Balık baştan kokar...

28 Kasım 2019 Perşembe

Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’nde, kadına karşı devletin şiddet kullanması; Emniyet ve kolluk güçlerinin copla, gazla tekme tokat girişmesi, bir kez daha tüm millete değilse de, kimi gerçeklerin farkında olan kadın ya da erkeklere, şu yukarıdaki başlığı anımsattı.

Nedir o gerçekler?


- Türkiye, 149 ülke arasında 130. sıradadır. (Dünya Ekonomi Forumu Toplumsal Cinsiyet Uçurumu raporu)

- Geçen eylülde 53 kadın, ekimde 36 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 2019 yılında ilk 10 ayda toplam 381 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu)

- Türkiye, 17 yıldır kadını ikincil durumda gören; birey olarak değil analık ve aile ilişkileri içinde değerlendiren; bu anlayış nedeniyle kadın mücadelesinde kazanılmış hakları tek tek geri döndürmeye çalışan, karşıdevrim uygulayan bir zihniyet tarafından yönetilmektedir.


Bu üç gerçeği toplayınca: Polisin kadınlara şiddet uygulamasına; kadınları katleden yaratıkların iyi halden yırtmasına; cezasızlığın yerleşmesine; çocuk evliliklerinin çoğalmasına; kadınların eğitimden ve istihdamdan çekilmesine; siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamdan dışlanmasına; Kadın Bakanlığı’nın bile kaldırılıp “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” yapılmasına; İstanbul Sözleşmesi’nin yok sayılmasına... Ve daha nice haksızlığa şaşmamak gerek. Çünkü balık baştan kokar.

Bugün Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve bu şiddetin tırmanışı, ülkemizde egemen olan genel şiddetin bir uzantısıdır. Ayırımcı ve nefret dilini tırmandırıcı söylemdir. Kadın erkek eşitliğinin bir demokrasi sorunu olduğunu anlamayan zihniyettir. Ve bu zihniyet şiddet üretir.

Bu zihniyet başımızda bulundukça bu böyle sürecek! Bizler de mücadele edeceğiz.


Cemal Reşit Rey’de unutulmaz gece


Ne zamandır İstanbul’un göbeğindeki Cemal Reşit Rey Salonu’ndan kopmuştum. Belki benim yanlışım, belki programı dikkatli incelememem... Çeşitli nedenler girmişti o salonla benim arama... Oysa 1980’lerin sonunda o konser salonunun kuruluşunu coşkuyla karşılamıştık. Dalan dönemiydi. Belediye yaptırmıştı. Muhteşem bir salon. İlk sanat yönetmeni Filiz Ali. Onun bıraktığı yerden Aydın Gün sürdürmüştü görevi...

Şimdi CRR Salonu’nun genel sanat yönetmenliğine Cem Mansur gibi bir Maestro’nun getirilmesini sevinçle karşıladım. Birikimi ve yeteneğiyle bu konser salonuna çok şey katacağına, sanatta ve müzikte ayırımcılığa geçit vermeyeceğine tüm kalbimle inanıyorum.

Önceki akşam CRR Konser Salonu’nda olağanüstü bir Mozart gecesi yaşadım. Sahnede 25 kişilik Deutsche Oper Berlin Kammerorchester. (Berlin Alman Opera Orkestrası) ve onu her dinlediğimde “Tanrıları sahneye indirdi” demekten kendimi alamadığım flüt ustası Bülent Evcil...

Gecelerden Mozart gecesiydi. 35 yıla sığdırdığı çok yönlü, çok geniş bir yelpazeye yayılan yaratıcılığından üç eşsiz örnek: Önce “Sahte Bahçıvan” Operası Uvertürü, ardından Flüt Konçertosu ve 29 No’lu Senfoni...

Mozart, “Aydınlanma” düşüncesinin müziğe yansımasıyla eğer (ki, elbet öyle) sahnedeki yorum mükemmelliği ve sonsuz duyarlık, bu yansımayla muhteşem bir biçimde bütünleniyordu.

Bülent Evcil’i dinlerken, onun Fazıl Say için söylediklerini düşünmeden edemedim. Say’ın onun için bestelediği Flüt Konçertosu’na hazırlanırken “Sen de bu dönemin Mozartı’sın” demiş Say’ın da flüt konçertosunun 150 yıl sonra da dinleneceğini belirtmişti.


Soluğumuzu tutup dinlediğimiz Mozart Flüt Konçertosu sonunda alkışlar dinmeyince bir de Bach sonatla ödüllendirdiler dinleyiciyi.

Bana da “Bu konser... Yani bu aydınlanma hiç bitmesin” demek düştü...

NOT: 1 Aralık Pazar saat 18.00’de Süreyya Opera Sahnesi’nde Leyla Gencer belgeselimiz gösterilecek. İlgi duyanları bekleriz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları