Zafer Arapkirli

Mühendisler devrede

22 Kasım 2019 Cuma

Uluslararası sözlüklerden birinde “siyaset”in tanımı şöyle yapılır:

Bir kişinin ya da kurumun durumunu daha iyileştirmek ya da gücünü pekiştirmek için yürüttüğü faaliyetlere verilen genel ad...”

Yine aynı sözlükte “siyaset mühendisliği” şöyle tanımlanıyor:

Aralarında darbenin de bulunduğu bazı yöntemlerle, kimi zaman da siyasi sistemi, seçim sistemini, devlet yapısını değiştirerek, türlü yöntemlerle siyasi amaçlara ulaşma çabası.”

Türkiye’nin siyasi yaşamında sık sık başvurulan bir suçlama biçimi olarak kullanılan bu kavramın hayata geçirilmesinde akıl almaz yöntemler uygulanıyor. Siyasi partiler tarihimiz de, aslında biraz da “birinin ötekinin içine burnunu sokması ve çomaklaması” pratiklerinin tarihi değil midir? 1940’lardan 50’lerden başlayarak, 70’lere 80’lere kadar sarkan ibret verici öyküler yok mudur bu “buram buram çakallık kokan” tarihi kayıtlarda?

Son 2 gündür yaşadığımız “AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı görevi de yapıyor) önemli bir CHP’li ile CHP genel başkanlığına adaylık (tayin?) meselesini görüşmüş” söylentisi de bu tür mühendisliğin ne boyutlara varabildiğini hatırlattı bizlere. Sözcü başyazarı Rahmi Turan’ın “kulağına üflenen” bu söylentiye konu olan kişi çıkıp da tabii ki “bendim” demedi. AKP Genel Başkanı’nın sözcüsü de yalanladı bu iddiayı. Ama en önemlisi, CHP kulislerinde de yaygın olan kanıyı, bizzat CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu doğruladı. “Olabilir. İnanırım. Doğrudur” deyiverdi. “Bizi kendi içinde kavgalı bir parti gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunun için ekipler kurdular. Böyle gösterecekler ki, seçmende ‘bunlar devleti yönetemez’ duygusunu oluşturmak isteyecekler” diye de ekledi. Makul açıklamalar.

Ama bence bu durumda gereksizdi. “Bizim dışımızda dedikodular. Biz işimize bakıyoruz. Kimse çıksın anlatsın” deyip kestirip atabilirdi. Üstelik şu an itibarı ile, kendi koltuğu (Sn. Kılıçdaroğlu) bir hayli konsolide edilmiş durumdayken... 

Bütün bunların gerçekleştiği ortama ve konjonktüre bakalım. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı içinde, bizzat da AKP’nin kendi içinde düzinelerle “bölünme-kopma-ayrışma-çatışma-küskünlük-itiş-kakış” senaryoları, haberleri, dedikoduları dolaşırken. Belli ki AKP mahfillerinde “karşı tarafa bir sis bombası atmalı ki, bu tarafta olup biteni göremesin kimse” planı yapılmış. Eski, kokmuş ve ucuz senaryolar tabii. Hem de erken seçim niyetleri, gündemin özellikle de ekonominin bu konudaki dayatması sürerken. Çoğunluğun ortak kanısı, gelecek yıl bu ülkeyi bir erken seçimin beklediği şeklinde. Herkes faaliyetini, örgütlenmesini, kongre hazırlıklarını ve hesaplarını buna göre yapıyor. Hem bireysel olarak siyasetin her düzeyinde hem de örgütler düzeyinde.

Bu bağlamda, yukarıda sözü edilen son olaydaki gibi kim bilir daha ne “bombalar” duyacağız. “Mühendis medya”da, bini bir paraya gidecek bunların. Hazır olalım. 

Ama bütün bunların, ülkenin tarihi boyutta kapkara ekonomik ve sosyal manzarasını unutturmasına izin vermeyelim. Açlık ve çaresizlik intiharlarını, dışarıda içine düştüğümüz tarihi ve kapkara yalnızlığı, yaklaşan dış konjonktürel ve ekonomik tehlikeleri unutturmalarına da asla müsamaha etmeyelim.

Özetle: Çapsız siyasi mühendislerin, gündem çarpıtıcıların çapsız “sis bombalarına” birer tekme koyup, karşı tarafa iade edelim.

 

5Y1B1F kurnazlığı

Geçmişin muktedir hizmetkârı gazetecilerinden biri, hafta başında bir özel (YouTube) kanalda, kendi aklınca “bomba ifşaatta” bulundu. “Ben Büyük Makamlara danışmanlık yaparken, bazı yayın yönetmenleri ertesi günün manşetlerini bana yolluyorlardı” diyerek hem şişinme hem de birilerine “çakma” çabasına girişti.

Biz de (benim gibi başkaları da) haliyle “Yok öyle yağma. İsim açıklamalısın. Hatta. Bununla da yetinmeyip o gün sen bu yalakalara ne yanıt verdin? Kabul etmedin mi gönderilen manşetleri? O sistemi çalıştırmadın mı? İtiraz ettin mi” sorularını sorduk. Yanıt gelmedi tabii. Bunun yerine “Kim yapmıyordu ki? Hangi dönemde olmadı ki? 27 Mayıs’ta şu oldu, Demirel dömeminde bu oldu Çiller döneminde şu oldu..” gibi “sui misal”lerle laf kalabalığına boğmaya çalıştı. Dahası “Muhalefetin de kendi yalaka medyası yok mu?” demeye getirdi, (aynı derecede yanlış olsa da, muhalefeti destekler gazetecilik ile iktidara yanaşma-besleme gazetecilik arasında önemli bir fark bulunduğunu bilmezden gelerek. Aklınca uyanıklık ederek üste çıkacak ya...)

Peşini bırakmayacağız bu soruların. AKP iktidarının 17 yılı boyunca, medyaya nasıl hâkim olunduğunu, kamu bankası destekli satın aldırmalarla, siyasi ve ekonomik tehditle, kol bükme ile oluşturulan emir-komuta gazeteciliğini, bu tartışmanın kahramanı(!) eski AA Genel Müdürü Kemal Öztürk de dahil, bu dönemin danışman-sözcü-emir eri gazeteci kılıklılarını hep sorgulayacağız, kovalayacağız. Çünkü bu dönemin en önemli karakteristiklerinden biridir emir-komuta gazeteciliği. Yandaş, yalaka, yılışık, yalancı, yavşak, besleme ve friendly (5Y1B1F) medyası.

Yağma yok, gidinin uyanıkları!

Nefes aldığımız müddetçe peşinizdeyiz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları