Toledo mu?

03 Şubat 2016 Çarşamba

Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu benzetmeleriyle ünlü bir akademisyendir. Her benzetmesinde bir öngörü vardır aynen son Sur-Toledo örneğinde olduğu gibi.
İspanya’nın ortasında yer alan Kastilya-La Mancha özerk bölgesinin merkezi olan Toledo, Diyarbakır’ın Sur ilçesi gibi zengin bir tarihsel dokuya sahiptir.
Sur’un tarihi geçmişi çok eskilere, MÖ 7500 yıllarına kadar uzanmaktadır. Son dönemde yapılan arkeolojik kazılarda dünyadaki en eski yerleşim alanlarının bu bölgede olduğu görülmüştür. İlçede Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Yunanlar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Osmanlılar gibi 30’a yakın uygarlık hüküm sürmüştür.
Aynen Sur gibi sur-içi bir yerleşim birimi olan Toledo’nun tarihi Sur kadar eski değildir. MÖ 192’de Romalı komutan Fulvius Nobilior bir çoban yerleşimi olan bölgeyi ele geçirerek daha sonra Toledo adını alacak olan Toletum’un ilk temelini atmıştır. 702-1085 yılları arasında Arap egemenliğinin hüküm sürdüğü kentte Arap-Endülüs uygarlığından günümüze kalan birçok yapı bulunuyor.
Buraya kadar sözü edilecek bir durum yok. Ne var ki Sayın Başbakan’ın yaptığı benzetme ile dikkat çekmek istediği, iki yerleşimin mimari dokusu ya da turizm açısından önemi değil herhalde.

***

80 yıl öncesine gidelim… Toledo, İspanya İç Savaşı’nın başladığı 1936 yılında cumhuriyetçi bir kentti. Askeri vali Albay José Moscardo isyancıların saflarına katılarak cumhuriyetçi milislerle savaşa tutuştu, fakat yenik düşeceğini anlayınca 100 subay, 800 sivil muhafız (Guardia Civil), Falanj üyeleri ve bir avuç Piyade Okulu öğrencisiyle uzun aylar boyunca kalacağı Alkazar Kalesi’ne sığındı. Kalede ayrıca cumhuriyetçi ailelerden 550 kadın ve çocuk ile Toledo sivil valisi rehine olarak tutuluyordu.
Aslında Toledo da, Alkazar Kalesi de her iki taraf açısından pek önem taşımıyordu. Franco, Alkazar’ın ele geçirilmesi için Madrid cephesindeki birliklerin bir bölümünün birkaç haftalığına çekilerek Toledo’ya gönderilmesi emrini verdi.
Toledo, General José Enrique Varela komutasındaki birlikler tarafından ele geçirilince kentte binlerce cumhuriyetçi asker, milis ve sivil katliama uğradı.
Kentin işgalinden sonra Franco, Caudillo (Şef) olarak anılmaya başlandı.

***

1939 yılında İç Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Francisco Franco y Bahamonde El Caudillo ülkede iktidarı ele geçirdi ve 1975 yılında ölümüne kadar 36 yıl boyunca demir yumrukla yönetti.
Evrensel “kuvvetler ayrılığı” ilkesini “kuvvetler uyumuna” dönüştürdü. Hem devlet başkanı, hem başbakan, hem genelkurmay başkanı, hem de partisi Movimiento Nacional’in lideriydi. Yargı da, yasama da emrindeydi. Dört dörtlük bir diktatör olarak çağcıllarına ve kendinden sonra geleceklere örnek oldu.
Ulusal Ceza Mahkemesi kayıtlarına göre iç savaş sırasında 143 bin 353 kişi yaşamını yitirdi. Bu sayıya idam edilen binlerce muhalif dahil değildir.
Öyle günler geçiriyoruz ki Toledo denince insanın aklına Primada Katedrali, San Martin ve Alcantara köprüleri, El Trasito Sinanogu değil de savaşlar, ölümler, diktatörler geliyor.
Ne diyelim? Ülkemizi de, bizleri de Tanrı korusun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları