Deniz Yıldırım

Toplumun dışına düşen öncü: Mahcubiyet ve Haysiyet

16 Ocak 2021 Cumartesi

Her ülkenin 68’i, 1968 kuşağı farklı. Oysa benzerlikler de var. Edebiyatla bakmaya devam. Norveçli yazar Dag Solstad’ın (1941 doğumlu) Mahcubiyet ve Haysiyet adını taşıyan romanı (1994), öğretmen aydının (öncünün) dünya değişirken yaşadığı hayal kırıklığının anlaşılması adına yazı zincirimizde önemli bir halka.

Solstad’ın romanlarını iki döneme ayırmak mümkün: İlk dönemde, 68 kuşağının yeni bir kamusal gündem, yeni bir kültürel hegemonya alanı inşa edişini merkeze alan öncüleşme romanları; ikinci dönemde ise bu kuşağın kendisini giderek toplumun, kamusalın dışına fırlatılmış olarak görmeye başlamasını dert edinen geri çekilme romanları egemen. Roman bu ikinci döneme ait.

Başkarakterin, bir lisede Norveç Dili ve Edebiyatı dersleri veren öğretmen-aydın Elias Rukla’nın meselesi de bununla bağlantılı. Rukla, 25 yıllık öğretmendir. Bir gün derste Ibsen’in eserini okurken yıllardır dikkat etmediği bir ayrıntıyı fark eder; heyecanlanır. Gelin görün ki sorun şudur: Fark ettiği bu ayrıntı, onu heyecanlandıran “kültürel tema”, ne sınıftaki öğrencileri ne de öğretmenler odasındaki öğretmenleri ilgilendirmektedir artık. Kamusal gündem değişmiştir. Bunu fark etmesi, kopuş sahnesinin, sorgulamanın merkezindedir.

Ara bilgi verelim: Norveç’te, özellikle kültürel alanda yazarları, aydınları aracılığıyla etkin bir hegemonya örgütlemiştir 68’in sosyalist öncüleri. Dolayısıyla bir dönem kendi gündemlerini kurmuşlar; aydınlarla emekçi sınıflar arasında ortak dil geliştirmekte ve yeni bir kamusallık inşa etmekte epey mesafe kat etmişlerdir. Şimdi bu sahneyle Elias Rukla’nın (onun nezdinde, her şeye rağmen akışa teslim olmamış öncü tipinin) fark ettiği şudur: Belki kendisi aynı kişidir; ama içinde yaşadığı ülke ve toplum değişmiştir. O hegemonya aşınmıştır.

Öğretmenler kredi borçlarıyla, tüketimleriyle ilgilidir. Gazetelerin, televizyonların konuları ve genel olarak kamusal gündem; bir dönem kendilerinin inşa etme mücadelesine giriştikleri toplumsal gündemden farklıdır. Niteliksizleşme ve bireycileşme başını almış yürümüş; duyarlılıklar değişmiştir. Geçen hafta ele aldığımız yeraltı insanının tanınma mücadelesi verdiği kamusal alandan da farklıdır karşımızdaki. Aydın artık yeraltından çıkmış, öncüleşmiş; ancak inşa ettiği kamu büyük oranda çözülmüştür bu sefer de: “Elias Rukla görünmez olmuştu adeta, bu da ona acı veriyordu”; bu cümle her şeyin özetidir.

Yeraltı İnsanından Farkı

Tekrar belirtmeliyim: Dostoyevski’nin bize sunduğu yeraltı insanının acısından farklıdır durum burada; Rukla verili kamusal alana eşit bir özne olarak kabul edilmemekten dolayı değil, bu kamusal alana, gündeme ve konularına, kısacası yeni topluma kendisini ait hissetmemekten dolayı acı çekmektedir: “Elias kendini yenik hissediyordu. Savunduğu her şey toplumdaki günlük konuşmalardan silinmişti” cümlesi bunun kanıtıdır. “En fenası, kimseye söyleyecek bir sözü yoktu. Sözü ancak kendineydi… Bir çağ kapanmıştı ve toplumsal konularla ilgili bir birey olarak Elias Rukla’yı da beraberinde götürmüştü.

Dinleyerek, kamusal meseleler üzerine tartışarak konuşmanın yöntem olarak geri çekilmesinden duyulan rahatsızlıktır bu bir yandan da. Dertler bireyselleşmiş; konuşma eylemi, toplumsal içeriğinden soyutlanarak tek tipleşmiştir. Bu yabancılaşma duygusunu doğuran değişim şu cümlelerle sunulur romanda: “Söyleşme eylemi sona ermişti… Zira tartışmanın, konuşmanın yapılacağı kamusal alan hep meşguldü.” İşte bu ortamda toplumsal öncü Elias Rukla, “toplumun dışına düşmüştür artık.

Aydın öncünün inşasına giriştiği kamudan dışlanmasının, yenilgi ve geri çekilme hissinin yarattığı ruhsal tahribata dair bir başyapıt bu roman. Öğretmen, öğrenci gençlik ve genel olarak aydın kitlelerin öncülük pratiğinin tarihsel açıdan gelişkin olduğu bizim gibi ülkelerde de bugün bu işlev kaybı ve toplumun dışına düşme hissini, geri çekilmenin ıstıraplı ruh halini yaşayanlar sayıca az mıdır? Sahi, toplumsal öncülük işlevi aşınan Ahlat Ağacı’nın öğretmen karakteri İdris’in kıra çekilme yönündeki nihai tercihine yol açan koşullarla Norveçli öğretmen Elias Rukla’nın durumu çok mu farklı?

Öncü aydının (akışı bozamıyorsa da akışa teslim olmayı reddeden aydının) yalnızlaşması; sonunda yabana, kıra, toplumun dışına çekilmesi; yeniden yeraltını, sığınağını ya da kuyu kazarak suyu araması bu süreçlerin sonucu. Rukla’nın gelgitli ruh hali de sığınağa çekilme olasılığının işaretlerini veriyor. Kendisini Birinci Dünya Savaşı sonrasının ruhsal sarsıntılarıyla, bu sarsıntıları anlatan romanlarla özdeşleştirmesi tesadüf olmasa gerek. Belki romanda Kafka’nın adının bu çerçevede geçmesini de bir işaret olarak değerlendirmeliyiz. Öyleyse haftaya Kafka, Dönüşüm. Sonra, diğer olasılıkları da tartışacağız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları