Bilimden uzaklaşan Türkiye!

06 Ocak 2020 Pazartesi

Devleti ele geçirmiş bulunan Başkan Erdoğan ve çevresi, ülkeyi bilimsel bilgiye dayalı bir yönetim anlayışından hızla uzaklaştırıyor.

Hemen her konuda körü körüne yandaşlık uzmanlığa baskın çıkıyor.

Pek çok konuda araştırmaya ve bilgiye dayanmayan sözler ortalığı kaplıyor; bu sözlerin de hiç sorgulanmadan benimsenmesi isteniyor. Bilimdışı bir dayatma süreci yaşanıyor.

Kamuoyu bilimsel gerçeklerden hızla uzaklaştırılıyor.

Toplumun, araştırma-geliştirme (Ar- Ge) yaparak bilgi üreten üç ana kesimi vardır: üniversiteler, kamu kurumları ve özel kesim. Özel kesim, adı üstünde, Ar-Ge çalışmalarını güçlenmek amacıyla kendilerine özel yaparlar.

Bu nedenle bilgi üretimleri konusunda özel kesime daha toplumsal olması gereken üniversiteler ve kamu kurumları üzerinde durulmalıdır.

Üniversite dökülüyor!

Üniversitenin tamamına yakınının bilimsellikten iyice uzaklaşarak yerlerde süründüğünün en son ve en somut örneği, Kanal İstanbul konusunda bu topluma yaşatılanlardır.

Kanal İstanbul’un yapılması ile ilgili hazırlık çalışmaları ilk aşamada doğa bilimlerinin konusudur. Doğa bilimleri, adı üstünde, nesnelerle uğraşır. Bu nedenle de bunlara ilişkin bilimsel bulgularını gerçekleri yansıttığı varsayılır. Doğa bilimlerinin bilimsel üretimi üzerinde, sosyal bilimlere göre çok daha kolay görüş birliğine varılır.

Gelin görün ki bu ülkenin, çevre, su, fay hattı gibi konularla uğraşan doğa bilimcileri, Kanal İstanbul konusunda ikiye bölündü. İlgili Çevresel Etki Değerlendirme-ÇED raporu bağlamında bunların 200’ünün Kanal İstanbul’a destek olduğu açıklandı. Diğer taraftan, sayıları belli olmamakla birlikte aynı konuda çalışan bir o kadar bilim insanı da Kanal İstanbul’a tam anlamıyla karşı çıkıyor. Bir grubun ak dediğine diğer grup kara diyor.

Bu durumda toplum bilime güvenebilir mi? Toplumuna güven vermeyen bilim, bilim olur mu?

Bilimsellikten uzaklaşılarak yapılmak istenen Kanal İstanbul, yalnızca kentsel, doğal ya da çevresel bir yıkım değildir.

Bilimden uzaklaşma olgusu, toplum için, uzun dönemde, tek başına, Kanal İstanbul’dan çok, ama çok daha fazla zararlı ve yıkıcıdır.

Kamu kurumları bilgi vermiyor!

Ekonomik ve toplumsal yapı ve gelişmelerle ilgili istatistikleri ve diğer bilgileri, ilgili kamu kurumları, yasal bir zorunluluk olarak derlemek ve bunları toplumun bilgisine sunmakla yükümlüdür.

Ancak süreç hiç de böyle işlemiyor.

Pek çok konuda devletin kayıtlarında var olan bilgilerin halka açıklanması yoluna gidilmiyor. Örneğin ülkemize kaç milyon Suriyeli göçmen gediği ve bunlara halkın vergileriyle yılda kaç milyar lira destek verildiği, devlet kayıtlarında bulunmasına karşın, kamuoyuna açıklanmıyor.

Son örneği yine Kanal İstanbul bağlamında yaşandığı gibi, pek çok konuda, kamu görevlileri, ellerindeki bilgilere erişimi yasaklıyor.

Halkın vergileriyle var olan kamu kuruluşları, gerçekleri yansıtmayan bilgiler üretip halka sunulabiliyor. Bunun en göze batan örneklerinden biri Türkiye İstatistik Kurumu- TÜİK’tir.

TÜİK, bırakalım ekonominin büyüme oranı ya da kişi başına ortalama gelir istatistiklerini bir yana, sokaktaki insanın günlük yaşamını doğrudan ilgilendiren enflasyon konusunda bile doğru bilgi üretemiyor; daha doğrusu üretmiyor. 3 Ocak’ta açıklanan 2019 yıllık enflasyonun oranının yüzde 11.84 olduğuna kimse inanmıyor. Oysa fiyat, piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz özellikteki en temel göstergesidir. Gerek üreticiler, gerekse tüketiciler fiyatlara göre davranır. Eğer bu gösterge kaybolursa üretici de, tüketici de, uygun deyimiyle, kör olur; sermaye yatırım yapamaz.

Enflasyon oranının düşük gösterilmesinin gerçek amacının milyonlarca insanın yaşamını bire bir etkileyen asgari ücreti ve diğer emek gelirlerini düşük tutmak olduğu biliniyor. TÜİK, enflasyon konusundaki tutumuyla, emeğiyle geçinenlerin daha fazla sömürülmesine neden olduğunu kuşkusuz biliyor.Geçmişte çok daha güvenilir olan bu kurum, güven yitiriyor. Aynı güven sorunu TÜİK’in işgücü ve işsizlik istatistikleri için de geçerlidir.

Ancak çok daha büyük bir olumsuzluk var: TÜİK verilerine dayanılarak bilimsel çalışma yapılamıyor, böylelikle bu ülkenin bilgi üretimi süreci ve geleceği de baltalanmış oluyor.

Sonuçta bilimsel gerçeklerin yerini toplumsal körlük alıyor; her gün basında, her akşam TV ekranlarına yaşandığı gibi toplum kör dövüşüne sürükleniyor.

Bilimsel bilginin aydınlatacağı bir Türkiye özlemiyle yeni yılınızı kutlarım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları