Olaylar Ve Görüşler

Susurluk Kazandı, Demokrasi Kaybetti

12 Aralık 2014 Cuma

En büyük hak olan özgürce yaşamak, bu topraklarda tesadüf olmaktan çıkmalıydı artık. O nedenle kazanın ardından gazete ve televizyonların mutfaklarında çalışan herkes kollarını sıvadı.

3 Kasım 1996 gecesi, herkes televizyonlarının başında yerel seçim sonuçlarını merakla izlerken, Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen bir trafik kazası, algıları şimşek hızıyla kendi üzerine çekti.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
Kaza sonucu asfalta saçılanlar, büyük bir suç ortaklığını başka bir ispata gerek olmaksızın öylesine sarih biçimde sergiliyordu ki, pek çok insanın ağzından işte bu cümle dökülüverdi.
Evet, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü bu olay, yerel seçim heyecanını unutturacak kadar şeditti ve kamyona arkasında hiçbir fren izi bırakmadan bindiren lüks Mercedes’in içinden, DYP Milletvekili Sedat Bucak ağır yaralı, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay ve Gonca Us da ölü olarak çıkarılmıştı. Bir süre önce el altından sızdırılan 2. MİT raporunu okuyanlar, 06 AC 600 plakalı Mercedes’te ölen Mehmet Özbay’ın gerçekte ülkücü katliam sanığı Abdullah Çatlı olduğunu hemen anladılar. O rapora göre, Çatlı, Çiller-Ağar çetesinin kilit isimlerindendi ve yıllardır yakalanamamıştı.
Medya, açık bir “gladyo” görüntüsü veren bu tabloyu “devlet-mafyasiyaset” üçlemesi olarak kodladı. Anlaşıldı ki, o güne değin duvarlarda slogan olmaktan öteye gidemeyen kontrgerilla karşımızdaydı şimdi ve bu, mücadele için büyük bir fırsat demekti.

Umut günleri
“Gladyo”ya Avrupa’da ne yapıldıysa, Türkiye’de de yapılmalı, cesur yürek savcılar atanmalı, temiz eller operasyonu düzenlenmeli ve derin devletin, akıl almaz cinayet ve zorbalıklarından evvelemir kurtulmalıydık. Mesela dilediği gibi hükümet devirip hükümet kuran, Meclis kulislerinde ya da parti koridorlarında gölgelerini dolaştırarak siyaseti dizayn eden gizli güçler çaptan düşmeliydi. Ya da kimse faili meçhul cinayete, çat kapı yargısız infazlara kurban gitmemeli, gazeteler bombalanmamalı, insanlar güpegündüz yol ortasından kaçırılıp varlığı belirsiz kılınmamalı, anneler kayıp oğul ve kızlarının ardından bir ömür tüketmemeliydi. Kimse anadilini konuştuğu için asit kuyularında eritilmemeli, paramiliter katiller durdurulmalıydı. Telefonlar dinlenmemeli, devlet vatandaşın özel hayatına saygılı olmalıydı. Yani en büyük hak olan özgürce yaşamak, bu topraklarda tesadüf olmaktan çıkmalıydı artık.

Gulu gulu dansı
O nedenle kazanın ardından gazete ve televizyonların mutfaklarında çalışan herkes kollarını sıvadı, Meclis’te komisyonlar kuruldu. İnsanlar memleket temizlensin diye gündüzleri ellerinde süpürgelerle dolaştılar, akşamları ise ateşböcekleri misali, bütün kentler ışıklarını yakıp yakıp söndürdüler. Devletin bodrum katlarında oluşturulan kirli plan ve ittifaklara dair peş peşe haberler yapılıyor, raporlar hazırlanıyor, herkes her gün hayatımızı kuşatan çirkinliklere dair yeni bilgiler ediniyordu.
Ama muktedirin de bir tahammül sınırı vardı ve çok geçmeden, Susurluk kazasında duyulmayan fren sesi, Başbakanlık’tan geldi. Necmettin Erbakan, tüm bu yaşananları “fasa fiso” diye nitelendirip, araştırma ve soruşturma yapanları “gulu gulu dansı” yapmakla suçladı. Liderini izleyen Adalet Bakanı Şevket Kazan da “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemcilerine “Mum söndü oynuyorlar” diye laf attı. Elbette ki Tansu Çiller de susmadı: Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler...

Devletin sır oyunu
Bir süre sonra REFAHYOL hükümeti düştü ama yeni hükümetin de Susurluk’un çözülmesi konusunda pek heveskâr olmadığı hemen anlaşıldı. Hatta MİT’in raporu yetersiz bulunduğu için Kutlu Savaş’a hazırlatılan Susurluk’a dair 124 sayfalık “Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu”nun 12 sayfası “devlet sırrı” gerekçesinin ardına sığınılarak sansürlendi. Dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, devletin arşivlerine bile girmeyen, şahsi eşyası gibi evine götürdüğü raporun en kritik sayfalarının kamuoyundan saklanmasını şöyle savunuyordu: Devlet sırlarını açıklarsak bir daha devlet adına kimseye bir şey yaptıramayız!
Susurluk sonrası Budapeşte gezisi sırasında yediği bir yumrukla burnu kırılan Yılmaz’ın bu sözleri, ülkenin yıllardır Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi gibi adlarla faaliyetini sürdüren “gladyo”dan kurtulma zamanının henüz gelmediğinin işareti oldu.
Anlaşılan gizli bir el müdahale etmiş, medyayı susturmuş, komisyonları durdurmuş, mahkemelere gerekli talimatları vermişti. Koca skandalın üzeri hızla örtülerek bütün sorumluluk birkaç özel harekâtçı polisin üzerine yüklendi. Onlar da yargılandıkları mahkemelerden tıpkı Mehmet Ağar gibi hafif cezalarla kurtuldular. Nihayetinde Susurluk dosyası, farelere yem niyetine tozlu raflarda bekletilen benzer nitelikteki dosyaların yanına postalandı.

Susurluk iktidarı
Sonra gelen iktidarlar ise muhtemelen memleketi yönetirken Susurlukçuların yöntemlerini uygulamakta beis görmedikleri için olsa gerek dosyayı tekrar açma gereği bile duymadılar. Susurluk döneminin aktörlerine şimdilerde pek sık rastlamıyor oluşumuz sizi sakın yanıltmasın. Aktörler değişti belki ama onların fikirleri hâlâ iktidarda, koltukları da emin ellerde. O nedenle devlet yine cinayetler işliyor, katliamlar yapıyor ve asla hesap vermiyor. Hâlâ siyaset alanı siyaset dışı güçler tarafından dizayn ediliyor. Gelişen teknik imkânlar sayesinde artık çok daha fazla kişinin telefonu dinleniyor, çok daha fazla yatak odasına kamera sokuluyor, çok daha fazla yurttaş tehdit, baskı, şantajla yüz yüze bırakılıyor. Demokratik talepler geçmişte olduğu gibi bugün de büyük bir şiddetle bastırılıyor. Basın bugün çok daha fazla tutsak. İktidar ise her zaman olduğu gibi maymunun açıkta olan gerisini, yalan, riya ve çirkefin saklayabileceğini sanıyor.
Ama yine de hiçbir şey eskisi gibi değil. Çünkü rıza üretimi ve algı yönetimi artık çok daha sofistike yöntemlerle yapılıyor ve bu nedenle ezici çoğunluk tüm bu yaşananlara düne göre çok daha fazla rıza gösteriyor. Yani tek cümleyle Susurluk sonrasını hesaba dökmek icap ederse, şöyle demek sanki yetecek: Susurluk kazandı, demokrasi kaybetti… Kesin bilgi, yayalım!

ERTUĞRUL MAVİOĞLU Gazeteci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları