Kime sorsan, evinde bir oda eksik

20 Kasım 2019 Çarşamba

Fakir bebeklerin ölümlerinin ve zengin bebeklerin doğumlarının görüntüleri sırayla düşüyor önünüze.

Bir gün cesedi kıyıya vuran...

Cesedi çöpte bulunan...

Cesedi cami avlusuna bırakılan...

Cesedi toplu bir aile intiharının parçası olan çocuklara gözyaşı döküyorsunuz.

Ertesi gün parmağına tek taş yüzük takılan...
Doğumu gösterişli kutlamalarla kayda alınan...

Dahil olduğu hem politik hem de sosyal açıdan tartışmalara açık bir sınıfın teşhir öznesi olarak gündeme damga vuran bir başka çocuğun hikâyesinden bir kin ve nefret ve sosyal şiddet çıkaracak kadar düzene bileniyorsunuz.

Hamasi duygularınız, zengin düşmanlığıyla, ikiyüzlü ahlaka ve inanç pazarlamasına karşı duyduğunuz tepki arasında gidip geliyor.

Gözünüzün önünde yoksulluk ve çaresizlik uçurumuna doğru kayıverenler için tuttuğunuz yas bazen bir an... Bazen günlerce sürüyor ama nihayetinde bir yerde bitiyor.

Ve yeryüzünde hiçbir şey değişmiyor.

Çünkü siz değişmiyorsunuz.

Tercihleriniz, suskunluğunuz, korkularınız, alışkanlıklarınız ve inançlarınıza, sizi etkisiz kılan o kadim ahlakınıza sıkıca sarılıyorsunuz.

O yüzden, hassasiyetleriniz de itirazlarınız da uçucu.

Dünya gibi... Ülke gibi... Siz de aklınızı usul usul yitiriyorsunuz.

İnandıklarınız ve bildikleriniz...

Hatırladıklarınız ve unuttuklarınız...

Hayalleriniz ve öfkeniz devamlı çelişmekte.

Bu çelişkiyi görmezden geliyorsunuz ve önünüze konan her şeyi iştahla tüketiyorsunuz.

Ne arada parlayan aklınızın ne de arada sivrilen itirazınızın zerre kadar faydası olmuyor bu düzenin değişmesine.

Kendi zaaflarınızın hayati önemini sorgulama girdabına hiç girmiyorsunuz.

Kendi hayatlarınızdan çok uzaklardaki bir bebeğin acıklı ölümüne verdiğiniz tepkiyle vicdanınızı;

Ve yine kendi hayatlarınızdan çok uzaklardaki bir başka bebeğin şatafatlı doğumuna gösterdiğiniz tepkiyle de ahlakınızı çerçeveliyorsunuz.

Sonra ikisini yan yana duvara asıp altına serdiğiniz rahat bir şiltede tedirgin uykunuza geri dönüyorsunuz. O yüzden hep kâbus görüyorsunuz.

O uykudan uyanmanın yolu...

Kutsallarınızı en baştan sorgulamaktan geçiyor.

Sizin sıradan ve sade düğün töreninizle, o bebek için yapılan şatafatlı mevlit töreni arasındaki uçuruma yuvarlanan onca insana karşı bizzat bir sorumluluk hissetmeden...

Kendi zaaflarınız yüzünden görmezden geldiğiniz ağır gerçekliklerle yüzleşmeden bir yere varamazsınız.

Çocuğunuzun okul taksitlerini ödemek için, ilkelerinize ters düşse de katlanma yolunu seçtiğiniz işiniz...

Paçalarınızı çekiştirerek kâğıt mendil satan bir bebeği, mecburen görmezden gelişiniz..

Evinize temizliğe gelen kadının bu ağır ve tehlikeli işte hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışıyor olması üzerine hiç düşünmeyişiniz...

Ya da, “toplum ne der” kaygısıyla asla gerçekleştirmeyeceğiniz son derece insani hevesleriniz...

Hepsi ayağınızda pranga.

Kapitalizmin en fakirinden en zenginine tüm insanlığı esir aldığı şu sistemde...

En akıllı ya da en isyankâr olanın bile paçasını bir yerden kaptırdığı tüketim tuzaklarının dibinde...

Nihayetinde, hepinizin bir banka hesabı ve borcunu ödeyebildiği ya da ödeyemediği bir banka kartı var cebinde.

Kime sorsanız, bir odası muhakkak hep eksik evinde.

O yüzden, bu düzen değişsin isteyen...

Başkalarına diş bilerken ya da başkaları için üzülürken...

Arada sırada kendi hedeflerini ve bu hedefler için verdiği ödünleri de gözden geçirir...

Bu korkunç dünyada ahlaksız bir şatafat olarak kayda geçecek şeyin ölçüsü sadece görgüsüzlükle kolayca damgalanabilecek “zengin” birilerinin eline doğuvermiş bir bebeğin parmağındaki bir tek taş değildir.

_____________

*Özdemir Asaf



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları