Milyonların hakkını arayan Mumcu’nun katlinin acısı sıcak..

26 Ocak 2021 Salı

Kolay kolay da soğumayacak.. “Bir keskin kalem, bir kırık gözlüğün” simgelediği acı, parçalanmış arabanın arkasından süpürülen delillerin yok edilmesinin üzerine, sözde yakalanabilen tetikçiler üzerinden sürdürülmüş davaların inandırıcı olamaması... Milyonların hakkını aramaktan vazgeçmeyen aydınlanmacının gücü ile bedenin varlığından duyulan öfkenin, şiddetin çelişkisi, çoklu emperyal çıkar odakları, uşaklarının varlığı gözler önünden silinemiyor..

12 Mart günlerinin “Sakıncalı piyadesini”, Mamak kapısında, ziyaret hakkı olmayan içerideki dostları için, her hafta sipariş listesini elimizden kapıp yenilerini sağlayıp taşımaktan yorulmadığı dostları için kitap taşırken tanımıştım. Nadir Nadi’nin yönetimindeki Cumhuriyet ailesine 1975’te katılması ile, araştırmacı gazetecilikte en önde olma çalışmalarını, yazıları ile sınırlı kalmayan, ülkeyi ve dünyayı dolaşmakta, sınırsız söylev katkıları da içinde, bilgi toplamadaki kaynak zenginliğine tanıklık etme şansını da yakalamıştık..

12 Eylül Anayasası’nın zorunlu, şeklen tartışmaya açılmak zorunda kalınmış olması sürecinde.. Ankara Mülkiyeliler binasından sokağa taşmış kalabalıklar üzerindeki etkisi, coşkusunu unutmak olanaksız. 12 Eylül sonrası süreçte, aydınlanmacılar kadrolarının içinde en ön saflarda, Dikili festivalleri bir simge, kitleleri peşinden çeken, umut aşılayan duruşunu unutmak, belgelere, bilgilere dayalı yarattığı coşkuyu unutmak olanaksız.. Kitlelere daha çok yüz yüze konuşarak mı, yoksa soluksuz yazıları, kitaplarıyla mı daha çok ulaştığını tartmak olanaksız.. Kesin olan ülkesini seven, aydınlanmacı duruşu olan milyonların sevgisini, güvenini kazanmış olarak, can damarları bir yerlerden yakalamayı başardığıydı.. Nadir Nadi’nin deyimi ile yazmaktan çok konuşuyor, yüz yüze geliyor olarak, “konuşan gazetecileri”nin arasında başı çekenler arasında oluşuydu..

***

Nadir Nadi’nin ölümü 12 Mart sürecindeki bir yıllık ayrılıktan sonra, yeni bir dönemeç taşı, okurları yazarları için ikinci bir kısa süreli ayrılığa yol açınca. Cumhuriyet’in geleceği için İstanbul-Ankara-İzmir kadrolarının, parasızlık nedeniyle kafelerde, evlerde buluşma günlerimizin anıları..Berin Nadi’nin, büyük medya patronlarından gelen kucak açmaları güvenli görmeyerek, İlhan Selçuk’u yanına alarak, Aydın Aybay’ın titiz hukuk çalışmalarının ürünü vakıf çatısı altındaki buluşmayı sağlaması.. Hep birlikte, Nadir Nadi’nin yazarları ile çalışanlarının yeniden buluşmaları..

Ne yazık ki Uğur Mumcu’nun bu çatı altında uzun soluklu savaşımına katlanamayacak iç galiba en az aynı etkinlikte dış odaklı güçler çoktan seferber olmuşlar bile.. Tehditlerin önü arkası kesilmiyor. İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’ya kendilerini koruma adına birer küçük silah verilmiş.. Garipsedikleri göze batan, şaka adına silahlarını bize de yarıştırarak göstermeleri. Ciddiye almak başka, inandıkları yollardan dönmeme kararlılıkları çok başka. Korkunun izini görmek olanaksız. Yine de gerçekten korunacaklarına ilişkin güven de diplerde.

Aralık ayında Türk-İş Genel Kurulu için Ankara’dayım, Uğur evine çaya davette ısrarcı, evde gittiği hiçbir yer için polis çağırmadığını anlatıyor. Çünkü katılacağı etkinliğe yetişme şansı söz konusu olamayacak şekilde gecikmekteler. Evden ayrılışta kapının önünde Cumhuriyet’i yaşatma derdiyle boğuşmaktan saati devirmişiz, Uğur Mumcu soğukta sokak kapısının dibinde tuttuğu için özür dilerken, “Burası Güldalla çocukların bekleme yeri. Arabanın kontak anahtarını çevirmeden dışarı çıkmalarını yasakladım” demez mi? Tam da öngördüğü gibi katledilmedi mi? Hani bomba arabayı patlatırken, ayaklarını da parçalamıştı ya.. Güldal bir gece kâbustan uyandırdığında “ayaklarım parçalanmıştı” dediğini de sonradan anımsatmıştı.

Doğru bildiği dünya ölçeğinde çok güçlü araştırmacı gazetecilik yolundan sapmayan Uğur Mumcu, nasıl öldürülebileceğini öngörmüş olarak yolundan sapmadığında, kendilerinin hakları için sonuna kadar, sapına kadar savaşan Uğur Mumcu’nun arkasından, yüz binler, milyonlar acısının sıcaklığında buluştular..

Satır aralarındaki insan duruşları belki de çok daha değerli, anlamlı..İzmir meydanını görünmez doldurmuş tek vücut olmuş kitlenin içinde, yaşlı, emekli bir öğretmen, eski çantasını güçlükle açıyor, kendisi için çok pahalı olan, “Susmayacağız” yazılı gazeteyi ömrü yettiğince saklayacağını söylüyor. Yıllar boyu kaç miting, kaç bin söyleşiye katıldığımı, Uğur Mumcu’yu birlikte yaşadığımızı saymak olanaksızdı. Bendeniz yaşı gereği etkinliklere katılma yasaklı, Uğur Mumcu’nun katlinin, şiddet, vahşeti algılanıyor olarak aynı içtenlikle sıcak acılı paylaşılmasına ölümünün 28 yıl sonrasında da tanıklık ediyorum.

Aynı güne denk öldürülen Gaffar Okkan’ın da yöre halkına insan olarak dokunma becerisi nedeniyle hedef alındığına inanarak bu ortak paylaşımdan insanca bir haz duyuyorum..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları