Çiğdem Toker

Kabahatin Çoğu ‘Bahar Gözlüm’de

08 Aralık 2014 Pazartesi

Bilen bilir; bazı şarkılarla kurduğumuz bağ, pek çok insanla kurduğumuz bağdan enikonu güçlüdür.
Şarkının çıktığı dönemdeki “zamanın ruhu”, yorumcunun tavrı, ses tonu, şarkının hafızaya alındığı andaki duygular ve politik atmosfer birleşerek, tuhaf bir iksire dönüşür de onlarca suretten, telefon numarasından, irili ufaklı pek çok hayat sınavından daha derin iz bırakır.
90’lı yıllar, şarkıların insan belleğinde, anlatmaya çabaladığım kitlesel dönüştürücülük gücünü elinde tutabilen, belki de son dönemdi.
Resmi adıyla “Turnalar”, yaygın bilinirliğiyle, “Bahar Gözlüm”, pop müziğin, kelimenin tam anlamıyla patladığı, işte bu on yılın tam ortasına düştü.
Ne internetten “indiriliyordu” o sıra şarkılar ne de toplu taşıma araçlarına onsuz binemediğimiz kulaklıklarda, bugünkü kadar yitip anonimleşiyordu.
“Karışık kaset” dönemi bitmişti bitmesine; doğru. Yine de prodüktörler, şarkıcılara hâlâ “kaset” yapıyor; biz de daha sonra tutkuyla bağlanacağımız şarkılardan “kaset”ler yoluyla haberdar oluyorduk.
Yürümek, bildiğiniz yürümek henüz bu kadar zorlaşmamışken, kentin ana arterlerinde, dükkân sahibinin caddeye çıkardığı amfiler sayesinde.

***

Yavuz Bingöl’ün ilk albümü “Sen Türkülerini Söyle”, şarkı sözünden ritmine; imaj maker’lara sipariş edilmiş giyim tarzından tavrına kadar, artık birbirini tekrar etmeye başlayan genç popçu furyasının, kabak tadı vermeye başladığı bir anda çıktı.
Ve vaha etkisi yarattı.
Albümün gücü, yalnızca türkülere “kentli bir sound” katarak kulaklarımızı etkilemesiyle de sınırlı değildi.
Bingöl’ün, yumuşak bir ses tonu ve kendisini akranı popçulardan net biçimde ayıran alçakgönüllü bir üslupla söylediği türküler, daha iyi bir dünya özlemini de çoğaltıyordu.
O “Ben derdimi hangi dağa” diye içli içli başladığı “Bahar Gözlüm”ü, sakin bir kararlılıkla “Yarınlar da ikimizin, yürüyoruz” diye bitirdiğinde, “Galiba gerçekten beraber yürünecek yarınlar var” umudu kalpleri yokluyordu.
Üstelik bahsettiğimiz, 1995 yılı.
Ne Berkin gelmiş henüz dünyaya, ne maliyeti açıklanamayan Ak Saray saltanatı, ne dünya diline düştüğümüz yolsuzluklar, ne çocuklarımızı dini eğitimle şekillendirme ısrarı...
Bu kadar koyu, bunca saf kötülük hayatlarımızı henüz kuşatmamışken bile, “yarınlar da ikimizin” diyerek, daha iyi bir dünya özlemini, kitlelerde çoğaltmayı başarmıştı Yavuz Bingöl.
Bugün, müziğe fazla yakın durmayan, daha iyi bir dünya özlemi kurma ihtiyacı hissetmeyen, ek olarak yaşı 90’lara çok yetişmemiş kişiler açısından bakıldığında, “Ya Yavuz Bingöl kim ki? Niye bu kadar büyütüyorsunuz” sorusunun bir karşılığı olabilir.
Ama kendi çağımdan baktığımda, onun Ahmet Hakan’a verdiği röportajda kurduğu o mahut cümlenin, neden bu kadar sarsıcı etki yarattığı görmek pek zor olmuyor.
Böyledir bazı şarkılar işte...
Bir kez dinleyip bağlananda, 20 yıl ötesine taşan bir iz bırakırken, söyleyeni ömür boyu borçlu kılar.
Tebliğ ettiğiniz şarkılardaki gibi kalma borcudur bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları