı yapılan cümlede anlatımı belirginleştirmek için yapılan hatırlatma ve aynı paragraf içerisinde anlamı bozmayacak kısaltmalardan ibarettir.
Bu tür redaksiyon yani kelimelerle ilgili değişiklikleri ben yapabileceğim gibi yazıdan kısaltmayı yada redaksiyonu Posta Gazetesi Yazı İşleri sorumluları da yapabilir.
Nitekim İddianamede 101’inci sayfada Posta Gazetesinde 20 Ağustos 2010 günü yayınlanan yazı ile kitaptan alıntı yapılan bölüm arasındaki en büyük fark kelime sayısıdır.
Avcı’nın kitabının 569 ve 570’inci sayfalarındaki ilgili bölüm,toplam 89 kelimeden oluşmaktadır. 89 kelimelik bu paragraf Posta gazetesindeki köşede 41 kelimeye düşürülmüştür. Tek eklenen kelime ise “Bunlar…” şeklinde başlayan cümlenin yanına neyi anlatmak istiyorsa ona uygun kelime yani(Cemaat)
kelimesi konmuştur.
Kitaplarda veya haber ve yazılarda veya herhangi bir konuda basın açıklaması yapılırken yalnızca bir isim veya “Bunlar, Şunlar, Onlar…”gibi kelimeler kullanıldığında o kitabı, haber yazı ya da açıklamayı yayına hazırlayanlar, yanına neyi ve kimi kastettiğini anlatmak için isim, soy isim ile bazen her ikisini de bazen de anlatılmak istenen grupların isimlerini yazarlar.
Burada da yapılan H. Avcı’nın, “Bunlar” derken neyi kastettiğini anlatmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca Posta’da yayınlanan yazıda kitaptan alıntı yapılan bölümden Gazetenin yazı işleri tarafından kısaltma yapılmıştır.
20 Ağustos 2010 yani H.Avcı’nın kitabı ile ilgili gazetelerde ilk kez haber yayınlandığı gün imzamla Milliyet ve Posta gazetelerinde yayınlanan iki yazıya göz attığımızda konu daha net anlaşılacaktır.
Milliyet Gazetesinde 16.sayfada H.Avcı’nın kitabı ile ilgili “Komplo Kurdular Şikayet Ettim.” Başlığı altında verilen haberde şu ifadeler yer almaktadır;
“Bunların (Cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum. Geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.
Kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma devam edebilirim… ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım.herkesi kandırsam kendimi kandıramam.”
Kitabın aynı bölümden yapılan alıntı Posta gazetesinde şöyle yayınlanmıştır;
“Bunların (Cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum. Geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım. Eskişehir gibi güzel bir kentte 200 metrekare evimde dostlarımla mutlu mesut yaşayabilirdim. Ama o zaman insanlığımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam kendimi kandırmam.”
Milliyet ve Posta gazetelerinde 20 Ağustos 2011 günü ,H.Avcı’nın kitabının aynı bölümüne ilişkin yazılmış bölümler arasında bile farklar ortadadır. Çünkü muhabir bir metni yazdığında yazı işlerinde sorumlular tarafından kısaltma ve değişiklikler yapılır.
Her iki yazı da benim imzamla yayınlandığına göre ve iddianamede iddia edildiği kitabın basılmış halinden önceki taslak hali bende olduğunu varsayarsak o zaman Milliyet’te yayınlanan haber için bir taslak Posta’da ki yazı için ayrı bir taslakta faydanmış olduğumu düşünmemiz gerekir(!)
Bu da normal bir düşünce olmasa gerek. Eğer bir adet taslak varsa hem Milliyet’te ki haberde hem de Posta’da ki yazıda kitabın aynı bölümünden yapılan alıntının aynı olması gerekir. Fakat görülüyor ki ben bir haber metni yazmışım o metninden iki paragrafı Milliyet ve Posta’daki yazımda kullanmışım, her iki gazetenin yazı işler sorumluları da metinlerden kısaltma ve anlamı bozmayacak şekilde kelime değişiklikleri yapmış ve yayınlamıştır.
** Gelelim yine iddianamenin 101’inci sayfasında yer alan 31 Ağustos 2010 günü Posta gazetesindeki köşesinde yayınlanan “Avcı’ya Kitabı Yazdıran Cemaatin İstanbul Polisindeki Lideri” başlıklı yazısındaki iki cümle ile H.Avcı’nın kitabından alıntı yapıldığı belirtiler bölüm arasındaki farka;
H.Avcı’nın kitabının 480-481’inci sayfalarındaki ”Emin Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalarımdan memnun olmayan…” cümlesi,
Posta gazetesindeki yazımda;
“Uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla tutuklanan Emin (Arslan) Bey hakkında yapılan işlemlere karşı çıktığım, ona kefil olduğumu söylememden bir süre sonra bu açıklamalardan memnun olmayan…” şeklinde aktarılmıştır.
Yani kitabın orjinalinde, “Emin Bey” şeklinde kimliği tam olarak anlaşılmayan kişinin kimliğini ve hakkında ne gibi işlemler yapıldığını ifade etmek için “hakkında uyuşturucu kaçakçılarına yardım ettiği iddiasıyla
tutuklanan” şeklinde bir ekleme yapılmış.”Emin” isminden sonra parantez içinde soyadı ”(Arslan)” şeklinde yazılarak okuyucuya net bir bilgi aktarılması sağlanmıştır.
Yine aynı tarihli köşe yazımda verilen bir başka örnekte aynı düşünceyle redakte edilmiştir :
Hanefi Avcı’nın kitabının 432-433’üncü sayfasında yer alan, ”sonunda Ahmet görevinden alındı, zorlukla polis okulunda görev bulabildi. Yerine ise normalde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek gerekli niteliklere sahip olmayan (sol örgütler konusunda bilgi ve deneyimi ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi
olmayan), hatta…” şeklindeki cümle, Posta gazetesi 31 Ağustos 2010 günü köşe yazımda şu biçimde aktarılmıştır;
“Hrant Dink cinayetinden sonra Ahmet İlhan Güler görevinden alındı yerine ise normalde hiçbir zaman bu göreve gelemeyecek gerekli niteliklere sahip olmayan (sol örgütler konusunda bilgi ve deneyimi ile evveliyatında pratik sokak tecrübesi olmayan), hatta…”
31 Ağustos 2010 günkü Posta gazetesindeki köşe yazısından verilen örnek ile kitabın aynı bölümündeki cümlelerdeki tek fark “sonunda Ahmet görevden alındı…” şeklindeki başlangıç cümlesinin başına “Ahmet “ diye ifade edilen kişinin kimliğini netleştirmek için görevden alınmasına neden olan olay ve tam kimliğini vermek için ikinci ismi ”İlhan” ve soy ismi “Güler” kelimelerinin yer almasıdır.
Görüldüğü gibi Posta gazetesinin 31 Ağustos 2010 günkü sayısında Nedim Şener imzasıyla yayınlanan yazı ile H.Avcı’nın Kitabında yer verdiği ilgili bölümdeki tek fark belirsiz olan isimlerin kimliklerini ve özelliklerini okura anlatmak için yazar yada yazı işleri tarafından yapılan editöryel eklemelerdir.
İDDİANAMENİN 102’İNCİ SAYFASINDAKİ “İMAMIN ORDUSU İSİMLİ DÖKÜMANIN “ YAZDIRILMASINDA GÖREV ALDIĞIM İDDİASINA YANITLARIM :
İddianamede Nedim Şener’in “İMAMIN ORDUSU” isimli kitabın yazdırılmasında görev aldığına ilişkin delil olarak Oda TV’ye yapılan polis baskınında ele geçen bir başka “word” dokümanı gösterilmiştir.
Ahmet Şık’ ın kitabına katkım iddiası polis bilirkişilerin dosya eklerinde yer alan 49 sayfalık raporunda yalnız bir kez adımın geçmesine dayanmaktadır.
İddianamede ve eklerinde Ahmet Şık ile bu konuda çalıştığımıza dair tek bir delil yoktur. İddia tamamen polisin ve savcılığın varsayımıdır.
Soner Yalçın tarafından oluşturulduğu iddia edilen “Sabri Uzun.doc” isimli dokümanda ;
“Sabri’nin Kitap konusunda çekincesi var ikna etmeye çalışalım, kitabı seçimden önce yetişmeli. Nedim Ahmet Şık’la bu konuda görüşsün… Nedim’i kutlarım. Ahmet’i çalıştırsın…” yazdığı ileri sürülmektedir.
İddianamede , söz konusu dokümanda geçen “Nedim” isminin, Nedim Şener olduğuna dair geçerli somut hiçbir delil bulunmadan, Nedim Şener’in haberdar olmadığı , 3. kişilerce hazırlanmış sözde word dokümanını talimat olarak yorumlamış, Nedim Şener hakkında doğruluğu tartışmalı olan “Ulusal Medya 2010” belgesine dayanarak Sabri Uzun ile bir kitap konusunda temasa geçtiği ve bir kitap çalışması yaptığını iddia etmiştir.
İddianamenin bu bölümünün devamında , “İmamın Ordusu” isimli kitap konusunda Ahmet Şık’ı yönlendirdiği iddia edilmektedir.Bu iddia da tümüyle haksız ve dayanaksızdır.
1- Öncelikle “Nedim” olarak geçen ismin Nedim Şener olduğuna dair hiçbir delil yoktur.
2- Nedim Şener “Sabri Uzun.doc” isimli dokümanı ve Ulusal Medya 2010 isimle dokümanı görmemiş haklarında bilgi sahibi olmamıştır.
3- İddia edildiği gibi H. Soner Yalçın’dan bu içerikte bir görüşmesi olmamıştır. Ne “Hanefi” ne “Nedim” ne de “Sabri Uzun.doc” adlı
dokümanların içerikleri ile yalnız Soner Yalçın değil hiç kimse ile görüşme telefon konuşması, mesaj alış verişi yapmamıştır.
4- Nedim Şener ne H. Avcı’nın ne de A. Şık’ın kitap çalışmalarında bulunmamış herhangi bir yönlendirmede ya da talimat gibi bir eylemin
içinde yer almamıştır.
5- H. Avcı gibi A, Şık’ta Savcılık ve mahkeme ifadelerinde yazdıkları kitapta Nedim Şener’in bir katkısı ya da yönlendirmesi olmadığını açıkça beyan etmişlerdir.
6- Yapılan aramalarda Nedim Şener’in evinden ne talimat olduğu söylenen dokümanlar ne Ulusal Medya 2010 adlı doküman ne de adı geçen herhangi bir delil bulunmamıştır.
Varlığını bu soruşturma ile öğrendiğim bir kitap çalışması ile uzak yakın ilgim olmadığı halde nerede nasıl oluşturulduğu belli olmayan sadece bir word dosyasına dayanılarak Ahmet Şık’ı, bir örgüt stratejisi olarak kitap çalışmasına yönlendirdiğim şeklindeki temelsiz iddiayı/ suçlamayı tümüyle reddediyorum.
AÇIKLADIĞIM BU NEDENLERLE ;
a. dayanağı hiç araştırılmadan sözde hakkımda gönderilen mail ihbarı üzerine Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasına dahil edilerek
2 yıldan bu yana telefonlarım yasaya aykırı olarak dinlenmiş ve hiçbir bilimsel inceleme yapılmadan bir bilgisayarda bulunan
word dosyaları içeriğine ve 3. kişilerin kasıtlı beyanlarına dayanarak oluşturulan kasıtlı tespit raporları ile
b. hiçbir somut geçerli yasal delil olmaksızın piyasada satılan bir kitabın yazılmasına katkıda bulunduğum , diğer kitap çalışması
içinde olduğum kabul edilerek terör örgütüne talimatla yardım ettiğim suçlaması nedeniyle evrensel hak ve özgürlük olan ifade
özgürlüğü, kamuoyunun bilgilenme hakkı apaçık ihlal edilerek ,
20 yıllık gazeteci /yazar ben Nedim Şener hakkında, yardım ederek terör örgütü üyeliği suçlaması ile cezalandırılmam için açılan bu davadaki , tüm suçlama ve tespitlerin yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığını bir kez daha belirtiyorum ve beraatimi talep ediyorum.
AYRICA ÖNCELİKLE, dosyada mevcut delillerle hakkımda dava açılabildiğine , 8 ay süresince dosyada başka delil toplanmadığına ve suçlamaya göre mevcut deliller karşısında hakkımdaki suçlamaya göre TUTUKLULUK NEDENİNİN BULUNMADIĞI GÖZETİLEREK ceza/ yaptırım haline gelen 10 aya yaklaşan tutukluluk halimin kaldırılmasına karar verilmesini saygı ile talep ederim. 03.01.2012
NEDİM ŞENER
EK : 1. Açık Toplum Vakfı adına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılan dilekçe ve cevabi yazı.
2. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 2009/89 E. Sayılı dosyada Ramazan Akyürek tarafından sunulan dilekçe ve Nedim Şener’in beyanını içeren 16.12.2009 günlü oturum zabtı.
3.10.10.2010 günlü Akşam Gazetesi’nde açıklamalarımın yayınlandığı Haber.
4.Haliçte Yaşan Simonlar kitabının tarafıma 19.8.2010 tarihinde kargo İle Yayınevi tarafından gönderildiğine ilişkin fatura ve kargo bilgisi.
5.Mehmet Baransu ‘nun kitabında , Hanefi Avcı’nın kitabından alıntı yapılan paragraf arasındaki farkılılıkları gösteren kitap sayfası örnekleri.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği