Olaylar Ve Görüşler

21 Mart’tan 7 Haziran’a Bakmak

05 Nisan 2015 Pazar

21 Mart günü ardı ardına gerçekleşen olaylar, 7 Haziran’a kadar olan 70 kadar günün nasıl geçeceğini bize bir günde sundu.

Nobelist yazar Orhan Pamuk’un “Masumiyet Müzesi” adlı kitabındaki bir sayfa, neredeyse tüm romanın özeti gibidir. Pamuk, bir sayfa içinde tüm romanın olay akışını okuyucuya sunar ve bunu da ustaca yaptığından romanın genel gidişatı da bozulmadan devam eder.
Siz bu ustalığı ancak kitabın sonuna geldiğinizde fark edersiniz. 21 Mart günü yaşananlara 7 Haziran gecesinden baktığımızda da muhtemeldir ki biz de böyle bir anı yaşadığımızı fark edeceğiz.

21 Mart’ta neler oldu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” demesi de 21 Mart’ta vardı; “Kürt sorunu vardır” demesi de 21 Mart’ta vardı. İzleme Heyeti ve benzeri konulara “olumlu bakmadığını” ifade etmesi de, hükümetin “Ama bizim de bir yetkimiz var!” demesi de 21 Mart’ta vardı.
İktidar blokunda bunlar yaşanırken bir taraftan Diyarbakır’da Newroz, diğer taraftan Ankara’da Nevruz kutlandı. Devlet Bahçeli konuşmasını bitirir bitirmez, Diyarbakır’a Öcalan’ın mektubu için bağlandı televizyonlar.
O konuşma biterken ekranın bir yanında Bahçeli demir döverken, alt yazılar Bülent Arınç’ın çıkışını duyuruyordu.

Başkanlık hayalleri
Her ne kadar bir romanın kurgusal dünyasında yaşamasak da fotoğraf belirginleşmeye başlıyor. Anketlere göre MHP’nin oyu artıyor. Yüzde 18’lerin şaşırtmayacağı ifade ediliyor. MHP’nin yüzde 18 oy aldığı bir seçim sonucunda Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin önemli bir yara alacağı çok açık.
Diğer taraftan HDP’nin yükselişi bu yaraları kapanmaz hale getiriyor. Barajı geçen HDP, yüzde 20’ye yakın oy alan MHP ile yapılan hesaplamalarda bırakın 400 vekili, 276’ya ulaşılması bile zor görünüyor.
Bu sebeple gündemin bir tarafından MHP, bir tarafından HDP çekerken (21 Mart’ın sembolizmi, Bahçeli’nin konuşması bittiği an, Öcalan’ın mektubu okunmaya başlandı!) Erdoğan’a bir “Kürt sorunu vardır”, bir “Yoktur” demek kalıyor. Yeri geldiğinde en temel adımları bile olumlu bulmadığını söyleyerek açıktan hükümete tavır alıyor.
Hükümet ise tüm siyasi yatırımını yaptığı bir sürecin içerisinde ve bu süreçte durmak da geri dönmek de düşmek anlamına geliyor.
Zaman hızlı akıyor. Ergenekon ve Balyoz’da “yanılan ve yanıltılan” hükümetin bir de Kürt sorununda yanılmış olması, seçimler yaklaşırken 12 yılın boşa geçtiğini itiraf etmek dışında bir anlama gelmiyor.
Belki de bu yüzden ilk defa çok sert bir şekilde karşı koyuyorlar “reis”lerine ve bu karşı koyuş hükümet sözcüsü ile başkentin belediye başkanının birbirlerine hakaret etmelerine kadar ilerliyor.

Büyük fotoğraf
70 gün boyunca konuşacağımız fotoğraf işte tam olarak bu ve hepsi birlikte 21 Mart’ta kendisini gösterdi.
Bir de bu fotoğrafa, eksik tek özne olan CHP, elinde ekonomi sepetiyle girecek. Ekonominin hali düşünüldüğünde bu AKP’yi daha da sıkıştıracaktır.
Tüm bunlar ışığında şunu öngörmek mümkün. Artık bu fotoğrafta AKP’ye ayrılan alan daralıyor ve daraldıkça yalpalamalar, suçlamalar ve iç kavgalar AKP’yi kaplıyor.

Koray Doğan Urbarlı
Sosyolog

---

Seçimlerin Temel Ayracı
Önümüzdeki seçimler, pek çoğumuza göre, genel kabul gören bir tanımla, adeta ‘tünelden önceki son çıkış.’

Geleceğimizin belirlenmesinde büyük önem taşıyacağını düşündüğümüz 7 Haziran 2015 genel seçimlerine doğru hızla yol alıyoruz.
Geçmiş değerlendirmelerimizde, 2014 yerel seçimleri ile cumhurbaşkanı seçiminin ve 2015 milletvekili seçimlerinin üçlü bir sacayağı oluşturduğunu yazmıştık.
Başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere muhalefetin, birbirini etkileyip tetikleyeceğini düşündüğümüz bu üç seçime, bütünsel bir yaklaşım ve yönseme ile hazırlanmasının doğru olacağını vurgulamıştık (Türkiye’nin Arındırılması ve Yeniden Yapılandırılması – Cumhuriyet, 23 Ocak 2014).
Ancak gelişmeler istenildiği gibi olmadı. Yerel seçimde ve cumhurbaşkanı seçiminde, arzu edilen sonuçlar alınamadı. Artık seçim sürecinin son ayağındayız. 7 Haziran 2015 seçimleri, ülkemiz ve halkımız için yaşamsal derecede önem taşıyor.

Demokrasi mi, tek adamlık mı?
Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan ama ülkemizde sanki başkanlık sistemi varmışçasına davranan Recep Tayyip Erdoğan, amacını her fırsatta ortaya koyuyor; tek adam olmak ve tek başına ülkeyi yönetmek. Erdoğan ve güdümündeki AKP iktidarı, Türkiye’yi parlamenter demokrasiden uzaklaştırıp başkanlık sistemine geçirmek istiyor.
Önümüzdeki seçimde, parlamentoda, anayasayı değiştirip başkanlık sisteminin önünü açacak yeterli çoğunluğa ulaşmayı hedefliyorlar. İşte bizce, 7 Haziran 2015 seçimlerinin temel ayracı budur, bamteli burasıdır.

Seçimin bamteli
Bu seçim, milletin vekillerini seçip parlamentoya göndereceği ve iktidarla muhalefet partilerini belirleyeceği sıradan bir seçim değildir.
Böyle olmadığı konusunda da seçmen aydınlatılmalı ve bilinçlendirilmelidir. Bu görev de en başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere tüm muhalefete düşmektedir.
Geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminin temel ayracının da ‘parlamenter sistem mi yoksa tek adamlık mı” sorusu olduğunu ve muhalefetin seçim çalışmalarını bu temelde yürütmesi gerektiğini vurgulamıştık (Muhalefetin Cumhurbaşkanı Seçim Kampanyası - Cumhuriyet, 16 Temmuz 2014). Ancak adaylık tartışmalarıyla zaman yitiren ve enerjisini tüketen muhalefet, bu konuyu yeterince değerlendiremedi.
Oysa AKP’ye destek çıkan, oy veren, hatta onun içinde yer alan bazı kesimlerde bile, başkanlık sistemiyle ilgili endişeler, tedirginlikler vardır. Muhalefet bu yarılmayı işleyip genişletmelidir.
Biz, “demokrasi mi yoksa tek adamlık mı” sorusu karşısında, seçmenin büyük çoğunluğunun cumhuriyet - demokrasi ve parlamenter sistem ekseninde buluşabileceğini öngörüyoruz. Böyle olmasını da diliyoruz.

Asıl istikrarsızlık başkanlık sistemi
Öyle görünüyor ki, siyasal iktidar önümüzdeki seçim sürecini yine ‘istikrar’ temasıyla yürütecek. Seçmenden ‘istikrarın korunması’ gerekçesiyle oy isteyecek. Halkı ‘istikrarsızlık’ sopasıyla korkutmaya çalışacak.
Oysa ülkemiz için, halkımız için asıl istikrarsızlık, ‘tek adamlık’ rejimi olan başkanlık sistemine geçilmesidir.
Eğer iktidar partisi önümüzdeki seçimlerde yeterli çoğunluğa ulaşıp yönetim sistemini değiştirirse; sonuçta ülkenin nerelere sürükleneceği, halkımızı hangi badirelerin beklediği, bugünden görülmektedir.
Başta CHP olmak üzere toplumsal muhalefet, bütün bu gerçekleri halka anlatmalıdır.
Önümüzdeki seçimlerin ne anlama geldiği, hepimizin, tüm seçmenlerin bilincinde aydınlanmalıdır.
Elbette seçimlerin ne anlama geldiğini anlatmak ve seçmenlere kavratmak önemlidir. Ama tek başına yeterli değildir.

Ekmek, adalet, barış, demokrasi...
Seçmenin önüne yeni bir ‘umut manifestosu’ ile çıkılmalıdır. Bu konudaki görüşlerimizi ayrıntılı biçimde yazmıştık (CHP’nin Umuda Yolculuğu - Cumhuriyet, 2 Mayıs 2014). CHP de önümüzdeki seçimin ana temasını ‘Umuda Yolculuk’ olarak belirledi. Bundan umutlandık, gönendik, mutluluk duyduk.
Şimdi önemli olan, bu temanın içeriğinin doldurulması ve en geniş kitlelere ulaştırılmasıdır.
Halkımız başta işsizlik, yoksulluk olmak üzere pek çok ekonomik sorunun burgacında kıvranıyor.
Demokrasi ve insan hakları alanında, önümüzde aşılması gereken önemli engeller var.
Başta savaş tehlikesi olmak üzere, içeride ve dışarıda çok önemli sorunlarla karşı karşıyayız.
İş, ekmek, adalet, barış, demokrasi ve özgürlük isteyen halkımız, yaşadığı sorunlara çözüm getirecek siyasal programı bekliyor.
Tabii en başta da kendisine güven verecek siyasi kadroları...  

Mehmet Şakir Örs
Gazeteci/Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları


En Çok Okunan Haberler