Kandırılmakla kandırma sanatı

06 Kasım 2019 Çarşamba

Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak nihayet tahliye edildiler.

Adaletsizce tutuklanmışlardı.

Saçma sapan iddianamelerle yargılanmışlardı.

Yıllarca haksız bir şekilde cezaevinde tutulmuşlardı.

Tıpkı şu anda kimi tahliye olmuş kimi hâlâ olamamış bazı gazeteciler gibi.

Bazı askerler gibi. Bazı askeri lise öğrencileri gibi. Bazı politikacılar gibi. Bazı akademisyenler gibi. Bazı işadamları gibi. Bazı memurlar gibi. Bazı polisler gibi. Bazı esnaf gibi. Bazı öğrenciler gibi.

İdeolojik açıdan, kültürel açıdan, ahlaki açıdan, idealler açısından, yapı açısından, dil açısından, fikir açısından, derinlik açısından... Aslında neredeyse hiçbir açıdan birbirine benzemeyen...

Hatta birbirine muhalif olan, düşman olan, tezat olan bunca insan...

Ortak bir çuvala koyuldular ve karmakarışık bir örgüt suçlamasıyla, en ağır ceza istemleriyle yargılandılar.

Bu arada hem onlar ve aileleri hırpalandılar hem de ülke yağmalandı.

Demokrasiyi, laikliği, adaleti, Cumhuriyeti dibinden bombalayan zihniyetin, şaibeli bir darbe hengamesinde altını üstüne getirdiği bu ülkede...

Terörist olarak itham edilenlerden, kimler nasıl beraat ediyor, kimler nasıl müebbetle yargılanıyor, o kararlar nasıl bozuluyor, kimler neden hâlâ içeride tutuluyor, kimler neden tahliye oluyor ve bazılarına neden hiç dokunulmuyor hâlâ aklımız almıyorsa...

Muhtemel bir hukuk mafyasının oluşma şartları, iktidarların bu maddi manevi karmaşadaki kâr hesapları algımızı zorluyorsa... 

Suçu da suçluyu da tanımlamakta güçlük çekiyorsak...

Bir zamanlar iktidara en çok desteği verenlerin sonra hukuksuz bir şekilde zindanlarda çürütülmelerindeki nedeni çözemiyorsak...

Üstelik o insanların maruz bırakıldığı haksızlıklar karşısında takınacağımız tutumu belirlerken aklımız ve duygularımız çelişkiler içinde bunalıyorsa...

Kime neden kızacağımızı, kimi hangi noktada nasıl savunacağımızı, haklıyla haksızı ayırırken kendi haklılık anlayışımızı neye göre belirleyeceğimizi saptamakta zorlanıyorsak...

Ya da daha da kötüsü oluyorsa...

Bu çelişkilere hiç düşmeyip kendimizi kolayca öfke, kin, intikam, kısasa kısas gibi tehlikeli duyguların kolaycılığına bırakıyorsak...

Bu iktidarın onlara da ettiği zulme sevinme yolunu seçiyorsak...

Bu demektir ki hâlâ isteyenin istediği gibi oynayıp yönlendirebileceği duygusal ve akli bir zaaf denizinde can çekişmekteyiz.  

İşin kötüsü...

Bugüne kadar başımıza gelenler gibi, bundan sonra başımıza gelecekleri de hak etmekteyiz.

Ahmet Altan 1138 gün sonra...

Nazlı ılıcak 1198 gün sonra tahliye edildi.

Bu yaklaşık 1200 gün boyunca, kendi eski ortaklarına savaş açan iktidar sahipleri, bu ülkeyi iktidardaki tuhaf bir iç savaşın gerçekliğine ve gerekliliğine ikna etmek ve kendileriyle ilgili ithamları örtbas etmek için neler yaptılar?

Kimleri kimleri ateşlere attılar, o ateşlerde hangi belgeleri yaktılar?

Hukuk yoldan çıkarken, milli eğitim dinselleşirken, turizm baltalanırken, tarım bitirilirken, işsizlik zirve yaparken, kamu malları özelleştirilirken, doğanın katline göz yumulurken, devletin kasası boşaltılırken, halka yersiz korkular salınırken, yani ülke düpedüz hem madden hem manen batırılırken ...

Bizim kimin, neden ve nasıl karalandığını anlamadığımız gibi...

Kimin neden ve nasıl aklandığını da anlamamamızdan...

Ve bu anlam karmaşasında ahlakı zorlayan duygulara kapılmamızdan anlamamız gereken başka bir şeyler olmalı.

Nihayetinde, kandırıldıklarını söyleyerek bizi kandıranların iktidarda hâlâ cirit attığı bir ülke burası. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları