Yüz yılda nereden nereye!..

10 Eylül 2019 Salı

Cumhuriyet Vakfı Başkanı, gazetemiz imtiyaz sahibi ve yazarı Alev Coşkun dün yayımlanan yazısında, Atatürk’ün partinin 1927 Kurultayı’nda yaptığı konuşmaya dayanarak, CHP’nin esas kuruluş tarihinin, 4 Eylül’de yüzüncü yıldönümünü kutladığımız, Sivas Kongresi olduğunu belirtiyor.
Bu sav kabul görürse, CHP de 100 yaşında olacak demektir.
Neyse, bu vesileyle, tarihimizde birçok açıdan çok önemli ve değişik bir yeri olan Sivas Kongresi (4-12 Eylül 1919) üzerinde biraz durmak istiyorum.
Alev Coşkun’un da söz konusu yazısında belirttiği gibi, Sivas Kongresi’nin en büyük özelliği, yerel ve bölgesel kongrelerden 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan TBMM’de taçlanacak olan ulusal kongre aşamasına geçişin ilk basamağı olmasıdır.
Yerel ve bölgesel direnişin ulusallaşmasında bu kadar önemli bir yeri olan Sivas Kongresi’nin bir başka özelliği de, katılanların sayısı bakımından, temsil gücü açısından zayıf olmasıdır. Kongreye beklenen temsilci 120 dolayında iken, gerçekte kesin olarak bilinmemesine karşılık, katılanların sayısı tahminen 31-38 arasında bir yerde kalmıştır. Bunların üçte biri de Mustafa Kemal’in yanında gelen heyetten son anda seçilmiş olanlardı.

***

Bülent Tanör’ün Kurtuluş Kuruluş adlı yapıtında belirttiği üzere, bu temsil niteliği zayıflığından Mustafa Kemal de rahatsız olmuştur. Buna rağmen Amasya Görüşmeleri ve Protokolü (20-22 Ekim 1919) sırasında İstanbul Hükümeti’nin temsilcileri de Sivas’ı Umumi Kongre olarak kabul ettiği ve Heyeti Temsiliye’yi tanıdığı için bu sorun da pratikte çözülmüş oldu.
Manda konusunda kapsamlı tartışmalara sahne olan Sivas Kongresi’nde en ilginç konuşmalardan birini de Mustafa Kemal ile birlikte gelen ve İstanbul tarafından onunla birlikte idama mahkûm edilenlerden biri olan Ahmet Rüstem yapmıştı.
Ahmet Rüstem, kongrenin yetkilerinin sınırları konusu görüşülürken söz almış ve şunları söylemişti:
“Paşa şimdi siz her şeyi yapabilirsiniz. Unutmayınız ki burada Cemiyetler Kanunu’na göre teşekkül etmiş bir heyet değiliz. Bizim bir ihtilal heyetinden başka bir hüvviyetimiz yoktur. Mahiyetimizin bize verdiği cüretle her şeyi yapabiliriz.”
Mustafa Kemal Paşa, bu devrimci meşruiyet görüşünün yerine, faaliyet alanı ve işleyiş konusunda meşruiyetten yana tavır koymuştu. Aynı oturumda Anadolu’da bir devlet kurma vaktinin geldiğini söyleyen Necip Ali Bey, yıllar sonra Ulus gazetesinde yayımlanan bir söyleşisinde şunları söylemekteydi:
- Eğer Ahmet Rüstem Bey’in istikametinde yürümüş olsaydık Sivas Kongresi’nin bir avuç kan halinde bastırılması çok kolay olurdu.

***

Tarihimizin renkli kişiliklerinden Ahmet veya Alfred Rüstem’den başka bir yazıda söz edeceğim. Bugün 1919’un son derecede elverişsiz koşullarında, Anadolu’da, demokratik temsil ilkesine dayalı bir mücadeleyi sürdürenlerin oluşturmayı becerdikleri Bülent Tanör’ün deyimiyle “savaş demokrasisi”ne dikkat çekmek istiyorum.
Evet, bundan yüz yıl önce Sivas’ta uluslaşma ve ulusal kurtuluş sürecinin önemli aşamalarından birinde milli iradenin tecellisi olan hukuk ve anayasa ilkelerine bağlı, halk iradesine saygılı savaşın güç koşulları altında yaşama geçirilen bir savaş demokrasisinden söz edilebiliyordu.
Bu kongrenin üzerinden tam yüz yıl geçmiş bulunuyor.
Bugün, çok daha rahat bir ortamda tartışılan ise, tek adam rejiminin Türkiye’nin üç metropolünde, halkın oylarıyla seçilmiş olan belediye başkanlarının yerine kayyım atanıp atanmayacağı konusudur.
Yüz yılda nereden nereye!..
Neyse ki, 31 Ocak’ta tecelli etmiş milli iradeye meydan okuyanlar, aynı gücün tokadını misliyle yemiş olduklarından, artık buna da cüret etme aymazlığına teşebbüs edemediler de, milli iradenin en büyük güvencesinin yine milli iradenin kendisi olduğu bir kez daha görüldü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları