Barış Terkoğlu

MİT ajanından aldığım mektup

19 Aralık 2019 Perşembe

Her pazartesi başladığımız rejimleri her salı bırakırız ya. Yine öyle oldu. Hapiste saatlerce mektup okur, mektup yazardım. Açtığım zarflardan çıkan kâğıtları önce koklardım. Betonun ve demirin ortasında insan izi taşırlardı. Diyordum ki, bu alışkanlığı bırakmam. Ama öyle olmadı. E-postalar ya da telefon mesajları, verdiğim sözleri unutturdu.

Geçen hafta uzun sürenin ardından gazeteye gidince posta kutum mektupla dolmuştu. Tahmin ettiğim gibi neredeyse tamamı hapishanelerden geliyordu. İçinde “bilmeseniz olmaz” dediklerim de vardı.


Bir MİT’çinin ‘yazamadığı’ çok şey


İlk mektubun sahibi G.B’ydi. Kendi ifadesine göre bir MİT mensubu. 1986 doğumlu. 2011 yılında Teşkilat’a girmiş ve İstanbul Bölge Başkanlığı’nda görevlendirilmiş. Sizin gibi ben de “herhalde FETÖ’den girdi” diye düşündüm. Ancak mektubun devamında MİT’çi G.B. içeri düşüş hikâyesini şöyle anlatıyor:

Türlü türlü usulsüzlüklerle ülkeyi soyan (somut belgelerle tespit ettiğimiz 1.3 milyar dolar) bir grubu ihbar etmek üzereyken, bir şekilde bu eylemlerimizden haberdar olan grubun karşı hamle yaparak, Emniyet ve siyasi tüm üst düzey iltisaklarını kullanarak, mesnetsiz, soyut, saçma sapan gerekçelerle, insanlık dışı bir muameleyle bizi tutukladılar. Tutuklanma gerekçemiz bu şahısların mal varlıklarının dörtte birini istememizmiş. Yani ‘yağmaya teşebbüs’.”

G.B. 23 aydır tutukluydu. Anlattığına göre cezası kesinleşse ancak bu kadar içeride kalacaktı. Geçen yıl Metris’te yatan G.B., ardından bugün kaldığı Paşakapısı Cezaevi’ne sevk edilmişti. Adli suçlardan hapsedilen memurların olduğu yerde kalıyordu.

Ancak en ilginci, G.B’ye yapılan operasyonun olduğu yer:

Dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanı’yla, Maslak’taki konutunda akşam yemek yerken gözaltına alındık. Dosyadaki sanıklar ise emekli albay, emniyet müdürü, işadamı toplamda 5 kişiyiz.”

G.B’nin anlattığına göre polis, İstanbul İl Jandarma Komutanı’nın konutunu basarak asker, polis ve MİT mensubunu gözaltına almıştı. Beraat edip göreve dönme hayali kuran G.B., ardından kimi siyasilerin de olduğu kumpasın kurbanı olduklarını anlatıyordu. G.B., Paşakapısı Cezaevi’nin “görüldü” damgalı mektubunda, “yazamadığım o kadar çok şey var ki” notunu da düşmüştü.

Bir bölümünü aktardığım mektubun ardından MİT Basın Müşaviri Temel Yücel Öztürk’ün makamını aradım. Mektupta anlatılanlar hakkında bilgi istedim. Ancak bu yazı hazırlanana kadar geri dönüş olmadı. MİT’ten yanıt gelirse bu ilginç olayın bir diğer yüzünü belki de okuyacaksınız.


Grup Yorum yazarken de sansürlendi


Bir kısım mektup ise hapisteki Grup Yorum üyelerinindi. Müzisyenler Bahar Kurt, Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Barış Yüksel ve Ali Aracı’nın süresiz açlık grevinde olduklarını haber veriyordu. Burhaniye Cezaevi’nden yazan Bahar Kurt, Son 3 yıl içerisinde kültür merkezimiz 9 kez basıldı, 20’den fazla arkadaşımız tutuklandı, tüm konserlerimiz yasaklandı” dedikten sonra, “Bedenimizi ortaya koymaktan başka çaremiz kalmadı” diye devam ediyordu. 

Silivri Cezaevi’nden yazan grup üyesi İbrahim Gökçek’in mektubu “ne rahatsız ettiyse”, cezaevi tarafından sansürlenmişti. Kısacık mektubun en önemli, çekici görünen yeri silinmişti. Zaten cezaevinde olan biri, hâlâ “okunması sakıncalı” ne yazmış olabilir? Yanıtını bilmiyorum ama silinen kısmın devamı “bu kısa fasılda size yaşadıklarımızı anlatmak istedim” diye sürüyordu.


Ak damatların günahını ödeyen damat


Bir başkasını, eski İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı olarak tanıdığımız, Ömer Faruk Kavurmacı yazmıştı. Tek sayfalık duygusal mektubuna 63 sayfalık mahkeme evrakını eklemişti. Kamuoyu baskısıyla yeniden tutuklandığını anlatıyor, “çoğu insan 41 ay, yani 3 yıl 9 aydır tutuklu olduğumun farkında bile değildir” diye devam ediyordu.

Kavurmacı’nın mektubunda son dönemin “damat”ları üzerine düşündüren şu ifadeler dikkat çekiciydi:

Kayınpederimin Kadir Topbaş olması nedeniyle günah keçisi ilan edildim. Başka siyasilerin damatları ile karşılaştırıldım. Adeta kategorize edildim.”

Kavurmacı’nın sözlerinden Bülent Arınç ya da İsmail Kahraman’ın damatlarına gönderme yaptığı anlaşılıyordu. Ona göre “ak damatlar”ın günahlarının kefaretini, tasfiye edilmiş Topbaş’ın damadı olması sebebiyle kendisi çekiyordu.

Hakkımdaki ezberlerin kamuoyu algısına dönüştüğünü ortaya koyacak” dediği 63 sayfada ise; mahkemeye gelen 30 tanığın lehine beyanları, Bank Asya’ya para yatırmadığını gösteren evraklar, epilepsi nöbetleri yaşadığını söyleyen raporlar, 24 Haziran 2014’te TUSKON’dan istifa ettiğini anlatan noter kaydı vardı.

Hesap hareketlerinin anlatıldığı bölümde şu kısım özel olarak dikkatimi çekti:

Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) 18 Ocak 2015 tarihinde 1 milyon USD (2.448.200.00 TL) tutarında bağışta bulunulmuştur.”

Mektuplar uzayıp gidiyor.                                                                               

Sanki birlikte doğmuşlar gibi. Oysa mektup yazmanın geçmişi, hapishaneden çok daha eskiye dayanıyor. Bir “hürriyetsizleştirme cezası” olarak hapishanenin tarihini, çok zorlarsanız ancak 16. yüzyıldan başlatabiliyorsunuz. Yine de bugün en düzenli mektuplar hapishanelerde yazılıyor. 

Sanki duvarları yıksak tüm mektuplar altında kalacakmış gibi. Buna rağmen inanıyorum, insanlığın bütün suçlarından arındığı gün birbirimize yine mektuplar yazacağız ve o gün duvarlar olmayacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları