Bu kaçıncı Cumhuriyet?

30 Ekim 2019 Çarşamba

Bu ülkede birileri...

Son yirmi yılı Cumhuriyetin sorunlu yönlerini, bu ülkeye verdiği zararları, hatalarını hatta kötü kalpliliğini kendilerince deşifre etmek üzere tartışmalar yaratarak geçirdiler.

Rejimin inanç meselesindeki tutumunu en baştan beri haksızlık ve zulüm olarak kodladılar. 

Öğrenciler başta olmak üzere, kamudaki başörtüsü yasağına karşı yükselen hareketin haklılığından yola çıkarak İslami referanslarla iktidara talip olan politik harekete -içindeki tehlikeli unsurlar en ince ayrıntısına kadar çoktan deşifre edilmiş olduğu halde- destek verdiler.

Her fırsatta “batsın bu Cumhuriyet” hissiyatını yaydılar, yaşattılar.

Bu bağlamda laikliği bir küfür olarak ağızlarına doladılar.

Askeri vesayetten kurtulma işini yine dini referanslarla iktidara talip olan politikaların marifetine ve niyetine teslim etmekte bir beis görmediler.

Sonra...

Cumhuriyet gerçekten battı.

Başörtüsünün arkasına saklanan ve bilimsel değerlere savaş açan dogmatik akıl üniversitelerden anaokullarına her yerde serbest hatta hâkim oldu.

Askeri vesayeti ortadan kaldırma bahanesiyle adalet sistemi talan edildi.

Bu arada...

Kontrolsüz güç mertebesine yükselen iktidar, “karşının taksisi” olduğu halde kendisini destekleyenleri tanımama hatta hapse atma, müebbetle yargılama, her açıdan süründürme raddesine geldi.

Bu noktada o birileri...

Yaşasın Cumhuriyet” cümlesini yeniden kurmaya başladılar.

Atatürk aslında fena bir lider değildi” diye mırıldanır oldular.

Ortadoğu çok fenaymış, yüzümüzü Batı’ya dönmek daha akıllıcaymış” dediler.

Gerçek İslam” üzerine tartışma hevesleri kaçtı; mecalleri tükendi.

Yine de...

Kürt meselesinin de din meselesinin global politikalar tarafından nasıl sömürüldüğüne kör kalmaya devam ettiler.

Bu sömürü sayesinde ateşlenen çeşitli duyguların, en cahilinden en eğitimlisine kadar geniş halk kitlelerini gerektiğinde nasıl gaza getirdiğini ya da gerektiğinde gazının nasıl alındığını idrak etme derdine düşmediler.

Savaş ve terör söz konusu olunca akılları karışır oldu. 

Başörtüsü özgürlüğünü, kadının özgürlüğü olarak kodlama paradoksundan çıkamadılar. Büyük bir esneklikle...

Sağa iteklendiklerinde sağa...

Sola sürüklendiklerinde sola gidivermeyi sürdürdüler.

Ve kendi eksenlerinde rengârenk bir rüzgârgülü gibi dönerken ürettikleri enerjinin hangi tehlikeli niyetleri beslediğiyle zerre kadar ilgilenmemeyi başardılar.

Dün, ülkeyi ve Cumhuriyeti bu hale getirenleri “Bir de bunları deneyelim ne olacak?” diyerek desteklerken ne kadar aymazdıysalar...

Bugün Cumhuriyetin “kıymetini” yeniden bilirken de o derece aymazlar.

Atatürk’ün bir devrimci mi yoksa diktatör mü olduğunu tartışmaya açarken vardıkları yerde, tanıştıkları yeni liderle yüzleşmelerindeki hayal kırıklığından çıkardıkları ders onları hakkaniyetli bir hesaplaşmaya yöneltmiyor.

Aksine yine yeni ve köksüz başka heveslere cesaretlendiriyor.

Bir zamanlar, demokrasiyi “hedeflenen durağa gelindiğinde inilecek bir tramvay” olarak tanımlayan bir lideri bu ülkenin yeni devrimcisi olarak kodlayan...

Ve politik referansların İslamiyetten alınmasında ne sakınca olabileceğini, sakıncalar oluşup da somut sorunlara dönüşene kadar anlamamakta direnen akılların, bugün Cumhuriyete ve Atatürk’e yeniden duydukları özlemlerinde ve sempatilerinde somutlaşan tehlikenin farkında mısınız?

Ve bu kaçıncı Cumhuriyet, kolaysa en baştan bir daha hesaplar mısınız? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları