Türk devrimini korumalıyız

30 Ağustos 2019 Cuma

Bugün, Türkiye’nin ulusal bağımsızlığını sağlayan ve bir dintarım imparatorluğundan laik ve demokratik bir ulus devlet yapısına geçen devrimi hazırlayan “Büyük Zafer”in 97’nci yıldönümü.
30 Ağustos zaferiyle sadece bir muharebe ve İstiklâl Savaşı kazanılmamıştı...
Bu zafer bize, 20’nci yüzyılın en başarılı toplumsal/ekonomik ve siyasal devrimini yapma yolunu da açmıştı.
Ne yazık ki, kanlarımız dökülerek kazanılan bu zafer üzerine gerçekleştirilen Türk Devrimi bugün tehdit altındadır:
Parlamenter Demokrasi” rafa kaldırılmış, “Ucube bir Anayasa” ile, adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen, garip bir “Tek Kişi Rejimi” uygulamaya konulmuştur.

***

Toplumsal, ekonomik ve sınıfsal yapı hazır olmadan, sadece zafer kazanan komutanın kafasındaki çağdaş ve uygar bir modele göre gerçekleştirilen “Türk Devrimi”, Sovyetler de çöktükten sonra, bütün saldırılara ve yozlaştırmalara karşın, 20’nci yüzyılın, 21’inci yüzyılda da yaşayan tek ve biricik siyasal, kültürel ve ekonomik mucizesi olma niteliğini koruyor.

***

Peki, biz ne yaptık:
Sahte demokrasi sloganlarının peşine takılarak çağdaş bir toplum çizgisinde kazanılmış olan tüm laik ve demokratik hak ve özgürlüklerden geri dönmeye başladık...
Bu yetmedi, “hortumcularla”, “yolsuzluklarla” mücadele etmek için iktidara geldiklerini iddia edenler, naylon fatura, vergi, kambiyo, kent yağması ve orman afları ile kendilerini akladılar, kitabına uydurulmuş yeni “yollarla”, yandaş şirketler, vakıflar ve tarikatlar aracılığı ile yeni “hortumcular” ürettiler.

***

Türkiye, 1990’lardan sonra “küreselleşen dünyadaki” yerini “Laik ve Demokratik bir Cumhuriyet” kimliği ile değil, “Ilımlı (Amerikancı) İslam Cumhuriyeti” kimliği ile almaya çalıştı...
Ne yazık ki, ülkemiz hâlâ, ABD’nin “Radikal Siyasal İslam” ile mücadele için icat ettiği ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’yı perişan ettikten sonra yanlışlığını görerek terk ettiği bu modelin peşinden gidiyor.

***

1945’ten bu yana ortaya çıkan değişmeler büyük bir hızla ülkemizi, dünya tarihine armağan ettiği “Türk Devrimi” modelinden uzaklaştırıyor.
Bu yıl 30 Ağustos’u kutlarken bu gerçeği fark etmeli ve savaşla, kan dökerek kazanılan:
Bağımsızlığımızı...
Temel hak ve özgürlüklerimizi...
Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devletimizi...
Korumalıyız!
Bunu başaracağımızdan hiç kuşkum yok:
Çünkü “Temel Hak ve Özgürlüklere Dayalı olan” bu “Demokratik Model”, tarihin gelişme çizgisiyle uyumludur ve insanlığın evrensel birikiminden/ evriminden kaynaklanmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları