İran, Afganistan değildir!

05 Ocak 2020 Pazar

Helal olsun, tam 2020 yılı için gücümüzün yettiği her yerden umut üretmeye çalışırken, muhalefetin büyük çoğunluğunun gitmediği Meclis oylamasıyla Libya’ya asker gönderme tezkeresi geçti. Ardından Amerika, son derece iyi korunan İran’ın efsane komutanı Kasım Süleymani ve ekibine uydudan alınan verilerle yönetilen insansız hava aracı dronla suikast yaptı.Ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya biraz daha karanlığa gömüldü. Emperyalizmin savaş taşeronu Amerika’nın çok bilmiş savaş uzmanlarının Ortadoğu’da kediden saklanan fare gibi bilmediği ve öğrenmek istemediği tek bir şey var. Hikâye şöyledir: Ortadoğu’da sallana sallana dolaşan bir fare birden kediyi görür ve koşarak bir oyuğun içine saklanır, beklemeye başlar, kedi gitsin diye. Bir süre sonra fare saklandığı yerde bir köpek havlaması duyar, “oh çok şükür kedi gitti” diyerek dışarı çıkar ve kedinin pençesine düşer. Tam ölüme yaklaşırken sorar: “Sen gitmedin mi, köpek havlıyordu.” Kedi yanıt verir: “Burası Ortadoğu, birkaç lisan bileceksin.

Yüzlerce istihbarat raporuna, çok yetenekli senaryo yazarlarına yazdırılan savaş ve felaket senaryolarına rağmen Ortadoğu her an değişen bir canlı gibidir. Genleriyle sürekli oynanmasına rağmen gizemini korur. Ve insanı şaşırtır. Hele de İran! İran, İngilizlerin başarılı taktikleriyle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yapay sınırlarla çizilen Irak ve Suriye’ye benzemez. Çünkü geçmişi büyük bir imparatorluk olan Perslere dayanır.

Ben İran’a defalarca gittim. İlk gidişim İran İslam Devrimi’nin 11. yılına (1988) rastlar. Yazdığım Bekçi adlı film senaryosu nedeniyle İran Film Festivali’ne davet edilmiştim. İran, 8 uzun yıl, Saddam’ı açıkça destekleyen Amerika’nın dayatmasıyla Irak’la savaşmıştı. Sonuçta İran yendi ama 1 milyon genç İranlı şehit olmuştu. Erkek gücünün azalması kadınların iş hayatına girmesine, her yerde varlıklarını göstermelerine olanak sağlamıştı. Benim gördüğüm İran kadınların İranı’ydı. Evine konuk gittiğim TIR şoförü Asiye’yi unutamam. Üç günlük yoldan yeni gelmişti ve çok güzel safranlı pilav yapıyordu.

O zamanlar İran hepimiz için kapalı bir kutuydu. Hiç unutmuyorum, o günlerde hiçbir dükkânda kara çarşaf bulamamış, Şehir Tiyatrosu’ndaki dostlardan yardım istemiştim. İran’a ayak basınca gördüm ki çarşafa gerek yok, sıradan bir başörtüsünü şöyle bir doluyorsun, yeterli. Çarşafı sadece Humeyni’nin anıtmezarında giymek zorunda kalmıştım.

O kadar cahildim ki, Tahran’da sırayla resim galerisini görünce şaşırmıştım. Her yer resim doluydu, şimdi evimde bir cam altı resmine bakıp duruyorum. Bombalar bu resimleri, heykelleri Irak’ta olduğu gibi yok etmesin! Yeter bu savaş nidaları!

Bu arada biz de Libya’ya asker gönderme hevesine kapıldık. Dostlarım, Libya küçücük bir ülke ama ayağınızı bastığınızda petrol fışkırıyor. Arap Baharı ardından ülkenin başkanı Kaddafi bir suikast sonucu öldürüldü. Fransızlar son anda ülkeyi bombaladılar ve petrolün büyük kısmına el koydular. Şimdi biz neler olduğunu bile bilmeden, kimse de bildiğini söylemesin, Libya’ya asker göndermeye neredeyse gönüllü oluyoruz. Tarihten hiç mi bir şey öğrenmedik, emperyalizm o petrolü bize vermez! Ve büyük ihtimalle İran daha önce yaptığı gibi dronlarıyla -çünkü onda da var- petrol taşıma yollarına saldıracak. Ve petrol fiyatları yükselecek. Biz ne yapacağız?

Evet, biz ne yapacağız? 3 milyon doğalgaz abonesi borçlarını ödemedikleri için gazı kesilmiş. Elektrik faturaları geldiğinde hepimiz, “Yahu ben fabrika mı işletiyorum?” diye şaşıp duruyoruz. Yaşam için en gerekli olan petrol ve doğalgaz bize komşularımızdan geliyor. Neden bu kadar savaşmaya heves? Neye güveniyoruz, artık savaşlar uydulardan gelen talimatlara göre bir düğmeye bastığında fırlayan füzelerle yapılıyor. Ve füzelerin hedefi bulduğunu an an gösteren televizyonların başında doymak bilmeyen güçler ellerini ovuşturuyor.

Bu arada bu güzel ülkede birbirine sarılmak suç kapsamına alındı. Van’da iki öğretmen adeta terörist ilan edildi. Ve bir başka öğretmenin ihbarıyla! Öğünleri kısıtlanan üniversite öğrencileri olayı protesto etmek için toplandığında polis copuyla dövüldüler, paralarını almak isteyen işçiler de! Fransız polisi coplar da bizimkiler coplamaz mı? Bizim nemiz eksik! Canım sıkılıyor arkadaşlar, belli ki 2020 acıtarak geçecek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları