Zafer Arapkirli

Sözde başkan

15 Ocak 2021 Cuma

Çarşamba gecesi, uluslararası İngilizce haber kanallarından birinin önünde mıhlandım kaldım. Amerika Birleşik Devletleri Parlamentosu (alt) niteliğindeki Temsilciler Meclisi’nin tarihi oturumuna tanık olmak istedim. Mevcut Başkan Donald J. Trump’ın azledilmesi yolundaki kararın oylaması öncesinde yapılan bütün konuşmaları tek tek dinlemeye koyuldum.

Her ne kadar Demokrat Parti oyları zaten azil kararı için yeterli ise de Cumhuriyetçi Parti’den de 10 “fire” ile rahatlıkla azil kararının çıktığı oturumda konuşanların büyük bir çoğunluğu, üzerine basa basa şu ifadeyi kullandı:

“Trump is not fit to be president” (Trump başkanlık yapmaya uygun biri değildir).

Hem bu değerlendirmeleri hem de kullandıkları oyla, aslında mevcut ABD Başkanı’nı “sözde başkan” statüsüne indirgemiş oldular.

Anahtar tanım: “Not fit”tir (layık değil) burada.

Yani kanuni, hukuki olarak o koltukta “şeklen” oturabilir olmasına rağmen, o koltuğa layık olmayan bir kişiden, yani “Orayı bir an önce bırakıp gitmesi ya da alınması gereken” kişiden söz ediyorlardı, ABD’li temsilciler (representatives - vekiller). Hem de 45’inci Başkan’ın görev süresinin dolmasına zaten 5 gün süre kalmışken.

Liyakat denen şey, aslında bu kadar önemlidir. Bir insanın belli bir siyasi veya bürokratik makama atanarak ya da seçilerek gelip gelmemesi meselesinin de ötesinde bir anlamı vardır. Hem seçimde ya da atamada usullere uyulup uyulmadığı üzerinden (hile, evrak sahteciliği, yeterli koşulları yerine getirip getirememe, sahte diploma vs.) hem de o makamdaki performansları üzerinden yapılan bir değerlendirmedir. Verilen bir “karne notudur” sonuçta.

Donald J. Trump, bu yüzden şu anda dünya üzerinde “sözde başkan” sıfat tamlamasını yüzde yüz hak eden bir siyasi figürdür.

Batılı siyasi literatürdeki “lame duck president” (Topal Ördek) yani “bir ayağı çukurda” tanımına da “cuk” diye oturmasının yanı sıra, bir de son olayların gösterdiği üzere, “terörist başı” tanımını da fazlasıyla hak etmiştir. Yandaşı Neo-faşist azgın güruhu yasama organının koridorlarına salıp deliler gibi sağa sola saldırtan bir devlet başkanı, bugüne kadar ender görülmüştür. Üstelik de dünyanın dört bir köşesinde ve kendi ülkesinde önüne gelene ağzından köpükler saçarak “teröriiiiiist!..” diye höyküren bir siyasetçi için düşülebilecek en derin bir çukurdur Trump’ın düştüğü seviye.

Sıkıştığı noktada, “Bakın taraftarlarımı (yüzde 50 ?) evlerinde zor tutuyorum, salıveririm” seviyesidir bu.

Allah kimseye göstermesin.

Tanrı kimseyi düşürmesin.

Ulu Manitu kimseye nasip etmesin.

BU ESNADA ANKARA’DA...

Kendi memleketimizde bu kadar hararetli siyasi bir gündem varken, bizimle “zerre kadar ilgisi olmayan olay ve durumları” yazdık yukarıda. Biraz da “burada” olupbitenlere bakalım.

İktidar partisi ve 2 küçük ortağı, bugünlerde demokrasi tarihine geçecek bir girişimin hazırlıkları ile meşguller. Kendilerine seçim kazandıracak çareleri, halkın dertlerine çözüm üretmek, başta koronavirüs belası, açlık ve işsizlik olmak üzere en önemli kavgaları başarıyla sonuçlandırmak yerine, HDP’nin kapatılmasında arıyorlar.

Bir iktidar düşünsenize, bin bir türlü hile ile ve neredeyse “döve döve” kabul ettirdiği ucube bir anayasa ile her istediğini yapabilecek, muhalefetin gıkını çıkarmasına izin vermeyecek bir konumda. Parlamentoda istediği yasayı çıkarabilen bir çoğunluğa sahip. Yargıya kayıtsız şartsız hâkim. Medyanın ezici bir çoğunluğunu eline geçirmiş. Borazan eylemiş, trombon, trompet, flüt, obua, korno, davul, zurna haline getirmiş. İstediği düğmeye basıp, istediği notayı çaldırabilecek bir medya hâkimiyeti kurmuş.

Ama... Sandığa gittiğinde istediği oyu alamayacağını gayet iyi gördüğünden, “Rakip cehpeyi bölmek, hatta rakip cephedeki güçlerden (en azından) birini zincireprangaya vurmak” için çareler arıyor.

Koalisyon ortaklarından biri Cumhuriyet Başsavcılığı’na dönüp, adeta “Biz oturduk sizin yerinize iddianame tanzim ediyoruz. Size verelim. Siz de yapmanız gerekeni biliyorsunuz...” diye mesaj atıyor. Yüzde sıfır nokta sıfır bilmem kaç oylu “milmemkaçbuçukuncu ortak” da gazetesinin manşetinden buna moral destek atıyor.

Ne kadar hazin bir manzara değil mi?

Ne kadar “imrenilmeyecek-özenilmeyecek” ve ne kadar “yüz kızartıcı” bir durum değil mi, cümlesi için?

Yüce Zeus kimsenin başına böyle bir durumu nasip eylemesin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları