AİHM’den Uludere’ye!

27 Aralık 2020 Pazar

Bir sorunu uluslararası hale getirmek kadar tehlikeli durum yoktur. Her ülke kendi çıkarı açısından bakar. Sorunun çözümünden çok, “kullanımı” öne çıkar.

Türkiye bunu terörle mücadelede yaşıyor. Devleti, terör örgütleri başta olmak üzere bütün yapılardan ayıran başlıca unsur, hukuk zemininde hareket etmesidir.

PKK, arkasına yedi düveli alıp Türkiye’ye saldırdığı dönemlerde zaman zaman yaşanan hukuk dışı uygulamalarda, her şeye karşın Türkiye’nin hukuk devleti birikimi ağır basmıştır. Türkiye, teröre karşı haklılığını kanıtlamak için diplomasiyi de devreye sokmuş, pek çok ülkenin “PKK, terör örgütüdür” kararı alması için diplomatlarımız iğne ile kuyu kazmıştır.

***

Selahattin Demirtaş davası, Türkiye’nin terörle mücadelesinde iyi bir yere oturmuyor. İktidara göre durum şu:

1- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’de iç hukuk yolları tükenmeden karar verdi.

2- Demirtaş zaten azılı teröristtir.

Bir yandan yargılama devam ediyor diyeceksin, bir yandan ben hükmü verdim, o terörist diyeceksin!

Hangisi doğru?

İktidar bir kez daha Türkiye’nin iç barışını, kendi siyasi hedeflerine kurban ediyor.

Olayın özü; HDP’yi Cumhur İttifakı’na çekmek, bu olmuyorsa tarafsız kalmasını sağlamak. İkisi de olmuyorsa HDP’yi linç edip, ona oy veren tabana yönelik Cumhur İttifakı ile barışık yeni siyasi oluşumlar meydana getirmek. AKP iktidarının ezelden beri Öcalan ailesiyle diyalog halinde terörle mücadele ediyor gibi yapıp siyaset üretmek gibi ezeli bir hevesi var. 

Hukukun ve siyasetin doğasının dışına çıkınca iki sonucu oluyor:

1- İşin nereye varacağı belli olmuyor.

2- İpin ucunun kime geçeceği belli olmuyor.

En sağlıklısı toplumda yüzyılların birikimi olarak oluşmuş bir arada yaşama duygusunun üzerine hukuk devletini inşa etmek.

İktidarlar 1985’ten beri terörle mücadeleye şefkat ve şiddet ikileminde baktı. İlkini 5 Haziran 1985’te ANAP’ın çıkardığı, sonuncusunu 10 Temmuz 2014’te AKP’nin çıkardığı 9 eve dönüş yasası da “büyük beklentilerle” yürürlüğe girdi. Kısa süre sonra “daha şiddetli” önlemlere geçildi. 

***

Bütün sorun, devlet çarkını hukuk dişlilerine sokamamakta. 

Yarın 34 yurttaşımızın hava saldırısı sonucu yaşamını yitirdiği Uludere olayının 9. yılı. 28 Aralık 2011’de güvenlik güçlerinin bilgisi dahilinde sınırı geçip Irak’tan kaçak petrol getiren Ortasu ve Gülyazı köylüleri, terör örgütünün katliam planlayıcılarından Fehman Hüseyin’in aralarında olduğu “istihbaratı” sonucu bombalanmış, 38 kişiden 34’ü ölmüştü. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök yıllardır olayın peşini bırakmıyor. Erdoğan’ın “Karanlık dehlizlerde kalmayacak” sözünü anımsatıp, sonucu soruyor. Soruşturmalar “takipsizlik” kararlarıyla kapatılıyor. Konuyu bütçe görüşmeleri sırasında Meclis kürsüsünden de dile getiren Gök, çok çarpıcı bir örnek verdi. Evlatlarını kaybeden anneler, o olaydan 8 ay sonra köy yakınındaki kaza sonucu 9’u şehit olan 13 Mehmetçiğin yanına koşuyorlar. Anne Emine Ürek, “Aklıma oğlum geldi, hemen koştum” diyor.

Gök, bunun emsalsiz bir olay olduğunu anımsatıp soruyor:

“Uludere aydınlatılmazsa, devletin adaleti ve adil yardım eli oraya ulaşmazsa, iktidar ne kadar inandırıcı olabilir?”

Bir yanda “AİHM’yi tanımam” bir yanda “Uludere’yi aydınlatmam”!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İYİ Parti çıkmazı! 18 Nisan 2024
Zafer sorumluluğu... 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları