Zehirlenen bir coğrafyada intiharlar...

19 Ocak 2020 Pazar

Bu hafta iki kadının fotoğraflarına bakıp durdum. Birinci fotoğraf, 47 yaşındaki Nurcan Bakır’a ait. 28 yıldır cezaevinde, yaptığım hesaba göre 19 yaşında içeri girmiş. Örgüt üyeliğinden, ve bu hafta Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nden Burhaniye Kadın Kapalı Cezaevi’ne sürülmüş ve cezasının bitmesine iki yıl varmış. Kendini, koğuş arkadaşları uyurken banyoda asmış.

Savcılara söylüyorum, burada örgüt propagandası yapmak gibi bir niyetim yok. Ben bu coğrafyanın acılı bir kadınından söz ediyorum. Köylerin en yoksulunda doğmuş, Mardin Sulakdere köyünde, bir yığın kardeşiyle birlikte yarı aç yarı tok, çıplak ayak bir çocukluk geçirmiş. Oraları bilenler bilir, yer gök çocuktur ve bu çocukların eğitim hakkı, hatta yaşam hakkı bile yoktur. O da okula gitmemiş, okuma yazması yok ve sadece Kürtçe konuşabiliyor.

O coğrafyada çocukların kaderi doğarken çizilmiştir, ya geçici tarım işçisi ya uyuşturucu baronlarının ayakçısı ya da terör örgütü PKK’nin üç ya da dört yıl ömür biçtiği militanı. Başka seçenekleri yoktur. Uyuşturucu baronlarının da, terör örgütünün de genç insanlara ihtiyacı vardır. Gerektiğinde usulca ölüveren. Nurcan, örgüt üyesi olduğunda 19 yaşındaymış, bir gün dağ başında tek başına kalakalmış ve yakalanmış. Türkçe bilmeyen, korkmuş bir çocuk ve 30 yıl hapse mahkûm edilmiş, nedenini niçinini hiç bilememiş. Öylece yatmış, zamanlar geçmiş, Türkçe öğrenmiş ve hâlâ neden mahkûm olduğunu, hayatını neden dört duvar arasında geçirdiğini bilememiş. En çok bir mağarada geçen çocukluğunu özlemiş, yalınayak çocukluğunu.

Geçen hafta alıştığı Gebze Kapalı Kadın Cezaevi’nden Burhaniye Cezaevi’ne sürülmüş yazımın başında da söylediğim gibi kendini asmış. Cenazesi bir süre ailesine verilmemiş, daha sonra yoksul köylerin en yoksulu Sulakdere’de kadınlar onu omuzlarında taşıyarak mezarlığa götürmüşler.

Bir haftadır baktığım ikinci fotoğraf ise gencik bir kıza ait. Merve Kaçmış, gencecik bir arkeolog. Dürüst, dinsel inançları kuvvetli bir kadın. Benim de memleketim Gaziantep’te Zeugma Müzesi’nde çalışıyor. İşine deli gibi bağlı biri. Bilinmeyen bir nedenden 2018 yılında açığa alınıyor ama itiraz üzerine 2019’da yeniden görevine geri dönüyor ve İl Kültür Müdürlüğü’ne tayin ediliyor. Tayini çıktığı için üzerine zimmetli olan 9 bin eseri başka bir çalışana devretmesi gerekiyor. Ancak 9 bin eserden 100’ünün müze kayıt numarası bulunmuyor. Müze yönetimi bu 100 eseri hemen kendi zimmetine almasını  istiyor. Merve de kayıt numarası olmayan eserleri kayıt defterindeki eserlerle  karşılaştırdıktan sonra devralacağını söylüyor. Müze yönetimi baskı uyguluyor. Ve Merve Kaçmış Diyarbakır’da ailesinin evinde sekizinci kattan aşağı atlayarak intihar ediyor. Geride bıraktığı notta, “Ben yapmadım, masumum. Her yerde kameralar var, izleyince göreceksiniz” diye sesleniyor.

Tuhaf bir durum intihar eden bir genç kız ve dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Zeugma Müzesi’nde nerede olduğu belli olmayan 100 eser. Eğer bu eserler kayıpsa değerlerine paha biçilmez. İnsanın aklına ister istemez kötü şeyler geliyor. Dini inancı kuvvetli bir genç kadın olan Merve nasıl bir baskıyla karşılaştıysa kendini öldürüyor, hem de intiharların en korkuncuyla, sekizinci kattan atlayarak!

Şöyle oturup düşünüyorum, bu coğrafya zehirlendi mi? İntiharlar ardı ardına geliyor, kadın erkek fark etmiyor. Bu öyle bir zehir ki, ölümü acımıza son vermesi için yanımıza çağırıyoruz. Ve bu coğrafyada artık iyimser olmak çok zor, ben iyimser değilim. Çünkü bu coğrafya ılımlı İslam adıyla başlayan ve sonunda “Türkiş Şeriata” dönüşen tuhaf bir sistemle hallaç pamuğu gibi atıldı. Her şey havada uçuşuyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları