Arınç’ı Dinleyince ‘Eyvah’ Dedim

03 Şubat 2016 Çarşamba

Eyvah dedim, çünkü ülkenin karanlıktan çıkışını Biden’dan sonra Arınç’a, Çelik’e, Ergin’e, “sessiz bir çığlık atacağı” umudunu kendinden geçmiş muhalefette hep canlı tutmuş Gül’e bağlayacak yine aydınımız, muhafazakârlara sevdalı liberalimiz ve dahi solcumuz diye geçti içimden. Efkârlandım. “Ne var bunda, işte eski tüfekler isyan ediyor, otoriter eğilimler içeriden darbeleniyor, bak ne güzel orada da aklı selimsahibi insanlar varmış” dersiniz diye de ödüm koptu!

***

Demeyin; çünkü sahte muhalefetler kurtuluş umudunu daima köşeye sıkıştırır, konformizme yol açar, özgüveni zedeler, siyaseti imkânsızlaştırır, daima diri kalması gereken ütopyaları siler. Daha sayayım mı; en önemlisi her fırsatta sağdan ortak aramaya meraklı liberal takımı “işte buldum, işte yeniden karşımızda sevgili demokrat muhafazakârımız” diye zil takıp oynar.

***

Biliyorum öyle düşünmeyenler de var; “hasmın içerden yara almasının, kamplara ayrılmasının, bölünmesinin kötü bir tarafı yoktur, sen yolundan şaşma yeter” derler. Onlara hak vermeye bir iki santim kala dururum ben. Dururum ve seyreylerim âlemi; âlemin içinde devinip duran tarihi; zamanın akıp giden hata ve noksanını, cari açığını. Zulmedenler birbirine girdiğinde, birinin diğerini yıkadığını, yıkayanın da yıkananın da ne dediğine öncelikle bakmak gerektiğini düşünürüm.

***

Tasfiye edilen tasfiyeciye itiraz ediyorsa eğer, sorulması gereken ilk soru, “Arkadaş sen daha düne kadar olup bitene, yakıp yıkana ortak değil miydin” sorusudur. Cemaat-AKP kavgasının can alıcı sorusu buydu, hâlâ da budur. Bu nedenle büyük ortaklık bozulup, ortaklar birbirlerinin foyasını meydana çıkardıklarında halka durumu anlatmak için nasıl çabaladıysak, çabalamaktaysak bugün de aynı şekilde, yani şekil 1’deki gibi tekrarda büyük yarar vardır.

***

Size liberallerimizin pek sevdiği, kulunç ağrılarını geçirecek kadar masaj ustası muhafazakârlarımızın birinden bir pasaj aktarayım da muhalefete soyunan emekli siyasetçilere fazla kulak asmamak gerektiğini, her şeyin aynı yerde, aynı şekilde durmakta olduğunu anlatmış olayım. Abant toplantılarının önde gelen ismidir; Zaman yazarı Ali Bulaç’ı ilgiyle okuyup izlerim. Son yazılarından birinde, “Mezhepler Savaşı” başlıklı olanında mezheplerin İslamı ve mücadelesini böldüğüne dikkat çekiyor ve şöyle diyordu:

***

“Düşünce tarihimizi mezhepler üzerinden okumak, bize neden ‘din ile siyaset’in birbirlerinden kopuk olmadıklarını ve eğer siyasi ve sosyo-ekonomik sorunlarımıza çare arayacaksak çareyi bu zeminde aramamız gerektiğini gösterecektir.” Pek ilginç, liberallerimizin aklını kolayca çelebilecek, pek “derin” bir düşüncedir. Üzgünüm safınızı seçmek zorunda kalacaksınız; çünkü bir tarafta laikliği savunanlar, yani “siyasi, ekonomik sorunlara çareyi din zemininde” aramayanlar, diğer yanda çareyi İslamcılıkta, o “zeminde” bulanlar; Bulaç, Arınç ve arkadaşları ile hâlâ iktidarda olanlar var; asıl kavga da budur, buradadır. Tasfiye edilenlerle edenler arasındaki farkın “özgül ağırlığı” ise pek azdır; ihmal edin gitsin.

***

Ama içime de bir kurt düştü; “boş verin, umudunuzu bu iç çatlaklara bağlamayın; ‘derin’ düşüncelere takılmayın” dersek “siyasi hayatımızın vazgeçilmez unsuru liberallerimizi” üzer, canlarını sıkar mıyız dersiniz?
Hiç istemem doğrusu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları