İlhan Selçuk hesap soruyor / 4

Delil olarak ileri sürülen ama hiçbir delil niteliği taşımayan savcılık iddiaları İlhan Selçuk'un e/ Beş adet yazısı, f/ Bir konuşmasıyla bitiyor. İşte İlhan Selçuk'un savunmasının dördüncü bölümü...

İlhan Selçuk hesap soruyor / 4
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.07.2010 - 06:53

İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinde Pencere köşesinde yayımlanan beş yazısı iddianamede suçlamanın delili olarak aktarılmıştır.

İddianameye aktarılan köşe yazılarından birincisinin tarihi 23 Ocak 2008’dir. Adı: “İktidar Partisi Zanlı...” (Sayfa 1779)

2’inci yazı 14 Mart 2008 günlüdür. Adı: “Sonra Oturup Ağlamasınlar...” (Sayfa 1780)

3’üncü yazı 12 Mayıs 2006 tarihli olup adı: “Hedef Cumhuriyet Gazetesi”dir. (Sayfa 1789)

4’üncü yazı 13 Mayıs 2006 günlüdür, adı: “Medyamızın Hali” (Sayfa 1790).

5’inci yazı 24 Mayıs 2006 günlüdür, adı: “Hal ve Gidiş” (Sayfa 1791)

***

Sayın Yargıçlar,

Bu yazıların hepsini tekrar okuyarak zamanınızı almak istemem...

Ama bu yazılar gizli midir? Açıkça bir gazetede yayımlanmamış mıdır? Bir başka dünyada değil Türkiye’de yayımlanmış, çıktığı gün basın savcılığının denetiminden geçmiştir.

Eğer yazılarda bir suç unsuru olsaydı, bu konuda yetkili basın savcılığının harekete geçmesi gerekirdi.

Ergenekon savcılarının bu yazıları yorumlama yöntemi tümüyle akla, mantığa ve her şeyden önce hukuka aykırıdır.

Şimdi yazılardan gerekli bölümlerle, savcıların değerlendirmesine ilişkin kimi alıntılar yapacağım.

23 Ocak 2008 tarihli “İktidar Partisi Zanlı” adlı yazıda deniyor ki:

“Yargıtay Başsavcısı AKP’ye yönelik bir açıklama yaptı. AKP bu yüzden tepkili... Yalnız AKP mi tepkili... DTP de tepkili... Neden?

Çünkü bu iki partimiz iki kırmızı çizgimizi çiğniyor mu, çiğnemiyor mu soruları yargıyı fena halde ilgilendirmeye başladı.

........

Başsavcı dava açması gerekiyorsa, dava açacaktır...

........

Cumhurbaş-kanımız dosyalı zanlı…

Başbakanımız dosyalı zanlı…

Bir de iktidar partimiz zanlı oldu mu, gel keyfim gel...”


Mizah üslubuyla yazılmış bu yazı Ergenekon savcısını neden rahatsız etmiş?

Gerçekte yazıdaki tahmin, öngörü gerçekleşmiş, başsavcı iktidar partisine dava açmış, Anayasa Mahkemesi de “AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna” karar vermiştir.

Ergenekon savcısı bu gerçeği neden kabul edemiyor?

1780’inci sayfada iddianameye aktarılan 14.3.2008 tarihli yazı ise daha da çarpıcı...

Bu yazıda yine mizahi bir üslup içinde şu gerçek ve gelecek öngörülüyor...

Yazıda deniyor ki:

“Devlet bir an önce (...) Cumhuriyet gazetesi, ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği), ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) gibi derin yapıların paravana örgütlerine derhal el koymalı...

Eveeet...

AKP iktidarı belli bir hedefe doğru doludizgin yürüyor, yandaşları da içmeden sarhoş olmuşlar...”


Bugünden bakıldığında demek ki mizahi bir yaklaşım içinde olan bu yazının dedikleri de çıkmış...

Yazıdaki fal tutmuş..

Peki, ben falcı mıyım?..

Yoksa şimdi şu kürsüde oturan sayın savcılar benim Pencere köşesinde yayımladığım yazıları okuyup talimatımı mı yerine getiriyorlar?..

Bu yazı çıktıktan sonra Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni bastılar, Genel Başkan Türkan Saylan’ın ölümüne yol açtılar...

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin genel başkanını tutukladılar...

Ben de şu anda Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi olarak huzurunuzda sanığım...

Nasıl olmuş da olacakları daha önce yazmışım?..

Ve savcı bu yazıyı iddianameye suç delili diye neden koymuş?

 

Savcıda siyasal iktidar mantığı var

Şimdi gelelim suç delili olarak iddianameye konan 12 Mayıs 2006 ve 13 Mayıs 2006 tarihli yazılara...

12 Mayıs 2006 günlü yazıda deniyor ki:

“...Cumhuriyet’i susturmak için bir bomba...

Susmadı mı?..

Bir bomba daha...

Devlet düzeni değil bu...

Eski adıyla eşkıyalığın, yeni adıyla terorizmin Türkiye’nin en büyük kentinde Cumhuriyet’e uygulanması...”


13 Mayıs 2006 tarihli yazıdan da birkaç satır:

“...Cumhuriyet gibi bir gazeteye altı günde üç bomba atılabiliyorsa, üçüncü bombayı atan kişi güpegündüz bu işi yaptıktan sonra kaçabiliyorsa olağanüstü bir durum söz konusudur...

................

Bu olayı görmezlikten gelen ya da önemsemeyen gazeteler dilerim ilerde pişman olmazlar...

Teröre karşı o gazete bu gazete demeden elbirliğiyle karşı çıkmak gerekmez mi?..

Ya fikir özgürlüğü?..

Ya basın özgürlüğü?..

Medyada ortaklaşa savunulması gereken ortak değerler değil midir?”

Ne diyeyim?..

İnşallah üçüncü bombadan sonra, devletimiz de, hükümetimiz de uyanır...

.........

Cumhuriyet’e saldırıyı basın sonunda yazıp görevini yerine getirdi; ama, tek bomba yetmedi, biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız?”


Ergenekon savcısı bu yazıyı suç delili olarak iddianameye aldıktan sonra şu yorumu yapıyor:

“Bu yazıdan da anlaşılacağı üzere şüpheli İlhan Selçuk gündemi belirlemek ve yönetimi dize getirmek amacıyla ve fazla bir zarar vermeyecek şekilde el bombalarını çalıştığı gazetenin bahçesine attırdıktan sonra beklediği tepki ve sonuçlara ulaşamayınca köşesinde bu şekilde bir yazı kaleme almış ve bombayı atanlardan bahsederken ‘kim olduğu bilinmeyen (ya da bilinen) iki terörist Cumhuriyet’e ikinci bombayı da attı’ derken parantez içinde ‘bilinen’ demesi, iki kişi olduklarını söylemesi ve yazısının sonunu da ‘biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız’ diyerek bitirmesi şüphelinin (İlhan Selçuk’un) eylemden bilgi ve haberinin olduğu yönünde kanaat vermiştir.”
(İddianamede sayfa 1791)

***

Peki, şimdi bu suçlamaya ne demeli?

Ben hem kendi gazetemi -hem de üç kez- bombalatacağım...

Hem de bunu kendi köşemde vurgulayacağım...

Ne demişim yazıda:

“- Biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız?”


Yazı sanatında çeşitli yöntemler kullanılır, okuduğunu anlayan ve izan sahibi kişi bunların ayırdına varır; savcılar “biz her zaman üç bombacıyı nereden bulacağız” tümcesinin yazının üslubu ve bütünlüğü içinde ne anlama geldiğini bilmiyor mu?.

“Bilmiyor” desem savcıları geri zekâlılıkla itham etmiş olurum...

“Biliyor”
desem kasıtlı olduğunu söylemiş olurum ki böyle bir kişinin savcılık makamında oturmaması gerekir…

 

'Hal ve gidiş'

Savcılık makamı son olarak 24 Mayıs 2006 tarihli “Hal ve Gidiş” başlıklı yazımı suç delili olarak iddianameye koymuştur. Bu yazıdan yalnız bir tek tümce alıyorum:

“...Başbakanlık’a ve de hükümete oturan takıyyeci iktidar, Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı makamına da AKP damgasını vurduğu gün sivil dinci darbe gerçekleşmiş olacak...

Hal ve Gidiş bu...”


Savcılar bu yazının hemen altında yaptığı yorumda şöyle diyor:

“Bu yazısı ile Ergenekon terör örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerden sonra Ergenekon terör örgütünün kontrol ve denetiminde olmayan medyanın yapmış olduğu yayınları eleştirerek (...) Ergenekon terör örgütü ana ilkelerinden olan dezenformasyon (kara propaganda) yaparak örgütün amacına ulaşmasına hizmet ettiği anlaşılmıştır.”

Savcının kafası siyasal iktidarın mantığıyla çalışıyor.

Oysa bu yazıda öngörülenler de gerçekleşmiş “Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı makamına da AKP’nin damgasını vurduğu gün”ü Türkiye yaşamıştır.

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olacağını önceden söylemek, gerçeği önceden görmek demektir. Bu öngörü neden dezenformasyon ya da kara propaganda sayılıyor?..

Bu olgu savcının kafasının nasıl çalıştığını gösteriyor.

 

İlhan Selçuk hesap soruyor


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler