Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cüppenin Onuru Kime Emanet?
Cüppeli Ahmet Hoca’ya değil elbet!
Suçlu bulmakta ise üstüne yok.
İstanbul C. Savcısı’na yönelen terörü ve kurtarma fiyaskosunda da öyle yaptı.
Cüppe üzerinden avukatları suçladı:
“Avukat cüppesiyle girmişler. İbretlik bir vaka!”
Askerliğin temel kuralı “En iyi savunma saldırıdır” ilkesini o, siyasette uyguluyor.
Saldırmak için bahane arıyor.
Kantin yedek subaylığında kazandığı deneyim öylesine zengin ve derin ki, sonunda başkomutanlığa terfi etti!
Allah’ın (ve milletin) takdirinden elbette sual olunmaz.
***
Gazi M. Kemal Paşa “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir!” demişti.
Bu da bir nevi Başkomutan!
O da bir şey diyecek elbet:
“Öfke ve saldırı benim karakterimdir!” diyor.
Ne yazık ki fıtraten bu ikisi ile yoğrulmuş..
Her fırsatta pırtlayıp duruyor!
En hesap verecek durumda bile hesap soruyor.
Paralel’i çoktan geçti.
Kaçak Saray’ındaki 3 bin kameranın ve 1.500 polisin bir kısmından feragat etseydi, adliye sarayları daha güvenli olurdu.
Örneğin, devletin savcısının kapısını bir polis bekleseydi....
Bunun hesabını vermiyor.
Hesap sormaya devam ediyor.
Hem de öfke ile. Dünyaya hesap sormak için gelmiş gibi.
Bu tutumuna bendeniz de şahsen hedef oldum.
(Hayır bu köşedeki bir yazı nedeniyle ve açmak istediği “Cumhurbaşkanına hakaret ve iftiradan 4 yıla kadar hapis davası” nedeniyle değil. Bizzat lisanen ve fiilen...
Hem de GATA Komutanlığı makam odasında)
***
Daha önce de bir başka vesile ile bu köşede yazmıştık. Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan terör olayı bir başka bağlamda da tekerrür etti. Yeniden yazmak gerekti.
9 yıl önce, (17 Mayıs 2006) Danıştay’a da benzer bir saldırı olmuştu.
“Avukat cüppeli” Alparslan Arslan, 2. Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’i tabanca ile vurarak öldürmüştü.
Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenine ise Başbakan Erdoğan protesto edilme korkusuyla katılmadı.
Eski Başbakan Bülent Ecevit ise, Rahşan Hanım’ın ve doktorların karşı çıkmasına rağmen katıldı.
Sıcak ve çok yoğun kalabalık nedeniyle zor anlar yaşadı.
Evine döndükten sonra da beyin kanaması geçirdi. GATA’ya kaldırıldı.
GATA Komutanlığı makam odasını, ziyaretçi odası olarak Rahşan Hanım’a tahsis etti.
Ertesi gün, Erdoğan’ın, yanında Dışişleri Bakanı Gül ile ziyarete geleceği bildirildi.
Rahşan Hanım, “Bunlarla karşılaşmak istemiyorum!” diyerek hastaneden ayrıldı.
Dönemin DSP Genel Sekreteri idim.
Daha “Merhaba. Hoş geldiniz” faslına geçmeden, Erdoğan, artık her TC yurttaşının zihnine kazınan malum ses tonu ve tepeden üslubuyla sordu:
“Yav, hasta imiş... Neden o kalabalığa soktunuz? Sağlığı da pek müsait değilmiş. Cenazeye gelmesine neden izin verdiniz ki?”
Yani demek istiyordu ki “Kabahat sizde!”
Sorgulayan bakışları ile sorusunu yineledi:
“Keşke cenazeye getirmeseydiniz!”
(İnsanın davranışlarını hatta reflekslerini de mesleği belirliyor. Üç dönem milletvekilliği, bakanlık vs. bile gazeteciliği örtemiyor. O dönemde Sözcü’de yazıyordum. Kendimi daha çok gazeteci gibi hissetmenin de rahatlığıyla:
“Efendim, dedim, Sayın Ecevit, Cumhuriyet kuşağı devlet adamı... Eğer devletin temel direklerinden biri olan Danıştay’a saldırılmış ve bir mensubu görevi başında şehit edilmiş ise Ecevit gibi bir insan sürünecek durumda da olsa cenazesine gider!”
Eğer üstelerse bu sözlerin devamının “Ülkenin başbakanı olarak asıl siz neden o cenazeye katılmadınız?” diye gelebileceğini hissetmiş olmalı ki üstelemedi.
Bu kez bir başka yönden başka atışa geçti:
“Haberler var. Ona dondurma yedirmişsiniz!”
Hasta ziyaretine değil adeta sorgulamaya hatta yargılamaya gelmiş gibiydi.
Demek istiyordu ki:
“Ecevit’i iyi koruyamadınız. Hem hasta hasta cenazeye getirdiniz, hem de dondurma yedirdiniz! Kusur sizde!”
***
Dedik ya, askerliği kantinde yapmış;
Ama askerliğin temel kuralını iyi öğrenmiş.
***
Ülkede uçan kuşların bile kendisinden izin alması gerektiğine inanıyor. Balkonda sigara içenlerden bile hesap soruyor.
Ama validen, emniyet müdüründen, rehin alınan savcıyı kurtarma fiyaskosunun, hesabını sormak aklından geçmiyor.
IŞİD’le aylarca, PKK ile yıllarca süren “müzakere”nin benzerinin neden Çağlayan Adliyesi’nde yürütülmediğinin hesabını vermek hiç aklına gelmiyor.
Bir yargı mensubu makamında terör kurbanı oldu. Erdoğan yine cenazede yoktu!
Cüppe mi Kelek, Yelek mi?
Cüppe giyip suç işlemek avukatlara savaş açmak için bir bahane ise, bu savaşı “arkasında, yakasında polis” yazan yelekleri giyip suç işleyenler üzerinden önce güvenlik güçlerine açmak gerek.
Siyasetçiler gibi toplumların da hal ve gidişini Google tutuyor.
Sahte “polis yeleği” ile o kadar çok suç işleniyor ki, bunları aktarsak her gün ayrı bir gazete çıkarılır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!