Elçin Poyrazlar

Seçmemeyi seçmek

03 Aralık 2019 Salı

Sınırsız seçimler çağındayız. Herkes sürekli bir şeyler seçiyor. O gün ne giyeceğini, işe nasıl gideceğini, ne izleyeceğini, ne yiyeceğini, nerede gezeceğini, kiminle evleneceğini, kendisini kimin yöneteceğini seçiyor.


Her gün yüzlerce seçim arasından hayatımıza ve çevremize ne uygun olduğunu düşünüyorsak onu seçiyoruz. 


Seçmeyi seçiyoruz. 


Seçeneklere bayılıyoruz. On tane varsa yirmi tane istiyoruz. Beyazı görünce bunun yeşili var mı diye soruyoruz. ‘Bu benim tercihim olmazdı’ diye başkalarının seçimlerine burun kıvırıyoruz. 


En iyi seçimi biz yapalım, diğer seçimler sınıfta kalsın istiyoruz. Bazen seçim yapmakta zorlanıyoruz. ‘Hem bu olsun hem de şu olsun’ diyoruz. O zaman da ikisini de seçme hakkını arıyoruz. 


Seçimlerimiz kimliğimiz, yaşam tarzımız ve mutluluğa giden en kestirme yol umudumuz oluyor. Seçimleri tüketiyoruz, yutuyoruz, doymadan hep daha çok istiyoruz. 


Doruktaki o seçimi arıyoruz. Diğer tüm seçimleri sıfırlayacak nihai seçim için çırpınıyoruz. 


Çünkü her seçim bir vazgeçiş demek. 


İşte o vazgeçiş duygusunu yenmek için sürekli daha yeni, daha farklı bir şeyler seçiyoruz. Ta ki o seçim maratonunda kendimizi kaybedene kadar. 


Seçim yapmazsanız sistem işlemiyor çünkü. Seçim yapmazsanız mağazalarda bekleyen yeni ürünler satılmıyor, seçim yapmazsanız hizmet alamıyorsunuz, seçim yapmazsanız sosyal normlar ilerlemiyor, birileri sizi yönetmiyor. 


Seçme özgürlüğü olarak tanımladığınız olgunun aslında seçimden kaçma yasağı olduğunu göremiyoruz. 


‘Okulu bitirirken ne olmak istiyorsun’ diye soruluyor bize. ‘Doktor mu olacaksın yoksa mühendis mi?’ Seç!


‘Okulu bitirince, nerede çalışacaksın’ diyorlar. ‘Şu şirket mi bu şirket mi?’ Seç! 


‘Ee iş de buldun, kiminle evleneceksin?’ sorusu geliyor. Seç! 


‘Kaç çocuk yapacaksın’ diye soruyorlar sonra. Sayıyla seç!


‘Nerede ev alacaksınız, kaç odası var, nereye tatile gidiyorsunuz, çocuklarınız hangi okula gidecek, kiminle evlenecekler…’ Seç! Seç! Seç! 


Yıllarca seçimden seçime koşuyorsunuz. Sonra bir gün dönüp seçimlerinizle üst üste inşa ettiğiniz hayata bakıyorsunuz. 


Kendinizce en iyisini mi seçtiniz yoksa önünüze getirilen prematüre seçimlerde mi karar kıldınız?


Ailenizin, çevrenizin, akrabalarınızın, dostlarınızın seçimleri mi sizi şekillendirdi yoksa siz beklenmedik bir yola girip kendi hayatınızı mı seçtiniz?


‘Ee hayat bu, seçim yapmadan yaşayamazsın’ diyebilirsiniz. 


Doğru. Herkes her an, her saat, her gün farklı düzeylerde seçim yapmak zorunda. Hayatta kalmanın gereği bu. Yemek yememek de bir seçimdir çünkü, televizyon seyretmemek de.  

Ama seçim yapmanın bir güç, bir başarı olarak pazarlandığı çağımızda, ne kadarını gerçekten siz yaparsınız bu seçimlerin? 


Hayatınızın ana taşları başkalarının size açık ya da üstü kapalı dayattığı, diğerlerini tatmin edeceğini ya da ‘toplumsal başarıya’ ulaşacağınızı düşündüğünüz seçimler değil mi?


Aslında seçmeme iradesine sahip olmadığımızı, seçim yapmanın bugünün ekonomik ve siyasi modelinde sunulduğu gibi pek de ahım şahım bir şey olmadığını anlamayı seçme hakkımız var mı?


Diğer bir deyişle geldiğiniz noktada seçmemeyi seçebilir misiniz?




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları