Özdemir İnce

Devrim yasaları

03 Mart 2020 Salı

Saltanatın ya da padişahlığın kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümranlığının mümessili hakikisi olduğuna dair” kararname ile gerçekleşmişti. Cumhuriyetin kurulmasının önündeki en büyük engel böylece kaldırılmış oldu. Cumhuriyetin yapısal olarak tamamlanması için gereken girişim 3 Mart 1924 günü TBMM’de yapıldı. O gün sadece 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılmadı.

3 Mart 1924 günü, Halifeliğin kaldırılması; Erkân-ı Harbiye Vekâleti ile Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılmasıyla ilgili 429 sayılı yasa da çıkarıldı. 429 ve 430 sayılı yasalar laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin, son derece önemli iki temel direğidir.

***

- HALİFELİK KALDIRILARAK: Laik düzene geçişin en büyük adımı atıldı. * Rejim tartışmalarının nedenlerinden biri ortadan kalktı. * Yapılacak devrimlerin (reformların) önündeki bir engel daha kalktı. * Halifelik kavgaları sona erdi.

* Ulusal egemenliğin önündeki önemli bir engel kalktı. * Osmanlı hanedanı sınır dışı edildi. * Türkiye Cumhuriyeti’nin karakteri olan ulusal devlet kurulmasının yolu açıldı.

- ŞERİYE VE EVKAF VEKÂLETİ KALDIRILARAK: Bunun yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Böylece din siyaset dışı bırakıldı.

- ERKÂN-I HARBİYE VEKÂLETİ KALDIRILARAK: ordu siyasetin dışında bırakıldı. Yasanın gerekçesi: Ordunun siyasal akımlarla ilgili olması birçok bakımdan sakınca taşımaktaydı. Bu gerçek bütün uygar uluslar tarafından ilke olarak kabul edilmişti. Harbiye Nazırı’nın (şimdiki Genelkurmay Başkanı) aynı zamanda Bakanlar Kurulu üyesi olması ordu-siyaset ilişkileri bakımdan sakıncalı bulunduğu için Genelkurmay Başkanlığı Bakanlar Kurulu’nun dışına çıkarıldı ve Genelkurmay Başkanlığı kuruldu. Böylece ordu siyaset dışı bırakıldı.

- TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU ÇIKARILARAK: Çok amaçlı okullar kaldırıldı ve eğitim - öğretim birleştirilerek Maarif Bakanlığı’na bağlandı. Böylece eğitimin laikleşmesi yolunda büyük bir adım atıldı.

***

Kaç kez yazdım, burada bir kez daha tekrarlayacağım: Cumhuriyetin Devrim Yasaları, kendisinden çok daha önemlidir. Nasıl mı?

Saltanat ve halifelik kaldırıldıktan sonra yukarıda yer alan 3 Mart 1924 gün, 429 ve 430 “Devrim Yasaları” adıyla bilinen yasalar çıkarılmasaydı devletin şekli İslam Cumhuriyeti olur; Osmanlı Devleti Türkiye Cumhuriyeti olarak devam ederdi.

Devrim yasasız devlet, demokratik cumhuriyet olmazdı. Tıpkı bugünkü gibi amorf ve çağdışı bir rejim olurdu.

***

Mademki konu açıldı, devam edelim: Diyelim ki saltanat kaldı ama devrim yasaları çıkarıldı: Rejim meşruti monarşi olurdu. Avrupa’da bunun örnekleri var: Birleşik Krallıklar, İspanya, İsveç, Norveç ve Danimarka… Cumhuriyeti kuranlar, Osmanlı kalıntısı üzerinde böyle bir yönetim tarzının mümkün olmadığını düşündükleri için saltanatı ve halifeliği kaldırdılar ve laik ve demokratik cumhuriyeti kurdular.

Kurucular bununla da yetinmeyerek Cumhuriyeti pekiştirmek için şu kanunları çıkardılar:

1- 25 Kasım 1925 tarihli 671 sayılı Şapka İktisabı Hakkında Kanun;

2- 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun; 

3- 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile kabul edilen evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110. maddesi hükmü;

4- 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı beynelmilel (uluslararası) erkamın kabulu hakkındaki kanun;

5- 1 Kasım 1928 tarihli 1353 sayılı Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkındaki kanun;

6- 26 Kasım 1934 tarihli ve 2590 sayılı efendi, bey, paşa gibi lakap ve unvanların kaldırıldığına dair kanun;

7- 3 Aralık 1934 tarihli ve 2596 sayılı bazı kısvelerin giyilemeyeceğine dair kanun (bu madde 1961 Anayasası’nda 153. madde olarak yer almıştır).

***

Bunlara hukuk devrimini ve bu kapsamda çıkarılan Medeni Kanunu, kadınların seçme ve seçilmesiyle ilgili yasayı ekleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş öyküsü bir siyasal ve hukuksal destandır, spontane değildir! Modernist, diyalektik bir felesefenin ve çağının çağdaşı bir düşüncenin ürünüdür.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları