Büyük felaketin eşiğinde...

06 Eylül 2019 Cuma

“Dünya birkaç çağı birden yaşıyor”...
İKSV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas’ın önceki günkü Cumhuriyet gazetesindeki söyleşisinde Dış Haberler şefimiz Mine Esen’e söylediği bu son derece doğru ve çarpıcı cümleyi bir soru ile bir adım öteye taşıyalım. “Peki, neden?”
Neden insanlığın tıptan uzay bilimlerine, yapay zekâdan iletişim teknolojilerine kadar büyük bir sıçrama yaptığı bir dönemde bir yandan da ortaçağ karanlığı içine sürükleniyoruz?
Dünyanın birçok yerinde askeri gerginlikler hızla tırmandırılıyor, silahsızlanma anlaşmalarından vazgeçiliyor...
Popülist politikacılar iktidara geliyor ve kendi bildiklerini okuyorlar... ABD’de Trump, Rusya’da Putin, İngiltere’de Boris Johnson, İtalya’da Lega...Tabii bizimkini de eklemeden olmaz.. Hızla yeni faşizme doğru sürükleniyor dünya.
Bir yandan da gelir eşitsizliği hızla artıyor.
Küresel iklim değişikliği gezegen ve insanlık için en büyük tehditlerden biri ve atılması gereken adımlar atılmıyor. Savaşlardan, kuraklıktan, yoksulluktan kaçmaya çalışan insanlar büyük göç dalgalarını yaratıyorlar.
Tüm bunlar aslında bir sonuç. Sonsuz büyüme üzerine kurulu, refahın adil dağılımını göz ardı eden neoliberal politikaların insanlığı taşıdığı nokta... Para ve güç hırsı üzerine kurulu bir sistemin bunu törpüleyecek, dengeleyecek uluslararası kurumların işlerliğine de izin vermemesi bir yandan: BM, NATO, G20, G7, IMF, Dünya Bankası... Hemen hepsi de kuruluş amaçlarının çok ötesinde kaldılar ve çağın gelişmesine paralel bir ilerleme kaydedemediler..
Artık riskler ve tehditler çok büyük. Nobel ödüllü ekonomist Nouriel Roubini uyarıyor: “2020’de küresel bir ekonomik krize doğru hızla sürükleniyoruz” diye. Nedenlerini şöyle sıralıyor:
-Çin ve ABD’nin ticari ve teknoloji savaşları; yakın geleceğin endüstrilerine kimin hâkim olacağının savaşı: yapay zekâ, robotik, 5G ve diğerleri..
-Dünyanın birçok yerinde askeri gerginliklerin tırmandırılması. ABD’nin İran’a yaptırımlarının bir askeri müdahaleye dönüşmesi ile petrol fiyatlarının yeniden tırmanışa geçeceği gerçeği.
Buna Suriye ekseninde bizim de müdahil olduğumuz karmaşayı da eklemeliyiz...
Tablo bu ne yazık ki... Çıkış yolunu bulmak için önce sorunu doğru ortaya koymak gerekmiyor mu?

Şirketlerin sürdürülebilirlik karnesi
Sürdürülebilirliği en yalın haliyle, “ekonomik kalkınma ve refahın geliştirilmesi için atılan adımların insanlara ve gezegenimize zarar vermeyecek bir biçimde geliştirilmesi ve sürdürülmesi” şeklinde tanımlayabiliriz. Son yıllarda küresel şirketlerin moda kavramlarından biri haline geldi. Sürdürülebilirlik raporları hazırlıyorlar ve daha yaşanabilir bir dünya için kendi taahhütlerini sıralıyorlar. Çevreden, insan ve çalışan haklarına, tedarik zincirlerine kadar.. Aslında konu son derece önemli, tabii verilen sözler tutulduğunda, sürdürülebilirlik kavramı şirket reklamı boyutundan çıkartılabildiğinde... Zararlı atık sulardan, maden işletmelerinin doğa katliamlarına, çocuk işçi sömürüsüne, sendikal örgütlenmeye kadar içinde bulunduğumuz dönemin insani ve çevresel pek çok sorunu en azından dizginlenebilir. Peki, bu yapılıyor mu?

Yılmaz Argüden’in başkanlığını yaptığı Argüden Yönetişim Akademisi ilginç bir çalışma yaptı. ABD, Almanya, İngiltere, Çin, Güney Afrika ve Türkiye borsalarının sürdürülebilirlik endekslerinde bulunan 150 şirketin halka açık verilerini taradı, sürdürülebilirlik uygulamaları değerlendirildi. Bayer, Coca Cola, BMW, Adidas, BASF, General Motors, Unilever, African Rainbow Minerals gibi enerji, doğal kaynaklar, gıda otomotiv, kimya ve ilaç sanayinin devleri bunlar... Ve sonuçta ortaya bir karne çıktı: Sürdürülebilirlik konusunda önemli çalışmalar yapan lider firmaların bile etkili uygulama ve hesap verilebilirlik alanlarında geliştirmeleri gereken birçok nokta bulunuyor.
Akademinin Yönetim Kurulu üyesi Gizem Argüden ve Araştırma Direktörü Fatma Öğücü Şen’in de katıldığı toplantıda Yılmaz Argüden,
“-Sürdürülebilirlik kriterleri çerçevesinde politikaları var mı ve bunları yayımlıyorlar mı, yani halk ile paylaşıyorlar mı?
-İnsan hakları, çalışan hakları, çevre, tedarikçiler gibi önemli konular bu politikaların içinde yer alıyor mu? -Uygulama süreçlerine çevre, toplum, yolsuzlukla mücadele, insan hakları gibi konular dahil ediliyor mu?
-Tedarikçiler gibi paydaşların da katılımı sağlanıyor mu?” gibi kritik konuların yanıtını aradıklarını belirtti.
Küresel ölçekte böyle bir karnenin yapılması hem daha alınacak hayli yol olmasını hem de şirketlerin örnek uygulamalarını ortaya koyması açısından önemli. Performanslarına göre 6 gruba ayrılan 150 şirket içinde 18 de Türk şirketi bulunuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları